"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Toprak: “İktidar değiştiğinde türkiye kısa sürede farklı noktalara ulaşacak”

  • 7 Şubat 2022
CHP Parti Meclisi Üyesi ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak Belediye Gazetesi'nin sorularını yanıtladı.

Öncelikle sizi tanıyalım. Siyasete giriş motivasyonunuz neydi?

ERDOĞAN TOPRAK:
Tunceli’de doğdum, Adana’da büyüdüm, daha sonra okumak, çalışmak ve iş yaşamına atılmak üzere İstanbul’a geldim. Bir yandan eğitimime devam ettim, diğer yandan kendi işimi kurdum. Spor ve siyaset her zaman öncelikli ilgi alanlarımdı. Her ikisinin de insan hayatında büyük etkisi olduğuna ve hayata dokunduğuna inanıyorum. O yüzden amatör kulüplerde ve ülkemizin köklü spor kulüplerinden Beşiktaş’ta yöneticilik yaptım. İlk gençlik yıllarımdan itibaren halkın içinde olmaya, dertlerini dinlemeye, sorunlarını çözmeye, seslerini duyuramayan insanların yanında ve yardımcı olmaya odaklı bir anlayışım vardı. Önümdeki örnek siyaset adamı Bülent Ecevit’ti. CHP’yi ilk iktidara taşıdığı yıllarda onun “Ne ezilen ne ezen, insanca hakça bir düzen” sözleri siyasi çizgimin ve siyaset anlayışımın temelini oluşturdu diyebilirim. Siyaset yasağı kalktıktan sonra Demokratik Sol Parti’yi (DSP) kurduğunda da yanında yer aldım. İstanbul örgütünü oluşturdum, il başkanlığını üstlendim. Kavgacı üslubu dışarıda bırakan, saygıya, hoşgörüye, uzlaşıya ve ortak akılla çözüm üretmeye önem veren, aykırı düşünceleri saygıyla dinleyen ve eleştirilere açık olan bir anlayışı şiar edindim. Kabinesinde bakanlık yaptım. Böyle bir siyaset insanını, sanatçı ruhlu, sevgi dolu bir politikacıyı yakından tanıdığım ve çalışma olanağı bulduğum için kendimi hep şanslı sayarım. 2010 yılından bu yana beraber yürüdüğümüz Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu da birçok yönden bu siyasetçi kimliğinin örnek insanı olarak görüyor ve birlikte siyaset yapmayı, zorlu süreçlerde çalışmayı kendi adıma önemli bir kazanım olarak görüyorum. O, yıllar önce bu ülkede Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği’ni (VAVEK) kuran, kamu kaynaklarının adil, şeffaf, eşit şekilde harcanması ve siyasiler tarafından hesabının verilmesi için mücadele yürüten bir siyasetçi. Mütevazılığının yanında devlet-erkân görmüş olmasının, kamu bürokrasisinin önemli kademelerinde görev ve sorumluluk üstlenmesinin birikimi onu farklı kılıyor.

Ekonomik sorunların çözümü kadar toplumsal barışın ve huzurun tesis edilmesinin de gerekli olduğunu ifade ediyorsunuz. Türkiye siyasetinde toplumsal bütünleşmeye öncelik tanımak ve demokrasinin ana unsurlarını ön planda tutmak için sizce neler yapılmalı?

