"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Erbay: “Sosyal devlet anlayışını güçlendiren bir siyasi sistem kurulmalı”

  • 14 Şubat 2022
CHP Parti Meclisi Üyesi Ali Rıza Erbay Belediye Gazetesi’nin sorularını yaıntladı.

Öncelikle sizi tanıyalım. Siyasete giriş motivasyonunuz neydi?
ALİ RIZA ERBAY:
1960 yılında Trabzon’da doğdum. 1978 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde başladığım tıp eğitimimi 1985 yılında KTÜ’de tamamladım. Mecburi hizmetimi bitirdikten sonra 1990-1994 yılları arasında  Ankara Altındağ Merkez Sağlık Ocağı’nda pratisyen hekimlik yaptım. İhtisasımı Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi’nde Biyokimya- Klinik Biyokimya ve Kardiyoloji alanında tamamladım. 2001 yılında Avrupa Kardiyoloji Derneği’nin Genç Araştırmacı Ödülü’nü aldım. 2001-2010 yılları arasında Ankara Yüksek İhtisas Hastanesi’nde sırasıyla baş asistan, şef yardımcısı, şef vekili, yönetim kurulu üyesi görevlerinde bulundum. 2010 yılından itibaren Bozok Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde farklı akademik ve idari görevler üstlendim.

Siyasi hayatıma CHP Gençlik Kolları’nda başladım. 1976-1978 yılları arasında CHP Araklı İlçe Gençlik Kolları’nda aktif olarak çalıştım. 2011 yılında 24. dönem milletvekili seçimlerinde CHP Ankara 2. Bölge 8. sıra milletvekili adayı oldum. 2015 yılında milletvekili adayı belirleme sürecinde ön seçime (Ankara 2. Bölge) girdim ve ön seçimden üçüncü olarak çıktım. 25. ve 26. dönemde Ankara 2. Bölge milletvekili adayı oldum. 35. ve 37. Olağan Kurultay’da Parti Meclisi üyeliğine seçildim.

Politikaya ilgimin kaynağı, büyüdüğüm çevredir. Mezun olduğum okulun (Savaştepe Öğretmen Okulu) öğretmenlerinin siyasi bilincinin ve entelektüel donanımının yüksek olması, ülke sorunlarını yakından takip etmesi ve görüşlerini bizimle paylaşması, siyasi bilincimizin oluşmasına katkıda bulundu. Babamın köy enstitüsü mezunu bir öğretmen olması ve sivil toplum kuruluşlarında (TÖS ve TÖBDER Şube Başkanlığı) görev yapması, beni de politikaya yönlendirdi. Diğer motivasyon kaynağım, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2010 yılında CHP Genel Başkanı olması, ülkenin geleceğine dair umut vaat etmesiydi.

Pandemi döneminin toplumsal ve bireysel etkileri üzerine çalışmalar yaptınız. Pandeminin toplumsal etkilerini değerlendirir misiniz? Pandemi sonrasında ekonomik krizle birlikte artan toplumsal kaygı nasıl giderilecek?
ALİ RIZA ERBAY:
Pandemi,  küresel ölçekte toplumsal,  kültürel,  ekonomik ve siyasi sonuçlarıyla derin bir krize neden oldu.  Sosyal ilişkiler bir süre askıya alındı. Eğitim, dijital platformlar aracılığıyla devam ettirildi. İnsani ilişkilerin doğal seyri sekteye uğradı. Amaç, sağlıklı kalmaktı.
Aileleri evde vakit geçirmeye zorlayan salgın süreci, aile ilişkilerinin de yeniden gözden geçirilmesine neden oldu. Ailece geçirilen sürenin artmasıyla boş zaman değerlendirme aktivitelerinde yeni arayışlar, aile ilişkilerini kuvvetlendirmeye yönelik yapılanmalar söz konusu oldu. Pandemi, olumlu etkilerinin dışında, aile işi şiddeti de artırdı. Ekonomik açıdan kayıplar yaşandı. Bu durum, hırsızlık, intihar ve aile içi huzursuzluk gibi sosyal sorunlara da yol açtı. Virüs, özellikle yaşlıların ve kronik hastaların ölümüne neden oldu. Dolayısıyla nüfus yapısı değişti. Aileler geçim sıkıntısı yaşamaya başladı. Yoksulluk arttı. Toplumsal ritüeller (cenaze, düğün gibi) sekteye uğradı. Bireylerin koordinasyonu ve işbirliği, salgından en az zararla çıkılması için etkili oldu. Pandemi süreci insanların birbirine ne kadar ihtiyacı olduğunu gösterdi. Salgın, dünya ekonomisini de zorladı, ekonomik krizler yaşandı. Yoksulluğun artmasıyla insanların sağlıklı gıdaya ulaşması zorlaştı. Gıdaya erişim, başlıca sorunlar arasında yer aldı. Pandeminin kısa vadede yoksul sınıf üzerindeki etkisi oldukça açık. Ancak uzun vadede orta ve üst sınıflar da ekonomik krizin sonuçlarından etkilendi. Süreç nedeniyle üretim ve hizmet sektöründeki işyerleri kapandı, işsizlik arttı. Virüsün yaygın olduğu hemen hemen her ülkede hükümetler tarafından karantina uygulamaları başlatıldı. Ülkeler sınırlarını yabancılara kapattı veya büyük kısıtlamalar getirdi. Dolayısıyla turizm endüstrisine büyük ölçüde bağımlı olan ülke ekonomileri pandemiden olumsuz etkilendi.

