"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Arun: “Türkiye yoksullaşarak yaşlanıyor”

  • 28 Mart 2022
Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Arun Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Türkiye, nüfus açısından giderek yaşlanan bir ülke. Yaşa bağlı bilişsel, fiziksel, psikolojik, ekonomik ve toplumsal değişiklikler bağlamında aktif yaşlılık dönemine ilişkin sosyo-ekonomik politikalar ve uygulamalar yeterli mi? Yaşlılığa bakış açısı değiştirilebilir mi?
ÖZGÜR ARUN:
Türkiye, dünyanın en hızlı yaşlanan toplumlarından biri. Bilhassa 2000’li yılların başındaki yaşlanma hızı oldukça çarpıcı. Her yaşta doğum ve ölüm oranlarının düşmesi, çeşitlenen göç süreçleri, toplumsal yaşlanmayı oldukça hızlandırdı. Biz araştırmacılar, elimizdeki bu bulgulara bakarak 20 yıl önce “Türkiye hızla yaşlanıyor,” diyorduk. Bugün için “Türkiye yaşlanıyor,” demek yetersiz, eksik ve eskimiş kalır. Zira Türkiye artık “yaşlı” bir topum. Birkaç yıl içinde de “çok yaşlı” toplum evresine geçecek. Bu nedenle 20 yıl önce yaptığımız “Türkiye hızla yaşlanıyor, altyapıyı dönüştürelim ve insan kaynağımızı güçlendirelim, demografik fırsat penceresi açıkken değerlendirelim,” çağrıları için artık geç. Çok geç. Türkiye’de hem merkezî yönetim hem de yerel yönetimler yaşlı bir toplum olduğumuzun farkında olmalı, bu duruma yönelik sosyal politikalar üretmeli ve hayata geçirmeli.

Türkiye, bölgesel olarak farklı hızda ve biçimde yaşlandığı için özellikle yerel yönetimlerin çeşitlendirilmiş, rafine yaşlanma politikaları üretmesi ve uygulaması gerekiyor. Birbirini kopyalayan, aynı uygulamaları hayata geçirmeye çalışan, yaşlanmanın çeşitliliğinin farkında olmadan kurgulanan uygulamalar orta ve uzun vadede yeni eşitsizlikler üretecektir. Merkezî yönetimin ve yerel yönetimlerin dikkat etmesi gereken en önemli husus, toplumsal yaşlanmanın bir sorun olmadığıdır. Türkiye için sorun, yoksullaşarak yaşlanmasıdır.

Yaşlılık genel itibarıyla toplumsal hayattan uzaklaştırılmayla, bakıma muhtaçlığa yapılan vurguyla ilişkilendiriliyor. 65 yaş ve üstü bireylerin maruz kaldığı ayrımcılığı, istismarı, hak ihlallerini ve dışsal engelleri ortadan kaldırmak için neler yapılmalı?
ÖZGÜR ARUN:
“Yaşlı”, “yaşlılık” ve “yaşlanma” kelimeleri olumsuz imajlarla yüklü. Yaşlılığın yoksunluk, düşkünlük ve kayıp dönemi olduğu öğretiliyor. Yaşa ve yaşlılığa iliştirilen olumsuz imajlar, yaş ayrımcılığının ne denli sinsi olduğunu gösteriyor. Son on yıl içinde yerel ve ulusal düzeyde yaptığımız araştırmalar, Türkiye’de yaş ayrımcılığının yaygınlaştığına işaret ediyor. Yaşlılar, yaşları nedeniyle haksızlığa uğruyor, damgalanıyor ve toplum dışına itiliyor. 2021 yılından başlayarak aylık olarak bir çalışma gerçekleştiriyoruz. Yaşlılara yönelik şiddeti, ihmali, istismarı, hak ihlalini ve ayrımcılığı izliyoruz. Bu çalışmanın adı: Senex İzleme (www.senex.org.tr’den ulaşılabilir). Senex İzleme araştırmamızın aylık raporları, Türkiye’de yaşlılara yönelik şiddetin, ihmalin, istismarın, hak ihlalinin ve ayrımcılığın oldukça yaygın ve sistematik olduğunu gösteriyor. 2021 yılında toplam 2.033 yaşlı insana karşı işlenmiş şiddet, ihmal, istismar, hak ihlali ve ayrımcılık vakası tespit ettik. Bu vakaların yarısı doğal olmayan ölümlerden oluşuyor. Önemli bir kısmı şüpheli ölümler. Şiddet, istismar ve ihmal oldukça yaygın. Yoksul yaşlıların daha fazla şiddete, ihmale ve istismara maruz kaldığını, daha çarpıcı biçimde hak ihlali yaşadığını tespit ediyoruz. Oysa, yerel yönetimlerin alacağı basit ama etkili tedbirlerle yaşanan kayıpların sayısı azaltılabilir. Yerel yönetimler, Senex İzleme çalışmasını takip ederek sorumlu oldukları bölgelerde yaşlılara yönelik şiddetin, ihmalin, istismarın, hak ihlalinin ve ayrımcılığın farkında olmalı. Hak temelli hizmetleri nasıl oluşturabilecekleri ve sunabilecekleri konusunda çalışmalı. Bilim insanları, araştırmacılar ve sivil toplum kuruluşları yerel yönetimlere destek vermeye ve işbirliğine hazır.

