"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Lüküslü: “Gençlik politikaları nitelikli ve kapsamlı olmalı”

  • 14 Mart 2022
Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Demet Lüküslü Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Doktora teziniz, “Türkiye’de Gençlik Miti: 1980 Sonrası Türkiye Gençliği” hakkındaydı. Kitap olarak yayımlanan çalışmanızda Türkiye’de gençlerin apolitik olmadığını, homojen bir yapı oluşturmadığını, geleneksel siyasetin ve siyasal partilerin dışında konumlandığını ifade ediyorsunuz. Araştırma sürecinden bugüne baktığınızda Türkiye’de gençlerin konumu, sorunları, talepleri ve beklentileri farklılaştı mı?
DEMET LÜKÜSLÜ:
Evet, “Türkiye’de Gençlik Miti”, benim doktora tezim. 2000-2005 yılları arasında İstanbul’da yaşayan, okuyan ve çalışan gençlerle yaptığım görüşmelerin bulgularını içeriyor. 1980 sonrası dönemde genç kuşağın  “apolitik”/“depolitize” olduğu düşüncesi çok yaygındı biliyorsunuz, biraz da bunu deşmeye çalışan ve soruyu farklı biçimde sormayı hedefleyen, gençlerin geleneksel siyasete ve siyaset kurumlarına yönelik eleştirilerini anlamayı amaçlayan bir çalışmaydı. Görüşme yaptığım gençler, siyasetten uzak ve apolitik olma tanımlamasını kabul eden, siyasetin uzağında durduğunu söyleyen gençlerdi. Ben doktora tezimi Fransa’da, Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda 2005 yılında tamamladım. Tezimi Türkçeye çevirmem, tezim üzerinde tekrar çalışmam ve tezimin Türkçe olarak İletişim Yayınları’ndan yayımlanması 2009 yılını buldu. Doktora tezimden sonra sahada farklı araştırmalar yaptım, farklı açılardan gençlik üzerine çalışmaya devam ettim. Doktora tezim bağlamında konuşursak, üzerinden oldukça zaman geçti ve görüşme yaptığım o zamanın gençleri bugün 30’lu yaşlarının sonunda, hatta 40’lı yaşlarındalar. Bu süre içinde Türkiye’de önemli süreçler yaşandı. Tezin bulgularına bugün tekrar baktığımızda, bazı konuların değişmediğini söyleyebilirim. Örneğin, geleneksel siyasete ilişkin eleştirilerin geçerli olduğunu görüyoruz. Gençler, kendilerini temsil ettiğini düşündükleri, sorunlarını çözebileceklerine inandıkları siyasi partiler olmadığını ifade ediyor.
 
“Türkiye’de Gençlik Miti” çalışması, 19. yüzyıl siyasal kültüründe gençlik kategorisinin siyasi bir kategori olarak görülmesini, inşa edilme çabasını da anlatıyor ve siyasi kültürde egemen olan gençlik mitinden bahsediyordu. Bu bakış açısı bugün de pek değişmedi. Gençlik tartışmaları yine mitler üzerinden yapılıyor. Üstelik, 2011 sonrasında dindar gençlik tartışmalarıyla beraber ortaya çıkan ve Gezi sonrasında daha da belirginleşen “AK Parti Gençliği” (dindar gençlik) miti var. Yani gençliğin mitler üzerinden konuşulmasında, ideal bir gençlik yaratma peşinde koşulmasında, bu ideale uymayanların yaftalanmasında değişiklik söz konusu değil.

Bu benzerliklere rağmen Türkiye toplumunun 2000’li yıllara göre daha fazla kutuplaştığı, daha çetrefilli sorunlarla karşı karşıya olduğu bu dönemde bugünün gençlerinin artık başka bir kuşağın bireyleri olduğunu da düşünüyorum. Benim tezimde anlattığım 1980 sonrası kuşak, yani 1980’lerde ve 1990’larda doğan kuşaktı. Bugünün gençleri/genç kuşağı ise, (hemen hemen) tüm yaşamını Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde yaşamış bir kuşak. Medyada “Z kuşağı” olarak adlandırılan kuşak (benim pek kullanmadığım bir tanımlama olsa da), oy potansiyelinin farkında. Bu kuşağın sesi daha çok çıkıyor ve gerektiğinde farklı olduğunu vurgulamaktan çekinmiyor. Ancak kendilerini politik bir güç olarak tanımlamaya başlasalar da, siyasal açıdan kendilerini içinde tanımlayabilecekleri, istedikleri ülkenin oluşmasında önemli bir siyasal aktör olacak siyasetçileri ya da siyasi partileri bulmakta zorlanıyorlar. Bu da umutsuzluğa neden oluyor. “Bir şey olmaz bu ülkeden, hiçbir şey değişmez” fikri, genç kuşağın göç etme isteğini beraberinde getiriyor. Ebrar Nefes’in, Avrupa’ya yerleşmiş, iyi eğitim almış ve eğitiminin ardından göç etmeyi seçmiş genç kuşaklarla yaptığı görüşme bulgularına dayanan bir yüksek lisans tezi var. Orada benim tezime gönderme yaparak, “Demet Lüküslü, zoraki konformist bir kuşaktan bahsediyordu, benim görüştüklerimse konformizmi de reddederek ülkeyi terk edenler,” diyor. Önemli bir tespit bence.   

