YÜKLENİYOR
Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin Belediye Gazetesi’yle görüştü.
Sivil toplum kuruluşlarının yereldeki karar alma süreçlerine
katılması ve yerel yönetişim mekanizmalarının güçlendirilmesi için yerel
yönetimlerle sivil toplum kuruluşları arasındaki iletişim/etkileşim
sizce nasıl olmalı?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN: Yerel yönetimlerle sivil
toplum kuruluşları arasındaki ilişkiye hemşerilik kavramı üzerinden
vurgu yapılmaktadır. Nitekim 2005 yılında yürürlüğe giren 5393 sayılı
Belediye Kanunu’nun Hemşeri Hukuku başlıklı 13. maddesi hemşerilik
hukukunu şu şekilde tanımlamaktadır:
“Herkes ikamet ettiği
beldenin hemşerisidir. Hemşerilerin, belediye karar ve hizmetlerine
katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye
idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır. Yardımların insan
onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması zorunludur.
Belediye,
hemşeriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve
kültürel değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu
çalışmalarda üniversitelerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve uzman
kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.
Belediye
sınırları içinde oturan, bulunan veya ilişiği olan her şahıs,
belediyenin kanunlara dayanan kararlarına, emirlerine ve duyurularına
uymakla ve belediye vergi, resim, harç, katkı ve katılma paylarını
ödemekle yükümlüdür.”
Belediyelerin amacı, görevlerini yerel ve
katılımcı düzeyde sağlamaktır. Bu amacın hemşerilik temelinde ve sivil
toplum alanında gerçekleştirilmesi, kanundaki ilkenin kapsamını
oluşturmaktadır. Bu sayede aynı yerleşim biriminde yaşayan yurttaşlar,
hemşerilik bilinciyle hem kendi aralarındaki bağları güçlendirecektir
hem de yerleşim biriminin gelişmesine katkıda bulunacaktır. Bu şekilde
sıradan yurttaşlarla sivil toplum kuruluşlarında bir araya gelen
yurttaşlar bir bütün oluşturarak, kentsel sivil toplumun yerel yönetimle
ilişkisini düzenlemektedir.
Türkiye’de tanımlanan hemşerilik
kavramıyla yasal olarak tanımlanan hemşerilik hukuku arasında kültürel
açıdan önemli bir fark bulunmaktadır. Yasadaki tanımıyla herkes, hukuken
ikamet ettiği yerde, yani yaşadığı yerde o kentin hemşerisi olarak
tanımlanmaktadır. Ancak göç eden yurttaşların gittikleri diğer kentlere
aidiyetleri de olabilir. Kent konseyleri, bu tür aidiyetleri de dikkate
almaktadır, kentsel aidiyet ve sahiplenme duyguları temelinde hemşerilik
kavramına da dayanmaktadır. Yani mekânsal yaşam bağlamında bir
ilişkilenme söz konusudur. Türkiye’de, ailelerin kökeninin bulunduğu
kentlerde aidiyet temelinde kurulan hemşeri dernekleri bulunmaktadır. Bu
derneklerle birlikte diğer sivil toplum kuruluşlarının da hâlihazırda
içinde yaşanan kente ilişkin dayanışmayı esas almaları gerektiği
unutulmamalıdır.
Özellikle son on yılda Türkiye’nin uluslararası
göçe ev sahipliği yapmasıyla birlikte hemşerilik hukuku tartışması yeni
bir boyut kazanmıştır. Uluslararası hukuka göre, mültecilerin ya da
yasal sığınmacıların yanı sıra bu statülere sahip olmayan göçmenlerin
kentlerdeki varlığı ve katılımı da tartışma konusudur. Bu açıdan kent
konseyleri, hemşerilik tanımını en geniş kapsamda ve yerel düzeydeki
insani durumlar açısından tartışmaktadır. Bazı kent konseyleri,
yabancı/göçmen meclisleri ve çalışma grupları oluşturmaktadır. Bu
bakımdan yakın gelecekte, hemşerilik hukukuna ilişkin amaçların göç
olgusunu da içeren bir “kent yurttaşlığı” kavramı çerçevesinde ele
alınabileceği söylenebilir.
