"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Şahin: “Yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşları arasında süreç odaklı ortaklıklar kurulmalı”

  • 14 Şubat 2022
Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin Belediye Gazetesi’yle görüştü.

Sivil toplum kuruluşlarının yereldeki karar alma süreçlerine katılması ve yerel yönetişim mekanizmalarının güçlendirilmesi için yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşları arasındaki iletişim/etkileşim sizce nasıl olmalı?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN:
Yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkiye hemşerilik kavramı üzerinden vurgu yapılmaktadır. Nitekim 2005 yılında yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun Hemşeri Hukuku başlıklı 13. maddesi hemşerilik hukukunu şu şekilde tanımlamaktadır:

“Herkes ikamet ettiği beldenin hemşerisidir. Hemşerilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır. Yardımların insan onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması zorunludur.

Belediye, hemşeriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.

Belediye sınırları içinde oturan, bulunan veya ilişiği olan her şahıs, belediyenin kanunlara dayanan kararlarına, emirlerine ve duyurularına uymakla ve belediye vergi, resim, harç, katkı ve katılma paylarını ödemekle yükümlüdür.”

Belediyelerin amacı, görevlerini yerel ve katılımcı düzeyde sağlamaktır. Bu amacın hemşerilik temelinde ve sivil toplum alanında gerçekleştirilmesi, kanundaki ilkenin kapsamını oluşturmaktadır. Bu sayede aynı yerleşim biriminde yaşayan yurttaşlar, hemşerilik bilinciyle hem kendi aralarındaki bağları güçlendirecektir hem de yerleşim biriminin gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bu şekilde sıradan yurttaşlarla sivil toplum kuruluşlarında bir araya gelen yurttaşlar bir bütün oluşturarak, kentsel sivil toplumun yerel yönetimle ilişkisini düzenlemektedir.

Türkiye’de tanımlanan hemşerilik kavramıyla yasal olarak tanımlanan hemşerilik hukuku arasında kültürel açıdan önemli bir fark bulunmaktadır. Yasadaki tanımıyla herkes, hukuken ikamet ettiği yerde, yani yaşadığı yerde o kentin hemşerisi olarak tanımlanmaktadır. Ancak göç eden yurttaşların gittikleri diğer kentlere aidiyetleri de olabilir. Kent konseyleri, bu tür aidiyetleri de dikkate almaktadır, kentsel aidiyet ve sahiplenme duyguları temelinde hemşerilik kavramına da dayanmaktadır. Yani mekânsal yaşam bağlamında bir ilişkilenme söz konusudur. Türkiye’de, ailelerin kökeninin bulunduğu kentlerde aidiyet temelinde kurulan hemşeri dernekleri bulunmaktadır. Bu derneklerle birlikte diğer sivil toplum kuruluşlarının da hâlihazırda içinde yaşanan kente ilişkin dayanışmayı esas almaları gerektiği unutulmamalıdır.

Özellikle son on yılda Türkiye’nin uluslararası göçe ev sahipliği yapmasıyla birlikte hemşerilik hukuku tartışması yeni bir boyut kazanmıştır. Uluslararası hukuka göre, mültecilerin ya da yasal sığınmacıların yanı sıra bu statülere sahip olmayan göçmenlerin kentlerdeki varlığı ve katılımı da tartışma konusudur. Bu açıdan kent konseyleri, hemşerilik tanımını en geniş kapsamda ve yerel düzeydeki insani durumlar açısından tartışmaktadır. Bazı kent konseyleri, yabancı/göçmen meclisleri ve çalışma grupları oluşturmaktadır. Bu bakımdan yakın gelecekte, hemşerilik hukukuna ilişkin amaçların göç olgusunu da içeren bir “kent yurttaşlığı” kavramı çerçevesinde ele alınabileceği söylenebilir.