“Zoraki konformizm” kavramını detaylandırır mısınız?
DEMET LÜKÜSLÜ:
Biliyorsunuz, “zoraki konformizm” kavramı, benim doktora tezimde geliştirdiğim, dönemin araştırmalarında “sessiz kitle” adıyla tanımlanan, sanki her olup bitenden memnun, hiçbir şeyi sorgulamayan bir gençlik varmış gibi düşünenlere yanıt niteliğindeydi aslında. Temelinde Albert Hirschman’ın “Exit, Voice, Loyalty” üzerinden tanımladığı, ya sisteme sadıksınızdır, ya eleştiri getirirsiniz ya da sistemden çıkarsınız üçlemesine de farklı yönlerden bakma çabası. İlk bakışta bir karşı çıkış görmediğimiz, her şey yolundaymış zannettiğimiz, sadık, konformist olarak tanımladığımız gençlerin içinde kopan fırtınaları anlama ve betimleme çalışmasıydı diyebilirim. Kurallara uyduklarını, hiçbir şeyi sorgulamadıklarını düşündüğümüz gençlerin başka çıkış yolu ve alternatif bulamadıkları için karşı çıkmadıklarını, konformist davrandıklarını ama aslında bundan hiç de memnun olmadıklarını ortaya koyuyor. İtiraz ve isyan etseler bile herhangi bir şeyin değişmeyeceğini düşündükleri bir çıkışsızlığı da anlatıyor.

Türkiye’de gençlikten ziyade yetişkinlik sorunu olduğunu belirtiyorsunuz. Gençlerin mutsuz, çaresiz hissetmelerinin nedeni uzun yıllardır süregelen yetişkinlik sorunlarının siyasi ve toplumsal açıdan giderilmemesi mi? Türkiye, yetişkin merkezli olmaktan nasıl kurtulacak?
DEMET LÜKÜSLÜ:
Evet Türkiye’de ciddi anlamda bir yetişkinlik sorunu olduğunu düşünüyorum. Tabii ki toplumsal kurgulardan bahsediyoruz, ama yetişkinlik, sorumluluk alma, sorunları çözme olarak tanımlanıyorsa, yetişkinlerin hiç de böyle davranmadığını sık sık gözlemliyoruz. Sorumluluğu almaktan kaçınan, kendi sorumluluğunu sürekli olarak başkalarının üzerine atmaya çalışan, sorunları konuşmak, tartışmak ve çözmeye çalışmak yerine kavga etmeyi, konuları çözümsüz kılmayı seçen bireyler var ortalıkta.

Gençler neden tam bir yurttaş olarak kabul edilmiyor? Gençlerin hakları neden göz ardı ediliyor? Gençlik sosyolojisi bağlamında düşündüğümüzde özellikle 15-24 yaş aralığındaki gençler toplumsal değişimin hangi süreçlerinden etkileniyor/etkilenecek?
DEMET LÜKÜSLÜ: Çocuklukla yetişkinlik arasında bir geçiş/hazırlık dönemi şeklinde tanımlanan, geleceği inşa etmenin bir aracı olarak görülen ve siyasal bir misyon verilen modern anlamdaki gençlik kategorisi, moderniteyle birlikte karşımıza çıkıyor. Fransız Devrimi’nin, Sanayi Devrimi’nin ve geleceği inşa etmenin yolunu çocukları ve gençleri eğitmek, şekillendirmek olarak gören modernist düşüncenin bunda payı büyük. Modernleşmeyle beraber her toplumda gördüğümüz, ancak özellikle gençlik hareketlerinin yaptığı eleştirilerle birlikte eleştirmeye başladığımız bir olgu. Gençlik hareketleri tarihi bize gençliğin sadece gelecek olarak görülmeyi değil, bugün de var olmayı, söz sahibi olmayı haykırdığını, talep ettiğini gösteriyor.

