YÜKLENİYOR
SODEMSEN İdari ve Mali İşler Müdürü Ata Alkan kuşak çatışması üzerine düşünceleri yazdı.
İnsanlara toplumsal nitelik kazandıran, insanları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biri, eğitime ve eğitilmeye olan gereksinimleridir. Doğada diğer canlılardan bazıları küçük bir eğitim sayesinde, bazıları ise hiç eğitim almadan yaşamlarını sürdürebilir. Oysa, insanların bilgi birikiminin bir kuşaktan diğer kuşağa aktarılmaması, bireysel ve toplumsal yaşam süreçlerini sekteye uğratabilir. Toplumsallaşma denilen kuşaklar arası bilgi aktarımı, eğitim ve etkileşim süreciyle sağlanmaktadır. Başka bir ifadeyle, evrensel kültür mirasları, toplumsallaşma süreci sayesinde yeni nesillere aktarılmaktadır. İşte bu bilgi aktarımı sırasında, tarihin başlangıcından bu yana gençlerle yaşlılar arasında iletişim sorunları ya da kuşak çatışması gün yüzüne çıkmaktadır.
Modern toplum, insanları her geçen gün birçok yenilikle karşı karşıya getirmektedir. Yeniye kolaylıkla uyum sağlayabilen gençlerin ana-babaları, yeni sürece uyum sağlamakta zorlanmaktadır ya da kabullenmemektedir. Yetişkinler, gelenekseli; gençler, modern olanı temsil eder. Ebeveynler, gençlerden yakınmaktadır, gençler de ebeveynlerin kendilerini anlamadığını düşünmektedir. Bu durum, kuşak çatışmasını ortaya çıkarmaktadır. Bu çatışma, genç ve yaşlı insanların kişisel hayatlarını olduğu kadar onları çevreleyen toplumsal süreçleri de olumsuz etkilemektedir. Ayrıca bu durum, aslında birçok konuda birbirinden yararlanabilecekken, hatta yararlanması gerekirken bu iki grubu birbirinden uzaklaştırmaktadır ve birbirine yabancılaştırmaktadır.
Kuşak çatışması, sadece modern çağa özgü değildir, tarihin her döneminde yaşanabilen bir durumdur. “Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar…” Bu cümle, büyükbabanızın söylediği bir cümle değil, M.Ö. 350 yılında Aristoteles tarafından söylenmiştir.
Yine 8. yüzyılda yaşamış bir düşünür olan Hesiod, o devrin gençlerine hitaben şu sözleri söylemiş: “Günümüz gençleri o kadar umursamaz ki, ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler, kuralları boş veriyorlar, çok duyarsızlar ve beklemeyi bilmiyorlar.”
Görüldüğü gibi kuşak çatışması, tarih boyunca yaşanmış ve insanlık var olduğu sürece yaşanacaktır. Kuşak çatışmalarının ayrımına varan her nesil, gençlikte kendisinin çocuklarını anlayabileceğini, onlarla ilişkisinin anne ve babası gibi olmayacağını düşünürken, anne ve baba olduklarında durumun hiç de böyle olmadığını fark eder. Ebeveynler her ne kadar çocuklarına yakın ve anlayışlı olsa da, minimum düzeyde çatışmalar yaşanabilmektedir. Çatışmaları artırmak yerine her kuşağın, içinde bulunduğu dönemin şartlarına göre farklı olanaklara sahip olduğu ayrımına varılmalıdır. Ayrıca gençlerin kendilerini değerli hissetmesi sağlanmalı, onların yaşadığı dönemin özellikleri iyi kavranmalıdır. Aile bağlarının güçlendirilmesi, kuşaklar arası iletişim ve etkileşimin artırılması yine sorunun daha kolay aşılmasına katkı sağlayacaktır.