Bu önemli detayla birlikte
düşünüldüğünde yerel yönetimlerin sivil toplum alanıyla ilişkilenmesinde
daha sistematik ve hak temelli bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğu
söylenebilir. Bu anlayışın en önemli unsuru da yine Belediye Kanunu’nun
76. maddesinde yer alan kent konseyleridir. Kent konseyleri,
sürdürülebilir kalkınma, hemşerilik hukuku, kentli hakları ve yönetişim
kavramları etrafında yapılanan, demokratik katılıma ilişkin bir
örgütlenme biçimidir. Yani kentlerin ortak akılla yönetilebilmesi için o
kentin bileşenlerinden ve paydaşlarından oluşan katılımcı bir danışma
kurumudur. Bu danışma örgütlenmesinin en önemli özelliği, kurulu
anayasal düzenin içinde bulunmasına rağmen kurumsal, hukuki ve tüzel
koşullara dayalı olmayan gönüllülüğün esas olduğu bir ağ-bağ (network)
niteliği taşımasıdır. Demokratik katılım açısından kent konseylerinin
potansiyeli ve gücü, bu ağ-bağın karakteristiği ve yapısıyla yakından
ilişkilidir. İlk örnekleri Yerel Gündem 21 çerçevesinde ortaya çıkan
kent konseyleri, Türkiye’de ilk defa 2005 tarihli 5393 sayılı Belediye
Kanunu’nun 76. maddesinde mevzuata girmiştir. Yasal şeklini bu
düzenlemeden alan kent konseyleri, daha önce İçişleri Bakanlığı
tarafından 2006 yılında çıkarılan, 2009 yılında değiştirilen, günümüzde
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yürütülen
“Kent Konseyi Yönetmeliği” hükümlerine göre faaliyet göstermektedir.
Yerel
yönetimlerin, kentsel sivil toplumla yerel yönetimler arasında bir
arayüz niteliği taşıyan kent konseyi türü yapıları kurması ve işletmesi
hem sağlıklı bir kent yurttaşlığı tanımının yapılmasına hem yurttaşların
kent kimliğinin güçlenmesine hem de hak temelli sivil toplum
kuruluşlarının yaygınlaşıp güçlenmesine katkıda bulunacaktır.
Yereldeki
hizmetlerin kapsayıcı, verimli ve sürdürülebilir olması amacıyla sivil
toplum kuruluşlarıyla yerel yönetimlerin işbirliği planlanırken dikkat
edilmesi gereken stratejik noktalar var mı?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN:
Kent konseyi türündeki arayüz yapılarıyla çalışmanın başka bir amacı,
sivil toplumun gelişmesine destek olmak ve sivil toplum kuruluşlarıyla
yerel yönetimler arasında bir köprü kurmaktır. Bu nedenle yerel
yönetimlerin sivil toplumla ilişki kurmak için geliştirebileceği en
anlamlı strateji, kent konseyi gibi katılımcı mekanizmaları
geliştirmektir. Bu doğrultuda oluşturulacak örgütsel ya da teknolojik
yeni yaklaşımlar, yönetişimin bir gereği olan ve bütün yönetim
birimlerinin denetiminde büyük rol oynayan sivil toplum kuruluşlarıyla
işbirliği içinde sivil toplumun gelişmesine katkıda bulunma amacı
taşımaktadır. Bu işbirliği, sivil toplum kuruluşlarının kentin
gelişmesine yönelik gönüllü katkısı, halkın yönetsel kararlara
demokratik katılımının sağlanması, toplumsal sorumluluğun yatay ve dikey
olarak paylaşılması sayesinde gerçekleştirilebilecektir.
Bununla
birlikte AB Sivil Düşün Programı, Sivil Toplum Geliştirme Merkezi ve
İçişleri Bakanlığı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü gibi yapılar
da sivil toplum kuruluşlarının gelişmesine katkıda bulunmaktadır.
Ancak, esas olarak yerel yönetimler, kent konseylerini destekleyerek,
devlet dışında kalan alanda kentsel yaşam ve kamusallık adına sivil
toplum alanının gelişmesi için çaba harcarlar.
Bu açıdan kent
konseylerinin bileşenleri arasında yer alan, “kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları”, “dernekler”, “vakıflar” gibi oluşumların sivil
toplum adı verilen soyut alanda nasıl ve ne şekilde yer aldıklarının
tanımlanması büyük önem taşımaktadır. Burada sadece siyaset bilimi
alanındaki tartışmaların değil, aynı zamanda Türkiye’nin toplumsal
gelişiminin de dikkate alınması gerekmektedir. Nihai olarak kent
konseylerinin kamusal alandaki ve sivil toplumdaki aktörlerle yerel
yönetimler arasında geçişkenlik sağlayan bir ara platform olarak
tanımlanması da mümkündür.
Böyle bir tanım yapıldığında, kent
konseyiyle sivil toplumda yer alan örgütlü ve örgütsüz aktörlerin
ilişkilerine dair birçok sorunlu alan ve durum ortaya çıkmaktadır.