Türkiye’de yaşlılık homojen bir yapı olarak görülüyor. Yaşlılık, cinsiyet farklılığı başta olmak üzere sınıfsal, kültürel ve ekonomik farklılığı kapsayan heterojen bir yapı. Mekân gerontolojisi ve bu yapısal farklılıklar doğrultusunda yerinde yaşlanmanın sağlanması neden önemli ve gerekli?
ÖZGÜR ARUN:
“Yerinde yaşlanma”, son yıllarda Türkiye’de konuşulmaya başladı. İnsanların yaşadıkları yörede, çevrede ve mekânda yaşlanmasının daha anlamlı olduğu dile getiriliyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da yerinde yaşlanma yaklaşımını politika belgelerine dahil etmeye çalışıyor. Aslında yerinde yaşlanma, Kuzey Amerika ve Avrupa’da neoliberal politikaların da etkisiyle, devletin yurttaşlara sunduğu bakım ve sağlık hizmetlerini azaltmaya çalışmasıyla paralel olarak ele alınan bir yaklaşım. Bu yaklaşımın temel hizmetlerin bölgesel farklılıklar olmaksızın eksiksiz biçimde sunulduğu toplumlarda bir anlamı olabilir. Ancak Türkiye gibi hizmetlerin parçalandığı, bölgesel olarak farklılaştığı, kimi yörelerde sunulamadığı ülkelerde “yerinde yaşlanma” yeni eşitsizlikler yaratır. Yaşlıların yarısından fazlası 1980 öncesinde yapılmış konutlarda yaşıyor. Konutlar, yaş dostu çevreye uygun olmayan biçimde riskli ve güvensiz. Bu konutlarda yaşayan yaşlıların üçte ikisi kadınlardan oluşuyor. Yine bu konutlardaki yaşlı kadınların yarısından fazlası dul. Yaşanan mahallede, köyde, kasabada ya da yörede sağlık/bakım hizmetleri eksik, yaygın değil ya da hiç oluşturulmamış. Bakım, temel bir insan hakkı olarak görülmediği için bakıma ihtiyacı olan insanların (sadece yaşlıların değil, elbette farklı toplumsal kesimlerin de) bakım ihtiyacı ailenin omzuna yıkılmış. Oysaki orada da bakım veren aile değil, hanedeki kadın. Yoksul kadın. Bu koşullar altında Türkiye’de yaşlılara “Yerinde yaşlan,” diye seslenmek, bu konuda hevesle politika ve uygulama geliştirmeye çalışmak en hafif ifadeyle oldukça naif olur. Türkiye’de yoksul yaşlıların sayısı hızla artarken, yoksul yaşlılar ve daha geniş halkada yaşlanan orta sınıflar yaş dostu çevre ve hizmetlere erişemezken, “yerinde yaşlan” çağrısı ve bu yöndeki uygulamalar, insanları yoksulluğa, muhtaçlığa terk etmek anlamına gelir. Yaşlıları ve yaşlananları mekân mahkûmuna dönüştürür.