Bu önemli detayla birlikte düşünüldüğünde yerel yönetimlerin sivil toplum alanıyla ilişkilenmesinde daha sistematik ve hak temelli bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Bu anlayışın en önemli unsuru da yine Belediye Kanunu’nun 76. maddesinde yer alan kent konseyleridir. Kent konseyleri, sürdürülebilir kalkınma, hemşerilik hukuku, kentli hakları ve yönetişim kavramları etrafında yapılanan, demokratik katılıma ilişkin bir örgütlenme biçimidir. Yani kentlerin ortak akılla yönetilebilmesi için o kentin bileşenlerinden ve paydaşlarından oluşan katılımcı bir danışma kurumudur. Bu danışma örgütlenmesinin en önemli özelliği, kurulu anayasal düzenin içinde bulunmasına rağmen kurumsal, hukuki ve tüzel koşullara dayalı olmayan gönüllülüğün esas olduğu bir ağ-bağ (network) niteliği taşımasıdır. Demokratik katılım açısından kent konseylerinin potansiyeli ve gücü, bu ağ-bağın karakteristiği ve yapısıyla yakından ilişkilidir. İlk örnekleri Yerel Gündem 21 çerçevesinde ortaya çıkan kent konseyleri, Türkiye’de ilk defa 2005 tarihli 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesinde mevzuata girmiştir. Yasal şeklini bu düzenlemeden alan kent konseyleri, daha önce İçişleri Bakanlığı tarafından 2006 yılında çıkarılan, 2009 yılında değiştirilen, günümüzde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülen “Kent Konseyi Yönetmeliği” hükümlerine göre faaliyet göstermektedir.

Yerel yönetimlerin, kentsel sivil toplumla yerel yönetimler arasında bir arayüz niteliği taşıyan kent konseyi türü yapıları kurması ve işletmesi hem sağlıklı bir kent yurttaşlığı tanımının yapılmasına hem yurttaşların kent kimliğinin güçlenmesine hem de hak temelli sivil toplum kuruluşlarının yaygınlaşıp güçlenmesine katkıda bulunacaktır.

Yereldeki hizmetlerin kapsayıcı, verimli ve sürdürülebilir olması amacıyla sivil toplum kuruluşlarıyla yerel yönetimlerin işbirliği planlanırken dikkat edilmesi gereken stratejik noktalar var mı?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN
: Kent konseyi türündeki arayüz yapılarıyla çalışmanın başka bir amacı, sivil toplumun gelişmesine destek olmak ve sivil toplum kuruluşlarıyla yerel yönetimler arasında bir köprü kurmaktır. Bu nedenle yerel yönetimlerin sivil toplumla ilişki kurmak için geliştirebileceği en anlamlı strateji, kent konseyi gibi katılımcı mekanizmaları geliştirmektir. Bu doğrultuda oluşturulacak örgütsel ya da teknolojik yeni yaklaşımlar, yönetişimin bir gereği olan ve bütün yönetim birimlerinin denetiminde büyük rol oynayan sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde sivil toplumun gelişmesine katkıda bulunma amacı taşımaktadır. Bu işbirliği, sivil toplum kuruluşlarının kentin gelişmesine yönelik gönüllü katkısı, halkın yönetsel kararlara demokratik katılımının sağlanması, toplumsal sorumluluğun yatay ve dikey olarak paylaşılması sayesinde gerçekleştirilebilecektir.

Bununla birlikte AB Sivil Düşün Programı, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi ve İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü gibi yapılar da sivil toplum kuruluşlarının gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Ancak, esas olarak yerel yönetimler, kent konseylerini destekleyerek, devlet dışında kalan alanda kentsel yaşam ve kamusallık adına sivil toplum alanının gelişmesi için çaba harcarlar.

Bu açıdan kent konseylerinin bileşenleri arasında yer alan, “kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları”, “dernekler”, “vakıflar” gibi oluşumların sivil toplum adı verilen soyut alanda nasıl ve ne şekilde yer aldıklarının tanımlanması büyük önem taşımaktadır. Burada sadece siyaset bilimi alanındaki tartışmaların değil, aynı zamanda Türkiye’nin toplumsal gelişiminin de dikkate alınması gerekmektedir. Nihai olarak kent konseylerinin kamusal alandaki ve sivil toplumdaki aktörlerle yerel yönetimler arasında geçişkenlik sağlayan bir ara platform olarak tanımlanması da mümkündür.