Örneğin, kuramsal olarak siyasi partiler, sivil toplumun bir parçasıdır
ve kent konseylerinin genel kurullarına katılabilirler. Ancak kent
konseylerinin belli bir siyasi yönelimin güdümüne girmesi, kent
konseylerinin kuruluş ilkeleriyle çatışacaktır. Diğer yandan, kent
konseylerinin bileşenleri arasında yer alan örgütlü sivil toplum
unsurlarının temsilcilerinin görev ve sorumlulukları da belirsizdir. Bu
kişilerin ilgili kuruluşu mu, kent konseyini mi temsil edeceği, kent
konseyi ve temsil ettikleri sivil toplum kuruluşu nezdinde nasıl bir
ilişki kuracağı gibi konuların tartışılması önemlidir. Ayrıca uzun bir
süre sivil toplumun parçaları olarak görülen geleneksel etnik ve dinî
kimliklere dayalı yapılanmaların kent konseyleriyle ilişkisi de
tartışılmalıdır. Kentlerin toplumsal yapısının mevcut parçaları olan bu
tür yapılarla hak temelli kuruluşların kent konseyleri içinde birlikte
nasıl var olacağının tartışılması, kent konseylerini mevcut kentsel
yapıların gerçek gündemleriyle bir araya getirme potansiyelini
taşımaktadır.
Kent konseyleri özelinde yurttaş inisiyatifinin
ve katılımının uzun vadede yerel demokrasiye ve siyasete katkısını
değerlendirir misiniz?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN: Kent konseylerinin
amacı, aktif yurttaşlığı sağlamaktır. Aktif yurttaşlık, yurttaşların ve
özellikle kentlilerin, yaşadıkları ülkede ve yerleşim birimlerinde
anayasal haklar bağlamında yönetsel ve kamusal süreçlere doğrudan
katılımını, iyi niyet ve samimiyet esasıyla katkıda bulunmalarını, bu
anlamda edilgen ve çekingen değil, etken ve coşkulu bireyler olmalarını
işaret eder. Temsili demokratik sistemlerde pratik açıdan uygulanması
zor olsa da, aktif yurttaşlık, kent konseyi deneyimi içinde gerek
kararlara katılım gerek kararların aşağıdan yukarı alınmasının
uygulanması aşamasında önem kazanmaktadır. Bu doğrultuda kent konseyleri
içinde aktif yurttaşlık, yerel yönetimin alacağı kararlara kent konseyi
aracılığıyla hem eleştirel hem de katkı sunan bir biçimde katılmayı
içermektedir. Ayrıca çoğulcu bir mekanizmayla birlikte kararların
uygulanmasında da katılımın ve gönüllüğün artırılması yine aktif
yurttaşlık kavramının unsurları arasında yer almaktadır.
Kent
konseyleri söz konusu olduğunda aktif yurttaşların katılımına ilişkin en
önemli sorun, kent konseyinin örgütlenme biçimidir. İlgili mevzuata
göre, kent konseylerinin genel kurullarının paydaş kuruluşların
temsilcilerinden oluşması, karar süreçlerinde sıradan yurttaşların nasıl
rol alabileceği sorusuna neden olmaktadır. Türkiye’deki farklı kent
konseyleri bu sorunu farklı yönetsel çözümlerle ele almaya çalışsalar
da, sorunun kaynağı, aşağıdan yukarı bir katılım dizgesinin
oluşturulmasıdır. Katılımcılığın bir davranış biçimi ve kültürel anlayış
olarak gelişmesiyle aktif yurttaşlık değer kazanabilir, yatay
örgütlenme sayesinde sürece katkıda bulunan yurttaşlar öne çıkabilir.
Yasaların ve mevzuatın yerel yönetimler-sivil toplum işbirliğine ve ortak çalışma alanlarına etkisi (olumlu/olumsuz) nedir?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN:
Demokratik sistemin temel ilkelerinin ve esaslarının düzenlendiği
anayasal sistemlerde, sistemin temel unsurlarının ve dinamiklerinin
devletle sivil toplum arasındaki ilişkiye dair ana durumu belirlediği
söylenebilir. Kıta Avrupası anayasal geleneklerinin etkisi altında
gelişen Türkiye demokrasisinde genel olarak kuralların ve mevzuatın
belirleyiciliğiyle yukarıdan aşağı merkeziyetçiliğin yazılı kurallar
üzerindeki etkisi uzun süredir tartışılmaktadır. Burada yerel
yönetimlerin ve sivil toplumun farklı yönlerde çalışan iki ayrı
merkezileşme etkisi altında bulunduğu görülmelidir. Yerel yönetimler,
merkezî yönetimin giderek daha da ağırlaşan vesayeti altında
kurumsallaşırken, sivil toplum alanı da merkezî yönetimin daha kuşatıcı
koşulları altında varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Oysaki yerel
yönetimlerin başarısının temelinde yerelliğin özgünlüklerine yatkınlık
vardır. Sivil toplumun başarısının ana unsuru da esnek kurumsallaşma ve
örgütlenmedir. Mevzuat özellikle son dönemde bu açıdan yerel
yönetimlerle sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelmesinin önünde
önemli bir engel oluşturmaya başladı. Yerel yönetimlerle sivil toplum
kuruluşları ve özellikle cemaat temelli yapılar arasındaki ilişkilerin
yer yer yozlaşmış örnekler oluşturması da bu alanı kültürel ve hukuki
açıdan sorunlu hâle getirdi. Bunun sebebi, belli dinî ya da etnik
temelli sivil toplum kuruluşlarına ilişkin olanakların alabildiğine
artırılması, buna karşın hak temelli sivil toplum kuruluşlarıyla
işbirliğinin azalmasıdır.