Sorunuza gelirsek, 15-24 yaş aralığındaki gençler nelerden etkileniyor diye sorduğumuzda, yetişkinler nelerden etkileniyorsa, onlar da etkileniyor, ama bir genç olarak etkileniyorlar. Ancak engelli bir genç farklı, çalışan işçi bir genç farklı etkileniyor diye yanıt vermek gerekiyor sanırım. Bir başka deyişle, bahsettiğimiz konu ne olursa olsun, farklı kesimlerin farklı deneyimleme biçimleri, hâlleri olduğunu anlamamız gerekiyor. Örneğin, yoksulluk sadece yetişkinler tarafından bilinen, yaşanan, zorluğu çekilen bir durum değil. Gençler ve çocuklar tarafından da hissedilen, bilinen, yaşanan bir sorun. Oysaki biz, yetişkin merkezli bir bakış açısıyla, “Büyüyünce anlarsın,” dediğimizde ya da bu can yakıcı sorunlardan çocukların ve gençlerin bir şey anlamadığını düşündüğümüzde çocukların ve gençlerin yaşadığı sorunları görünmez kılıyoruz ve değersizleştiriyoruz.    

İşsizlik, yoksulluk, geleceksizlik, güvencesizlik ve toplumsal yaşamda kendine bir yer edinememe, son yıllarda Türkiye’deki gençlerin ortak sıkıntıları. Gençlere yönelik yapılandırılacak sosyal politikaların içeriği ve kapsamı sizce nasıl olmalı?
DEMET LÜKÜSLÜ
: Tüm bunlar küresel sorunlar ve tabii ki içinde yaşadığımız küresel neo-liberal sistemin kriziyle birlikte çok daha çetrefilli bir hâl almış durumda. Bizim gibi gelişmekte olan ekonomilerde ise, sorunlar daha da katmerleniyor. Bu nedenle soruna küresel açıdan baktığımızda, kürenin kuzeyiyle güneyi arasındaki eşitsizlikleri ve küresel güneydeki toplumların gençlerinin dezavantajlı olduğunu görüyoruz. Bu toplumlarda demografik olarak genç nüfus ağırlıklı olunca gençlik konusu tartışmaların merkezine taşınıyor. Ortadoğu toplumlarında, Kuzey Afrika’da tam da bu yaşanıyor.

Bu sebeple gençlerin yaşadığı sorunları, önemli konuları ortaya çıkarmak için daha fazla sayıda gençlik araştırmasına, gençleri daha güçlü kılacak gençlik hizmetlerine ve politikalara ihtiyaç var. Gençlik hizmetleri ve politikaları üzerine düşünürken, gençliği homojen bir kategori olarak görmemek, farklı gençlik kategorileri için farklı hizmetler ve politikalar üretmek, gençlere yönelik her şeyi gençlerle birlikte tasarlamak, gençlere güvenmek ve onlara alan açmak önemli diye düşünüyorum.  

Prof. Dr. DEMET LÜKÜSLÜ KİMDİR?

Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdi. Sosyoloji yüksek lisansını ve doktorasını Paris’te Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales-EHESS’de (Sosyal Bilimler Yüksek Okulu) tamamladı. Doktora tezi, “Türkiye’de Gençlik Miti: 1980 Sonrası Türkiye Gençliği” adıyla İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Amsterdam’da Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü’nde 68 kuşağı üzerine doktora sonrası çalışmalar yaptı. Bu araştırmasından yola çıkarak yazdığı “Türkiye’nin 68’i: Bir Kuşağın Sosyolojik Analizi” adlı kitap Dipnot Yayınları tarafından yayımlandı. Galatasaray Üniversitesi’nden Hakan Yücel’le birlikte “Gençlik Halleri: 2000’li Yıllar Türkiyesi’nde Genç Olmak” adlı kitabın editörlüğünü üstlendi, kitabı Efil Yayınevi yayımladı. Avrupa Komisyonu tarafından fonlanan Horizon 2020 projesi PARTISPACE projesinin 2015-2018 yılları arasında Türkiye yürütücülüğünü yaptı. Bu projenin ardından PARTIBRIDGES ve OUYE başlıklı iki Avrupa Stratejik Ortaklık Projesi’nde proje ortağı olarak çalıştı. Paris’te EHESS ve Almanya Giessen Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu.


Önerilen Haberler