Böyle bir tanım yapıldığında, kent konseyiyle sivil toplumda yer alan örgütlü ve örgütsüz aktörlerin ilişkilerine dair birçok sorunlu alan ve durum ortaya çıkmaktadır. Örneğin, kuramsal olarak siyasi partiler, sivil toplumun bir parçasıdır ve kent konseylerinin genel kurullarına katılabilirler. Ancak kent konseylerinin belli bir siyasi yönelimin güdümüne girmesi, kent konseylerinin kuruluş ilkeleriyle çatışacaktır. Diğer yandan, kent konseylerinin bileşenleri arasında yer alan örgütlü sivil toplum unsurlarının temsilcilerinin görev ve sorumlulukları da belirsizdir. Bu kişilerin ilgili kuruluşu mu, kent konseyini mi temsil edeceği, kent konseyi ve temsil ettikleri sivil toplum kuruluşu nezdinde nasıl bir ilişki kuracağı gibi konuların tartışılması önemlidir. Ayrıca uzun bir süre sivil toplumun parçaları olarak görülen geleneksel etnik ve dinî kimliklere dayalı yapılanmaların kent konseyleriyle ilişkisi de tartışılmalıdır. Kentlerin toplumsal yapısının mevcut parçaları olan bu tür yapılarla hak temelli kuruluşların kent konseyleri içinde birlikte nasıl var olacağının tartışılması, kent konseylerini mevcut kentsel yapıların gerçek gündemleriyle bir araya getirme potansiyelini taşımaktadır.

Kent konseyleri özelinde yurttaş inisiyatifinin ve katılımının uzun vadede yerel demokrasiye ve siyasete katkısını değerlendirir misiniz?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN
: Kent konseylerinin amacı, aktif yurttaşlığı sağlamaktır. Aktif yurttaşlık, yurttaşların ve özellikle kentlilerin, yaşadıkları ülkede ve yerleşim birimlerinde anayasal haklar bağlamında yönetsel ve kamusal süreçlere doğrudan katılımını, iyi niyet ve samimiyet esasıyla katkıda bulunmalarını, bu anlamda edilgen ve çekingen değil, etken ve coşkulu bireyler olmalarını işaret eder. Temsili demokratik sistemlerde pratik açıdan uygulanması zor olsa da, aktif yurttaşlık, kent konseyi deneyimi içinde gerek kararlara katılım gerek kararların aşağıdan yukarı alınmasının uygulanması aşamasında önem kazanmaktadır. Bu doğrultuda kent konseyleri içinde aktif yurttaşlık, yerel yönetimin alacağı kararlara kent konseyi aracılığıyla hem eleştirel hem de katkı sunan bir biçimde katılmayı içermektedir. Ayrıca çoğulcu bir mekanizmayla birlikte kararların uygulanmasında da katılımın ve gönüllüğün artırılması yine aktif yurttaşlık kavramının unsurları arasında yer almaktadır.
 
Kent konseyleri söz konusu olduğunda aktif yurttaşların katılımına ilişkin en önemli sorun, kent konseyinin örgütlenme biçimidir. İlgili mevzuata göre, kent konseylerinin genel kurullarının paydaş kuruluşların temsilcilerinden oluşması, karar süreçlerinde sıradan yurttaşların nasıl rol alabileceği sorusuna neden olmaktadır. Türkiye’deki farklı kent konseyleri bu sorunu farklı yönetsel çözümlerle ele almaya çalışsalar da, sorunun kaynağı, aşağıdan yukarı bir katılım dizgesinin oluşturulmasıdır. Katılımcılığın bir davranış biçimi ve kültürel anlayış olarak gelişmesiyle aktif yurttaşlık değer kazanabilir, yatay örgütlenme sayesinde sürece katkıda bulunan yurttaşlar öne çıkabilir.

Yasaların ve mevzuatın yerel yönetimler-sivil toplum işbirliğine ve ortak çalışma alanlarına etkisi (olumlu/olumsuz) nedir?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN:
Demokratik sistemin temel ilkelerinin ve esaslarının düzenlendiği anayasal sistemlerde, sistemin temel unsurlarının ve dinamiklerinin devletle sivil toplum arasındaki ilişkiye dair ana durumu belirlediği söylenebilir. Kıta Avrupası anayasal geleneklerinin etkisi altında gelişen Türkiye demokrasisinde genel olarak kuralların ve mevzuatın belirleyiciliğiyle yukarıdan aşağı merkeziyetçiliğin yazılı kurallar üzerindeki etkisi uzun süredir tartışılmaktadır. Burada yerel yönetimlerin ve sivil toplumun farklı yönlerde çalışan iki ayrı merkezileşme etkisi altında bulunduğu görülmelidir. Yerel yönetimler, merkezî yönetimin giderek daha da ağırlaşan vesayeti altında kurumsallaşırken, sivil toplum alanı da merkezî yönetimin daha kuşatıcı koşulları altında varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Oysaki yerel yönetimlerin başarısının temelinde yerelliğin özgünlüklerine yatkınlık vardır. Sivil toplumun başarısının ana unsuru da esnek kurumsallaşma ve örgütlenmedir. Mevzuat özellikle son dönemde bu açıdan yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelmesinin önünde önemli bir engel oluşturmaya başladı. Yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşları ve özellikle cemaat temelli yapılar arasındaki ilişkilerin yer yer yozlaşmış örnekler oluşturması da bu alanı kültürel ve hukuki açıdan sorunlu hâle getirdi. Bunun sebebi, belli dinî ya da etnik temelli sivil toplum kuruluşlarına ilişkin olanakların alabildiğine artırılması, buna karşın hak temelli sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğinin azalmasıdır.

Yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşlarının işbirliği süreçlerinde yaşanan sorunların çözümü için önerileriniz nelerdir? Yerel yönetimler nasıl bir rol üstlenmeli?  
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN:
Yerel yönetimlerin sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliklerine ilişkin şu önerilerde bulunulabilir:

•    Yerel yönetimlerin sivil toplum kuruluşlarıyla doğrudan ilişki kurması kulağa hoş gelse de, demokratik meşruiyet açısından sorunlu bir korporatist yapının oluşmasına ve yozlaşmaya neden olmaktadır. Bu ilişkinin bizzat kamuoyu önünde şeffaf ve hesap verilebilir kılınması için önlemler alınmalıdır.
 
•    Şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin en önemli unsurlarından biri, sivil toplum kuruluşlarının parçalanmış doğasını ve yerel yönetimlerin noktasal bakış açısını telafi edecek bir ara mekanizmanın tanımlanmasıdır. Günümüzde bu mekanizmaya en uygun adaylarından biri, kent konseyleridir. Ancak kent konseylerinin doğru şekilde ve katılımcı demokrasiye uygun olarak kurumsallaşması için özel bir çaba harcanması ve planlama yapılması önemlidir.

•    Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkilerde yaygın hatalardan biri de sonuç odaklılıktır. Ölçülemeyecek ve karşılaştırma olanağı bulunmayan sonuçlara erişmek için kurulan ortaklıklar, hedefinden kolayca sapabilmektedir. Bunun önüne geçebilmek için kurulacak ortaklıkların sonuç odaklı değil, süreç odaklı olmasına dikkat edilmelidir. Kentlilerin ihtiyaçlarına yönelik araştırma, geliştirme, hizmet sunumu, karar verme gibi yöntem ve süreçlere odaklanılması sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğinin daha etkin sonuçlar üretmesine katkıda bulunacaktır.

•    Sivil toplum kuruluşlarıyla yapılacak işbirliklerinde yenilikçilik, yaratıcılık ve dayanışma örüntüleri oluşturmak çok önemlidir. Yerel yönetimlerin kolay ve hızlı erişemeyeceği yeni çözümlerin sivil toplumla birlikte bulunması ve dayanışma ağları oluşturularak yaygınlaştırılması özellikle yeni kuşakların ve yeni teknolojilerin sürece dahil edilmesini sağlayabilir. Bugünün dünyasında kentsel yaşam laboratuvarları, yurttaş laboratuvarları gibi birçok yenilikçi yaklaşım vardır.

•    Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasındaki belki en önemli ilişki biçimi, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması için yapılacak işbirliklerinde ortaya çıkabilir. Bunun için katılımcı bütçeleme çalışmaları özel bir anlam taşımaktadır.


Savaş Zafer Şahin Kimdir?
ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nü bitirdi. Bir süre kamuda çalıştı. İngiltere’de, The University of Kent’te ve ODTÜ’de yerel siyaset ve yerel yönetimler ilişkisi üzerine iki yüksek lisans çalışması yaptı. Doktora tezini “Ankara Kentinde Kent Planlama ve Siyaset İlişkisi” üzerine yazdı. Ankara’da kentsel mücadele süreçlerinde ve sivil toplum faaliyetlerinde çalıştı. Hâlen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde tam zamanlı akademisyen olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Ulusal düzeydeki kamu politikası belirleme süreçlerine katkıda bulundu. Kent planlama alanında ulusal/uluslararası yarışmalarda çeşitli ödüller aldı. İlgi alanlarında yayımlanmış birçok akademik çalışması, kente ilişkin duyarlılığını ifade eden, ödül alan ve yayımlanan öyküleri bulunmaktadır. Son on yıldır Türkiye’deki kent konseylerinin gelişimine katkıda bulunmaktadır. 2019 yılından bu yana Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmektedir.


Önerilen Haberler