Yerel yönetimlerle sivil toplum
kuruluşlarının işbirliği süreçlerinde yaşanan sorunların çözümü için
önerileriniz nelerdir? Yerel yönetimler nasıl bir rol üstlenmeli?
SAVAŞ ZAFER ŞAHİN: Yerel yönetimlerin sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliklerine ilişkin şu önerilerde bulunulabilir:
• Yerel yönetimlerin sivil toplum kuruluşlarıyla doğrudan ilişki
kurması kulağa hoş gelse de, demokratik meşruiyet açısından sorunlu bir
korporatist yapının oluşmasına ve yozlaşmaya neden olmaktadır. Bu
ilişkinin bizzat kamuoyu önünde şeffaf ve hesap verilebilir kılınması
için önlemler alınmalıdır.
• Şeffaflığın ve hesap
verilebilirliğin en önemli unsurlarından biri, sivil toplum
kuruluşlarının parçalanmış doğasını ve yerel yönetimlerin noktasal bakış
açısını telafi edecek bir ara mekanizmanın tanımlanmasıdır. Günümüzde
bu mekanizmaya en uygun adaylarından biri, kent konseyleridir. Ancak
kent konseylerinin doğru şekilde ve katılımcı demokrasiye uygun olarak
kurumsallaşması için özel bir çaba harcanması ve planlama yapılması
önemlidir.
• Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları
arasındaki ilişkilerde yaygın hatalardan biri de sonuç odaklılıktır.
Ölçülemeyecek ve karşılaştırma olanağı bulunmayan sonuçlara erişmek için
kurulan ortaklıklar, hedefinden kolayca sapabilmektedir. Bunun önüne
geçebilmek için kurulacak ortaklıkların sonuç odaklı değil, süreç odaklı
olmasına dikkat edilmelidir. Kentlilerin ihtiyaçlarına yönelik
araştırma, geliştirme, hizmet sunumu, karar verme gibi yöntem ve
süreçlere odaklanılması sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğinin daha
etkin sonuçlar üretmesine katkıda bulunacaktır.
• Sivil toplum
kuruluşlarıyla yapılacak işbirliklerinde yenilikçilik, yaratıcılık ve
dayanışma örüntüleri oluşturmak çok önemlidir. Yerel yönetimlerin kolay
ve hızlı erişemeyeceği yeni çözümlerin sivil toplumla birlikte bulunması
ve dayanışma ağları oluşturularak yaygınlaştırılması özellikle yeni
kuşakların ve yeni teknolojilerin sürece dahil edilmesini sağlayabilir.
Bugünün dünyasında kentsel yaşam laboratuvarları, yurttaş
laboratuvarları gibi birçok yenilikçi yaklaşım vardır.
•
Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasındaki belki en önemli
ilişki biçimi, şeffaflık ve hesap verilebilirliğin sağlanması için
yapılacak işbirliklerinde ortaya çıkabilir. Bunun için katılımcı
bütçeleme çalışmaları özel bir anlam taşımaktadır.
Savaş Zafer Şahin Kimdir?
ODTÜ
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nü bitirdi. Bir süre kamuda çalıştı.
İngiltere’de, The University of Kent’te ve ODTÜ’de yerel siyaset ve
yerel yönetimler ilişkisi üzerine iki yüksek lisans çalışması yaptı.
Doktora tezini “Ankara Kentinde Kent Planlama ve Siyaset İlişkisi”
üzerine yazdı. Ankara’da kentsel mücadele süreçlerinde ve sivil toplum
faaliyetlerinde çalıştı. Hâlen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde
tam zamanlı akademisyen olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Ulusal
düzeydeki kamu politikası belirleme süreçlerine katkıda bulundu. Kent
planlama alanında ulusal/uluslararası yarışmalarda çeşitli ödüller aldı.
İlgi alanlarında yayımlanmış birçok akademik çalışması, kente ilişkin
duyarlılığını ifade eden, ödül alan ve yayımlanan öyküleri
bulunmaktadır. Son on yıldır Türkiye’deki kent konseylerinin gelişimine
katkıda bulunmaktadır. 2019 yılından bu yana Ankara Kent Konseyi Başkan
Yardımcılığı görevini sürdürmektedir.