Kentte ve kırsalda yaşayan yaşlıların ihtiyaçları aynı değil. Yereldeki hizmetlere ulaşma açısından eşit şartlara da sahip değiller. Değişen aile yapısı nedeniyle kentte ve kırda yaşayan yaşlıların sosyal hayata katılım, bireysellik, çocuklara bağımlı kalma mecburiyeti nedeniyle karşılaştığı zorlukların etkisi nasıl azaltılabilir?
ÖZGÜR ARUN:
Öncelikle sosyal politikalar bakıma ihtiyaç duyan insanlara ulaşmak için çeşitlenmeli. Bakım ihtiyacı, temel bir insan hakkı. Sadece ailenin omzuna yıkılarak karşılanamaz. Türkiye’de bakım hizmetlerindeki nakdi ve ayni transferler aile üzerinden sunulmaya çalışılıyor. Aileyi güçlendirmezseniz bu yaklaşım sorunlar yaratır. Nitekim böylesi bir eksik politikayla tek başına yaşlananlara, tek başına yaşayanlara, yetim yaşlılara nasıl ulaşılabilir? Konvansiyonel aile nosyonuna sahip olmayan, çeşitlenmiş yaşam tarzlarına sahip insanlara ulaşmak için bakımı ve bakımın aktörlerini çeşitlendirmek gerekli. Devlet mutlaka bakım sürecinde olmalı. Türkiye’de devletin bakım alanından çekilmeye çalışması çok riskli. Yerel yönetimler mutlaka bakım sürecinde yer almalı. Çocuk, kadın, engelli, yaşlı ve göçmenler gibi kesimler arasındaki incinebilir insanların bakım ihtiyaçlarında en etkin olması gereken aktör, yerel yönetimler. Günümüzde özel sektörün varlığı da kaçınılmaz. Sıkı denetlenen, insan kaynağı açısından zengin bir özel sektörden söz etmeli. Tüm bu aktörlerin yanı sıra Türkiye’de görmezden gelinen, unutulan, dikkate alınmayan bir başka aktör daha bakım alanında olmalı: Sivil toplum. Sivil toplum olmadan yerelde, kırda ya da kentte yaşlanma sürecinde çeşitlenmiş bakım ihtiyacının hakkıyla karşılanması olanaksız. Ne yazık ki, Türkiye’de bilhassa yaşlanma alanında hak temelli çalışan sivil toplum kuruluşlarının sayısı yok denecek kadar az.


Özellikle kadın yaşlıların yoksulluğu, aile bireylerine ve çocuklarına verdikleri bakım hizmeti bakımından değerlendirdiğinizde yerelde geliştirilecek ekonomik ve sosyal modeller hangi uygulamaları kapsamalı?
ÖZGÜR ARUN:
Yaşlılık dönemini dikkate aldığımızda bilmemiz gereken en önemli husus, yaşlılığın kadınsallaşmasıdır. Bu ne demek? Erkekler kadınlara göre daha kısa ömürlü. Türkiye’de bir erkek, bir kadından ortalama 5-6 yıl daha kısa yaşıyor. Bu, kadınlar için bir müjde olmayabilir. Belli bir yaştan sonra sadece kadınların kalması olgusuna “yaşlılığın kadınsallaşması” diyoruz. Bizim araştırmalarımız bu sınırın Türkiye’de 75 yaş olduğunu gösteriyor. 75 yaşından sonra oldukça çarpıcı biçimde kadınların sayısı artıyor. Merkezî yönetim ve yerel yönetimler bu olguyu tanımalı, toplumsal cinsiyeti anaakımlaştırarak politika ve uygulamalar geliştirmeli. Aksi takdirde etkin biçimde hizmet sunmak olanaksız.
Başka bir husus da yoksul yaşlı kadınların bağımlılığı. Türkiye’de yoksul yaşlı kadınlar bir kuruma ya da bir kişiye bağımlı konumda. Yaşamları boyunca istihdam piyasalarına girememiş, eğitimden mahrum bırakılmış, gelir getirici bir işte çalışması engellenmiş, ücretsiz aile işçisi olarak yaşamını sürdürmüş kadınlar yaşlandıklarında ne yapacak? Yoksul yaşlı kadınlar kamusal alanda seslerini duyuramıyor. Kamusal alanda görünür olmadıkları için kurumsal açıdan ve aile içinde ihmal ediliyorlar. Daha fazla şiddete, istismara maruz kalıyorlar. Daha fazla ayrımcılık yaşıyorlar. Yerel yönetimler yoksul yaşlı kadınları fark etmeli. Yoksul yaşlı kadınlar vardır. Yoksul yaşlı kadınların seslerini duyurması için yeni bir gündemle yerel yönetimlerin çalışmalarını organize etmesi kaçınılmaz.