Pandemi sonrasında ekonomik krizle artan toplumsal kaygı, kalıcı ve ciddi iki krizle daha karşı karşıya: Nükleer savaş ve küresel ısınma. Pandemi, nükleer savaş ve küresel ısınma, neoliberal politikaların neticesinde ortaya çıktı. Bu üç krizin etkilerinin her geçen gün artacağı bekleniyor. Pandemi sonrasında ekonomik krizle artan toplumsal kaygıyı gidermek için insan haklarını gözeten, ulusal/uluslararası ilişkileri iyi yöneten ve sosyal devlet anlayışını güçlendiren demokratik bir siyasi sistem kurulmalıdır.

Pandemi gibi toplumsal değişime yol açan süreçler insan yaşamının geleceğine dair neyi öngörüyor? Bu konudaki bilimsel tartışmalar ve yaklaşımlar sizce hangi kapsamda ilerlemeli?  
ALİ RIZA ERBAY:
Biyomedikal bireyci sağlık ve hastalık yaklaşımı, bireysel düzeydeki analizlere odaklanmaktadır. Bu, çevresel tehditleri tanımayı ve tehditlere yanıt vermeyi geciktirmektedir. Dolayısıyla zoonotik hastalık temelli salgınlar karşımıza çıkabilir.

Sağlık tanımına ekolojik bir yaklaşımı dahil etmek zorundayız. Çünkü ekolojik yaklaşım, SARS-CoV-2 gibi zoonozların ortaya çıkmasında, insanlığın doğada neden olduğu etkileri tanımlamak için kullanılan bir dizi antropojenik çevresel bozulmanın yaşamsal bir rol oynadığını göstermiştir. Son kırk yıldır HIV, Ebola, SARS-CoV-1, kuş gribi, MERS, Zika virüs ve Türkiye’nin yakın dönemde yaşadığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı salgınlarıyla doğanın bize verdiği mesaj nettir. Doğal yaşamla ilişkimizi yeniden gözden geçirmediğimiz, habitatları korumadığımız, besin olmayan ürünler ve canlı hayvanlar dahil olmak üzere vahşi yaşamdan el çekmediğimiz sürece zoonotik hastalık temelli salgınlar kaçınılmazdır. Doğaya karşı yıkıcı davranışımızın kendi sağlığımızı, hatta bütün hayatımızı tehlikeye attığını gösteren bu salgınlarla yüzleşebilseydik, SARS-CoV-2 virüsü pandemisini yaşamayacaktık.

Türkiye’nin 2000’den sonra yaşadığı Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı salgını, ormansızlaştırma ve tarım alanlarının genişletilmesinin bir sonucudur. Bu salgında Türkiye, tümüyle biyomedikal bireyci sağlık ve hastalık yaklaşımını benimsemiştir. Son üç yüz yıldır birçok vahşi hayvanın yaşam alanının yok edilmesine, hayvanların taşıdığı patojenlerin insanlara taşınmasına, ekolojik olmayan yerleşim alanlarının oluşturulmasına ve doğanın yağmalanmasına neden olan çevre düşmanı politikalar, Covid-19 da dahil olmak üzere yaşanan büyük salgınların sorumlusudur. Covid-19, 1918’deki grip salgınından bu yana altıncı küresel salgınıdır. Bu salgınların nedeni, hayvanlar tarafından taşınan mikroplar olsa da, çevre düşmanı faaliyetlerdir. İklim krizinin ve hava kirliliğinin pandemiyle olumsuz ilişkisi de göz ardı edilmemelidir. Covid-19’un münferit bir salgın olmadığı, küreselleşme, kentleşme ve iklim kriziyle çakıştığı, giderek daha sık görülen salgınların bir parçası olduğu anlayışı uluslararası alanda da kabul görmektedir. Salgını ağırlıklı olarak ilaç ve aşı üzerinden konuşan, salgının sınıfsal ve politik bir alan olduğunu kavramayan kapitalist biyomedikal bireyci sağlık ve hastalık görüşü, ekolojik dengenin önemini tam kavrayamadığı için etkili bir çözüm sunamamıştır. Biyomedikalci yaklaşım, sistem tartışmasını ana belirleyici olarak görmeden, sistemin yarattığı sağlık sorunlarını çözmeye odaklanıyor. Temel sorun, kapitalizmin ekolojik dengeyi zayıflatması, yok etmesi ve yerleşim alanlarını etkilemesidir. Bu nedenle sağlığın tanımı yeniden yapılmalıdır. Sorunu çözecek olan, insan özgürlüğünü, eşitliği, doğayı göz ardı etmeyen sınıfsal, politik ve ekolojik bakış açısıdır.


Önerilen Haberler