YÜKLENİYOR
İstanbul Planlama Ajansı Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Simten Birsöz İnanç Belediye Gazetesi’ne düşüncelerini aktardı.
Kapsayıcı, katılımcı ve şeffaf bir yerel demokrasi için yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişki nasıl yapılandırılmalı?
SİMTEN BİRSÖZ İNANÇ: Gerçek ve anlamlı bir yerel demokrasi, her şeyden önce kentteki tüm paydaşların aktif katılımının sağlanması, bu katılımın garanti altına alınmasıyla başlıyor. Bunu yalnızca sivil toplum kuruluşları, yani dernekler ve vakıflar üzerinden değil, sivil inisiyatifler, ağlar ve bireyler bazında da değerlendirerek, doğru araçları ve yöntemleri tanımlayarak işe başlamak gerekiyor. Sesini en az duyurabilen, toplumun en kırılgan topluluklarından başlayarak nasıl bir katılım zemini yaratacağımızı planlamalıyız. Kent konseyleri vb. yapılarla çeşitli seviyelerde sahip olduğumuz katılım alanlarına ek olarak araçlarımızı ve ortaklaşma zeminlerimizi çeşitlendirmemiz ve güçlendirmemiz gerekiyor.
Ancak idealize edilmiş katılım senaryolarından bahsetmeden önce, kutuplaşmanın toplumun hemen her kesiminde yarattığı derin yalnızlık hissinden de bahsetmemiz gerekiyor. Kurumlara duyulan güvenin azalmasıyla, kamu-sivil toplum arasındaki işbirliklerinin ve katılımın önünde büyük bir güvensizlik duvarı örüldü. Bu durumun, karşı karşıya kaldığımız tüm sosyal, ekonomik ve yönetsel krizlerin arka planında, otokrasinin toplumsal bilincimizde yer etmesine neden olduğunu görüyoruz. Kitlelerin değiştirme gücüne olan inancını yitirmesi, bizi geri dönüşü olmayan yollara sokar. Bu nedenle süreci konuşmaya başlarken, birbirimize yeniden güvenmenin yollarını bulmalıyız.
Merkezî düzeyde katılım imkânlarının daralmasıyla yerelden yeniden ivmelenen sivil hareket bize bu anlamda bir umut kapısı aralasa da, birbirini aslında gerçekten tanımayan ve nasıl ilişkilenebileceğinden tam da emin olmayan iki büyük yapıdan söz ettiğimizi de unutmamalıyız. Yani yatırımımızı öncelikle iki tarafın birbirini tanımasına ve anlamasına yapmalıyız. Bunu yaparken sivil toplum kuruluşlarının taban gücünü, yerel yönetimlerin berrak biçimde görmesini sağlamak önemli. Süreci, seçmen dinamiklerini göz önünde tutan, belediyelerin ihtiyaç duyduğu tematik alanlara dair bilgiyi ileten biçimde kurgulamak olumlu sonuçlar doğuruyor, bunu deneyimliyoruz. Temel mesele, yasalar tarafından korunan katılım hakkına ek olarak pratik alanlar yaratılması. Aynı şekilde sivil toplumun da yerel yönetimlerin çalışma dinamiklerini ve sürece nasıl dahil olabileceğine dair kilit noktaları görmesi gerekiyor. Örneğin, belediyelerin stratejik planları, performans programları, bütçeleri ve faaliyet raporları gibi temel dokümanları takip etmek, ilgili belediyenin önceliklerini anlamak ve takip etmek açısından oldukça önemli. Taleplerimizi bu dokümanlar üzerinden doğru karar alıcıya ulaştırmak ve etkili araçlara erişmek mümkün. Yerelimizdeki planların hazırlık süreçlerine dahil olmak, onları izlemek ve talep etmekle süreci başlatabiliriz. Nihayetinde yerelin kolektif faydasına yönelik zeminleri yaratabiliriz.
İstanbul Planlama Ajansı’nın bu yönde bir çalışması, yayımladığı rapor ve etki araştırması var mı?