ERDOĞAN TOPRAK
: Siyasetin ve siyasetçilerin kullandığı dilin ve söylemlerinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Siyasi mücadele nasıl olursa olsun, karşınızdaki size ne söylerse söylesin ona vereceğiniz yanıtta “sayın” hitabı olmalıdır. Siyaset dilinde nezaket olmalıdır. Çünkü rakibiniz de en az sizin kadar saygın ve toplumun bir kesiminin temsilcisi. O insanların tercihlerinin temsilcisi. Bu nedenle bugünkü siyaset dilini, özellikle tüm ülkeyi temsil eden Sayın Cumhurbaşkanı’nın kullandığı sert, hakaret içeren, insanları düşmanlaştıran, ayrıştıran, tehditkâr ifadeleri onaylamak mümkün değil. Siyasi liderler, temsil ettikleri kitlelerin örnek aldığı rol modeller olmalı. Bu olmazsa, 10 yaşındaki bir çocuk, miting meydanında kin-nefret ifadeleri kullanıp, övgü alacağını düşünebilir. Bu çocuk, ileride bu görüntülerini seyrettiğinde, Cumhurbaşkanı’nın ve devlet erkânının tavrını gördüğünde nasıl bir ruhsal yıkım yaşayacak düşünebiliyor musunuz? Türkiye, kin ve nefret tohumları eken siyasi söylemlerden ve tavırlardan çok çekti. Karşıt görüşlü gençler sokaklarda, üniversitelerde birbirini öldürdü. Mezhep ayrıştırmaları yüzünden katliamlar yaşandı. İnsanlar diri diri yakıldı. Böyle bir atmosferi ülke sathına yaydığınız zaman toplum ayrışıyor, mahalleler, sokaklar, kahvehaneler ayrılıyor, ülke yarılıyor. Hukuk ve adalet yara alıyor. Hoşgörü ve karşılıklı düşünceye saygı yok oluyor. Kaba dil ve kavga dili beraberinde kaba kuvveti, fiziki şiddeti getiriyor. Demokrasinin olmazsa olmazı, fikir, düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Özgürlükten insanlara zarar gelmez. Dünyanın en gelişmiş demokrasileri, özgürlüklerin en geniş şekilde kullanıldığı, güvence altında olduğu ülkeler değil mi? Atatürk, Batı demokrasilerini örnek aldı, bize hedef gösterdi, onları aşmamızı söyledi. Bir sözle, bir TV programıyla, bir köşe yazısıyla, bir kitapla, bir konuşmayla ya da basın açıklamasıyla bir ülke bölünmez, parçalanmaz. Aksine, özgürlükleri ne kadar kısıtlarsanız, toplumu hızla patlama noktasına getirirsiniz. Üniversite özgür olmazsa bilim nasıl ilerleyecek? Eğitim, kültür ve sanat yasaklara, sansürlere boğulursa toplumsal ilerleme nasıl gerçekleşecek, özgür ruhlu çocuklar, gençler nasıl yetişecek? Ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınları yok sayarsanız, iş hayatından soyutlayıp eve kapatırsanız toplumsal bedenin bir kolunu kesmişsiniz demektir. Bu durumdaki annelerin yetiştireceği çocukların nasıl insanlar olacağı açık değil mi? Bir mitingde çocuğa kin ve hakaret kusturan, sırtını sıvazlayan, bir başka mitingde küçük çocuğun kafasına mikrofonla vuranların yönettiği bir ülkede toplum nasıl sevgiyle kucaklaşacak? Demokratik toplum, sevgi, hoşgörü, uzlaşı, birbirini her hâliyle kabullenme, özgürlükleri korkusuzca kullanma anlayışı üzerine inşa edilmeli.

Türkiye’nin ana gündem maddelerinin başında derin yoksulluk geliyor. Sosyal eşitsizliğe ve dışlanmaya yol açan, insan hakları ihlali olan yoksulluğun ortadan kaldırılmasına yönelik sosyal politikaların kapsamı nasıl olmalı?

ERDOĞAN TOPRAK:
Türkiye’nin yoksulluğu yok edecek ekonomisi ve kaynakları mevcut. Önemli ve öncelikli olan, bu kaynakların nasıl kullanılacağı konusundaki tercihler. Bu açıdan bütçe yasaları, kaynakları kullanma tercihinin siyasi belgesidir. Siz ülkedeki 20 milyon çiftçi, üretici ve besici için 22 milyar TL, beş müteahhide verilen garanti ödemeleri için 48.5 milyar TL ödenek ayırıyorsanız, tercihinizi geniş kitlelerin yoksullaşmasından yana kullanıyorsunuz demektir. Bütçede sosyal yardım harcamalarına 104.2 milyar TL ayırırken, faiz ödemelerine 240.4 milyar TL ayırıyorsanız, toplumun cebinden bir avuç zengine servet aktarmayı, parası olanlara faiz ödemeyi tercih ediyorsunuz demektir. Bu nedenle yoksulluğu ortadan kaldırmanın, toplumsal refahı yükseltmenin, mutlu ve müreffeh bir toplum yaratmanın formülü çok açık ve basit. Önce bu siyasi tercihi halktan, üreticiden, çalışandan, esnaftan, emekliden yana değiştireceksiniz. Sonra bu kaynakları küçük bir kesimin değil, geniş kitlelerin, toplumsal kesimlerin lehine kullanacaksınız. Hazinenin kasasından 3-5 müteahhide 25-30 yıllık dolar garantileriyle kaynakları toprağa gömmeyeceksiniz, devlet öncülüğünde ve ortaklaşa yatırımlarla yüksek teknolojili sanayi altyapısı oluşturup katma değeri yüksek ürünler üreterek, ülkenin gelirlerini ve istihdamını artıracak, işsizliği azaltacaksınız. Eğitim başta olmak üzere her alanda fırsat eşitliğine kaynak aktarıp, refah ve zenginlikten tüm kesimlerin pay almasını sağlayacaksınız. Bu çözüm önerilerini artırmak mümkün. Tüm planlarımız hazır. İktidar değiştiğinde Türkiye’nin kısa sürede farklı noktalara ulaşacağından emin olabilirsiniz. Yeter ki, tercihinizi halktan yana kullanın.


Önerilen Haberler