Özel bakım gerektiren yaşlılık hastalıklarının tedavi ve rehabilite süreçleri oldukça pahalı. Türkiye’nin ekonomik koşullarını, emekli maaşlarını, hiç geliri olmayan yaşlıları düşündüğümüzde yaşlılara yönelik sağlık, tedavi ve rehabilite hizmetlerinin ulaşılabilir olması için nasıl bir yapı oluşturulmalı? Yerel yönetimler hangi inisiyatifleri almalı?
ÖZGÜR ARUN:
Türkiye’de sağlık ve bakım hizmetleri parçalanıyor. Yereldeki eşitsizliklerle mücadele etmek üzere hükümetler yetkilerini yerele devretmeye başladı. Bu, küresel bir eğilimdi. Ancak yetkilerini yerele devretmek hizmetlerin de parçalanmasına neden oldu. Nitekim yerele yetki devriyle eşitsizlikleri törpülemeyi başarmış ülke sayısı bir elin parmakları kadar bile değil. Türkiye’de son 15 yıl içinde iki defa yerel yönetim yasası değişti. Kadın, çocuk, engelli ve yaşlılara yönelik hizmetleri yerel yönetimlere devretmek üzere gerçekleştirilen yetki devri, Türkiye’de hizmetlerin parçalanmasına yol açıyor. Zira Türkiye’de yerel yönetimlerin homojen biçimde insan kaynağı ve finansman açısından güçlü olmaması, hizmet sunumunda yeni eşitsizliklerin doğmasına neden oluyor. Bu nedenle öncelikle hizmetlerin parçalanmasını önleyecek tedbirler alınmalı. Yerel yönetimler hem finansman hem insan kaynağı açısından güçlendirilmeli. İhtiyaç temelli hizmet uygulamalarından vazgeçilmeli. Türkiye’deki yerel yönetimlerin tamamı ihtiyaç temelli hizmet sunmaya alışmış. Hak temelli hizmetlerin ne olduğu, nasıl üretilip sunulacağı bilinmiyor. Türkiye’nin benimsediği yıkıcı kalkınma modeli, sosyal yaşamda ve çevre üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Hak temelli hizmetleri sunmak demek, refahın daha adil paylaşılması, çevreye duyarlı bir politika ve kalkınma anlamına gelir.

ÖZGÜR ARUN KİMDİR?
Yüksek öğrenimini ODTÜ’de tamamladı. 2001 yılında ODTÜ’den mezun olduktan sonra Berlin’e yerleşti, 2002 yılının sonuna kadar araştırmalarına Berlin’de devam etti. Türkiye’ye döndükten sonra 2004 ve 2011 yılları arasında ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2011 yılında Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü’nde tam zamanlı öğretim üyesi olarak araştırmalarına başladı. 2013-2016 yılları arasında Gerontoloji Bölüm Başkanlığı yaptı. 2014 yılında Akdeniz Üniversitesi “Bilim, Hizmet, Teşvik” ödülleri kapsamında sosyal bilimler alanında ödül aldı. 2017 yılında Association for Gerontology in Higher Education (AGHE) tarafından yüksek öğrenimde etkileyici ve yenilikçi çalışmalar yapan ve üstün liderlik sergileyen bilim insanlarına verilen Rising Star Ödülü’ne layık görüldü. Yüksek öğrenim, gençlik ve işsizlik, kırsal kalkınma, gelir ve refah, çocuk işgücü ve engellilik konularında araştırmalar yaptı. Yaşlanma, kuşaklararası ilişkiler, kültür, sınıf ve beğeniler üzerine çalışmalarına devam ediyor. Yaşlanma ve yaşlılık yazınında öncü olan The Gerontologist dergisinin editörler kurulu üyesidir. Senex: Yaşlanma Çalışmaları Derneği’nin kurucularındandır.


Önerilen Haberler