SİMTEN BİRSÖZ İNANÇ: İstanbul Planlama Ajansı (İPA), İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ortak akıl zeminidir. Bu yaklaşımla kentteki politikaların ve faaliyetlerin hizalanmasını ve öneriler geliştirilmesini amaçlayan bir düşünce kuruluşu olarak hareket eder. Başlıca görevlerimizden biri, kente ilişkin hemen her konuda sivil toplumun, akademinin, özel sektörün ve kamunun görüşlerinin icraya aktarılması. Sosyal politikadan kamusal tasarıma kadar birçok faaliyet alanını kapsayan bu görev, İstanbul’un Vizyon 2050 Strateji Belgesi’nin de kentlilerle birlikte hazırlanmasını içeriyor.
İstanbul Planlama Ajansı, geçtiğimiz iki yıllık süre içinde bu yöntemle çok sayıda araştırma yaptı ve raporların da yer aldığı çalışmalar gerçekleştirdi. Saha araştırmaları, odak grup görüşmeleri ve ikincil veri analizleri gibi yöntemleri kullandı. Ana aksı her zaman konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının, özel sektör ve kamu temsilcilerinin, akademinin ve sivil aktörlerin katılımını sağladığımız çalışmalar oluşturdu. Güvencesizlik, madde bağımlılığı, iklim krizi gibi pek çok alanda yürütülen çalışmalara ipa.istanbul adresinden ulaşmak mümkün.
Özellikle İPA Kamusal Tasarım Ofisi tarafından yürütülen yarışmalara bu anlamda özel bir alan açmak gerekiyor. Bugüne kadar düzenlenen 13 yarışmada 387.740 kişi oy kullandı. Vizyon 2050 Strateji Belgesi’nin hazırlanma sürecinde hemen her sektörden binlerce temsilciden görüş alındı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi İmar ve Şehircilik Daire Başkanlığı’yla devam eden katılım süreçleri kapsamında “Beyoğlu Senin”, “Ünalan Kültür Merkezi-Katılım Çalıştayı” gibi yerel toplulukların ve sektör temsilcilerinin sesini karar alıcılarla buluşturan çok sayıda etkinlik devam ediyor.
İPA, yine benzer bir yaklaşımla katılımcı platformlara da ev sahipliği yapıyor. Sanayi platformu, gençlik platformu gibi zeminlere ek olarak 5 Kasım 2021 tarihinde kamuoyuyla paylaşılan İstanbul İklim Vizyonu çerçevesinde ise, aralarında genç iklim aktivistlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, akademinin, özel sektörün, sendika ve medya temsilcilerinin yer aldığı güçlü bir katılım ve izleme platformu çalışmalarına başlıyor.
Katılım yönünde en güçlü araçlarımızdan biri olan “Katılımcı Bütçe” uygulaması ise, geçtiğimiz yıl İstanbul Kent Konseyi’yle birlikte hayata geçirildi ve butcesenin.istanbul adresi üzerinden yapılan seçimde toplam 147.837 kez oy kullanıldı, İstanbul’un ilk katılımcı bütçe süreci başladı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun, kentin ortak aklını etkin ve anlamlı katılıma teşvik etme yönündeki güçlü iradesi sayesinde İstanbul’da yeni bir yönetişim modeli başarıyla hayata geçiriliyor.
Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik sorunları bağlamında değerlendirdiğinizde 2022 yılında yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliği sizce hangi konu başlıklarında yoğunlaşacak? Yerel yönetişimin etki alanını hangi unsurlar belirleyecek?
SİMTEN BİRSÖZ İNANÇ: İçinde bulunduğumuz ve oldukça endişe verici biçimde ilerleyen sosyal ve ekonomik durum, yerel yönetimleri ve sivil toplumu eşzamanlı önlemler almaya ve aksiyonlar geliştirmeye itiyor. Bu sorunların, hiçbir kurumun tek başına çözemeyeceği kadar köklü ve büyük olduğunu somut biçimde deneyimliyoruz.
Pandemi dönemiyle daha da derinleşen tüm sorunlarımıza ve kutuplaşmalara rağmen dayanışma eğilimini yükselten bir süreç yaşıyoruz. Bu nedenle 2022 yılında toplumsal ve ekonomik riskler karşısında toplumu güçlendiren konuların öne çıkacağı öngörülebilir. Bunu barınma sorunu, yoksulluk, güvencesizlik gibi alanlarda daha fazla görebileceğimizi düşünüyorum. Yerelin dertlerini doğru okumak ve değişen ihtiyaçlara kimseyi geride bırakmayan etkin çözümler üretebilmek, bu sistemin gidişatı konusunda yol gösteriyor.
Benim de bir parçası olmaktan memnuniyet duyduğum (YERELİZ) Yerel İzleme, Araştırma ve Uygulamalar Derneği’nde 2017 yılından bu yana sivil toplum ve yerel yönetimler arasındaki ilişkiyi güçlendirecek çalışmalar hayata geçiriliyor. Özellikle geçtiğimiz yıl dördüncüsünü düzenlenen Yerel Savunuculuk Okulları’nda gündemin nasıl evrildiğini de izleme şansına sahip oluyoruz. İyi katılımcılık örneklerine ve afet durumlarında kırılgan gruplara yönelik sosyal politikalara duyulan ihtiyaca karşılık olarak dernek, çalışmalarını da bu yönde geliştiriyor.
Yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşlarının sosyal politika odaklı ve sosyal fayda amaçlı işbirlikleri geliştirmesi neden önemli ve gerekli? Ortak çalışma alanlarında yaşanan sorunların giderilmesine yönelik çözüm önerileriniz nelerdir?
SİMTEN BİRSÖZ İNANÇ: Karşı karşıya olduğumuz pek çok sorun kentlerde ortaya çıkıyor. Bu sorunların çözümü de yine kentlerde etkin politikaları ve eylemleri hayata nasıl geçirdiğimizle ilişkili. Toplumu dinlemeyen, toplumun ihtiyaçlarını ve kırılgan niteliklerini göz önünde bulundurmayan yerel yönetimlerin süreç içinde başarısız olduğunu görüyoruz.
Bu bir barışma süreci. Toplum, tüm kutuplaşmalara rağmen talep etmeyi sürdürüyor. Yerel yönetimler de kendi potansiyelini kolektif fayda lehine nasıl kullanabileceğini yeniden düşünmeye başlıyor. İki taraf birbirini tanıdıkça güçlenecek. Bu güçlenmenin sosyal politika alanında olması şaşırtıcı değil. Sosyal yardımlara bağımlı hâle gelmiş ve hane/birey bazlı güçlenmeyi hedeflemeyen politikalar artık sürdürülemiyor. Yaşadığımız konut ve enerji krizleriyle birlikte daha da zorlaşan bu durum, kalıcı ve güçlü stratejiler geliştirilmesini, destek mekanizmalarının yeniden ele alınarak çeşitlendirilmesini ve toplumsal dayanışma eksenindeki güçlenmeyi gerekli kılıyor. İPA Sosyal Politikalar Merkezi örneğindeki gibi, risk altındaki toplulukların ihtiyaçlarını birinci ağızdan öğrendiğimiz, akademi ve sivil toplum gibi ilgili paydaşlarla birlikte çözüm önerileri geliştirdiğimiz ve nihayetinde etkin, yenilikçi ve hedef odaklı sosyal politika modellemelerine ulaştığımız yaklaşımın birçok yerel yönetim için de önerilebilecek bir yapı olduğunu görüyoruz.
Dünyadaki örnekleriyle karşılaştırdığınızda Türkiye’deki yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları birbirlerinin deneyiminden, bilgi birikiminden sizce yeteri kadar yararlanıyor mu?
SİMTEN BİRSÖZ İNANÇ: Dünya örneklerine baktığımızda, bizden daha iyi ve daha kötü diye nitelendirebileceğimiz kentler var. Katılım meselesinin ve yerelde etkin eylem için sunduğu potansiyelin giderek daha fazla anlaşıldığını ve benimsendiğini görüyoruz. Buradaki başarı hikâyeleri arttıkça, geleneksel karar alma süreçleri iyi yönetişime evrilecek. Ancak şu an içinde bulunduğumuz durumda katılımı, toplumsal ve idari belleğin bir parçası hâline getiren toplumlarla karşılaştırma yapmak pek doğru olmaz. Türkiye’nin ve İstanbul’un kendine özgü dinamikleri, politik, sosyo-ekonomik ve kültürel yapısı, nüfus yoğunluğu gibi faktörler bu süreçte belirleyici. Az önce de bahsettiğim gibi, tarafların geleneksel alan-veren ilişkisi dışında da karşılıklı kazan-kazan yaratabileceğini fark etmek, anlama ve güçlenme süreci gerektiriyor. Şu anda karşılıklı bir paylaşımdan bahsetmek için az sayıda örneğe sahibiz, ama iyi ve etkili sonuçlara ulaştıkça, bunun da iyi yönde değişeceğini umuyorum.
Yerel yönetimler, yerelden kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla işbirliği yapacakları ve iletişim kuracakları sivil toplum kuruluşlarını hangi kriterler doğrultusunda seçmeli? Bu süreçte yerel yönetimler sizce hangi inisiyatifleri almalı?
SİMTEN BİRSÖZ İNANÇ: Bu konuyu çoğunlukla gözden kaçırıyoruz. Oysaki çok önemli bir konu. Yerel yönetimlerin ve sivil toplumun katılımcılık kapısını aralaması aslında bir başlangıç. İlişkinin hangi zeminde, nasıl bir amaçla kurulduğu, sürdürülebilirliğinin nasıl sağlanacağı şeffaf biçimde tanımlanmalı. Bunun için kullanılan bazı örneklerde belediye tarafından ilgili sivil toplum kuruluşlarının uzmanlık alanının ve etik ilkelerinin değerlendirildiği (ayrımcılık karşıtı politikaları, şeffaflık çerçevesi vb.), üye sayısı/profili, coğrafi kapsamı gibi değerlendirme kriterleri tanımlandığı görülüyor. Burada temel husus, şeffaf ve hesap verebilir bir işbirliği ortamını garanti altına almak. Bu sorular çeşitlendirilebileceği gibi, işin yaratacağı toplumsal faydanın görünür kılınmasına dikkat edilmesi de önemli.
Simten Birsöz İnanç Kimdir?
Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede Avrupa Etüdleri yüksek lisans programını tamamladı. 2006 yılından bu yana çeşitli yerel yönetimlerde uluslararası ilişkiler, kaynak geliştirme ve yerel kalkınma alanlarında görev aldı. BM Eğitim ve Araştırma Ensitüsü UNITAR, Stanford ve YONSEI Üniversiteleri gibi kuruluşlar tarafından yürütülen eğitim programlarına katıldı. Türkiye’de yerel yönetimlerde bu alanda uzmanlaşmış ilk merkez olan Şişli Belediyesi Avrupa Birliği Merkezi’nde görev yaptı. Yine aynı belediyede Dış İlişkiler Müdürlüğü’nün kuruluş sürecinde kamuda stratejik planlama, insan hakları, katılımcılık ve kapsayıcılık ekseninde uluslararası ödüller ve ağ üyelikleri gibi süreçleri yönetti. Küresel gelişmelerin, yerelin güçlendirilmesiyle ilişkisi üzerine 40’tan fazla uluslararası projenin yazım ve/veya uygulama süreçlerinde yer aldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde ilk göç biriminin kurulması, müdürlük hâline getirilmesi sürecinde İBB Göç Politikaları Koordinatörü olarak görev yaptı ve ilk kez hayata geçirilen Göç ve Uyum Eylem Planı’nın hazırlıklarını yürüttü. Yerel Eşitlik Eylem Planı gibi önemli planların oluşumunda görev aldı. Sivil toplumun yerel yönetimlerle olan ilişkisi ve etkin katılımı üzerine çeşitli ortak yayınları vardır. Yerel İzleme, Araştırma ve Uygulamalar Derneği YERELİZ ve Sıfır Ayrımcılık Derneği’nde yönetim kurulu üyesidir. Halen İstanbul Büyükşehir Belediyesi- İstanbul Planlama Ajansı’nda Uluslararası İlişkiler Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.