YÜKLENİYOR
Avukat Seda Akço fikirlerini Belediye Gazetesi’ne aktardı.
Çocukların maruz kaldığı temel hak ihlallerinin, istismarın, şiddetin (fiziksel, duygusal, cinsel) ve sömürünün engellenmesi için hukuki düzenlemeler ve yasalar yeterli mi?
SEDA AKÇO: Bu soru çok önemli. Ancak öncelikle neyin engelleyici olacağı konusunda hemfikir olmamız gerekir. Hangi hukuki düzenleme veya yasa engelleyicidir? Çocuklara yönelik saydığınız hak ihlallerini yapanları bulacak, cezalandırılmalarını sağlayacak yasaların engelleyici olduğu düşüncesi hâkim toplumda. Çocuk ihmalinin, istismarının ve çocuk hakları ihlallerinin cezaların caydırıcılığıyla engellenebileceğini varsaymak yanlış. Cezalar, önleme odaklı bir sistemin işlemesi için gerekli ve yararlı bir araçtır, ancak işin özü cezaların caydırıcılığına dayanmaz.
Çocuk ihmalinin ve istismarının önlenmesi, çocuk haklarının bir bütün olarak korunmasını sağlayacak bir sistem kurmakla mümkündür. Böyle bir sistemin asli unsurlarından biri, anne baba veya çocuğa bakım veren yetişkine, çocuğun ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için yeterli desteğin sunulmasıdır. Bunun bir çocuk hakkı olarak görülmesi, hizmetlerin her çocuğun yararlanabileceği biçimde tasarlanması gerekir. Zira bu sadece ekonomik destek değildir. Gündüz bakım desteği, çalışma izinleri, olumlu ebeveynlik becerisi eğitimleri gibi birçok hizmet toplumda yaygın olarak sunulmalıdır. İkinci unsur, çocuğun gelişimine dair gözetimi anne, baba veya bakım verene terk etmemektir. Devlet, anne ve babayı desteklerken, çocuğun gözetimi için de hizmetler sunmalıdır. Bu da aslında çocukların sağlık ve eğitim haklarının güvence altına alınmasıyla, bu hizmetleri sunanların kendilerini çocuğun korunmasından sorumlu görmesinin sağlanmasıyla mümkündür. Fark edilen riskler için hızlıca harekete geçecek, yerelleşmiş sosyal hizmetlere ihtiyacımız bulunmaktadır.
Soruya geri dönecek olursak, engelleyici hukuki düzenlemelerin ve yasaların ceza kanunları olmadığını görürüz. Bu bakış açısıyla mevzuata baktığımızda, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraf olmakla, anayasanın 41. maddesiyle çocukların ihmal ve istismardan korunması için her tür tedbirin devlet tarafından alınacağı ilkesini benimsemekle temeli atmış olduğumuzu söyleyebiliriz. 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’yle anayasada devletin üstlendiği bu görev, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na verilmiştir. Bu da ilk tuğla. Sorumlu kurumu belirliyor. Buna göre, az önce örneğini verdiğim alanların tamamını kapsayacak biçimde önleyici politikalar geliştirmek, uygulanması için hizmetler üretilmesini sağlamak bakanlığın görevidir. Ancak bakanlığın bu görevi yerine getirebilmesi için yetkilerinin belirlenmesi gerekiyor. Ancak yetkiler belirlenmemiş. Mesele de buradan başlıyor zaten.
Öte yandan, bahsettiğim yaklaşıma göre, çocuk ihmalinin ve istismarının önlenmesi sadece çocuk koruma alanıyla ilgili bir mesele değildir. Anayasa, Medeni Kanun, İş Kanunu gibi yasalara, asgari gelir güvencesi, asgari ücret, iş güvencesi, sosyal ve kültürel haklarla ilgili düzenlemelere bakmak gerekir. İhmalin ve istismarın engellenmesini konuşacaksak, bütün bu alanlarla ilgili mevzuatı ve politikaları konuşmamız lazım. Anayasadan başlayarak mevzuatta önemli eksiklikler bulunduğunu söyleyebiliriz. İlk ve en önemli eksiklik, asgari ücrete ve çalışan haklarına ilişkin düzenlemelerdir.
Ailenin dahil olduğu toplumsal sınıf, ekonomik durum, etnik köken, çevre ve sosyo-kültürel değişkenler, çocukların toplumsal yaşamdaki konumunu belirliyor. Bu bağlamda özellikle risk altındaki çocukların (çocuk işçiler, mülteci çocuklar, erken yaşta evlendirilen çocuklar vb.) haklarını korumak amacıyla neler yapılmalı?
SEDA AKÇO: Haklısınız. Birçok değişken çocuklara yönelik riskleri etkiliyor. Ancak şunu tespit etmek gerekir ki, çocuğu koruyacak çevrenin olmadığı bir toplumda risk altında olmayan çocuk neredeyse yoktur. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken, bütün çocukların haklarını dikkate alan planlamadır. Bu gereklilik, en küçük yerel idari birimden merkeze kadar her yönetim düzeyi için geçerlidir. Yerel yönetimlerin ayrı, merkezî yönetimin ayrı sorumlulukları var. Bunların bütüncül olması önemli ve gereklidir, ama birinin yapmaması, diğerinin yapmamasını haklı göstermez. Bütün çocukların haklarını esas alan bir plan ve hizmetler bütünü olmadan sadece risk gruplarına odaklanarak önleyici olunamaz. Ama bu risk gruplarının önceliklendirilmesi veya onlara özgü ihtiyaçların dikkate alınması gereksinimini ortadan kaldırmaz. Yapılacak çok şey olduğu için “neler” sorunuzu “nasıl” ile değiştirerek cevap vereyim. Her bir çocuğun ihtiyacının zamanında fark edilmesini destekleyecek, fark edildikten sonra da uygun hizmete yönlendirebilecek bir sosyal hizmet örgütlenmesine öncelik verilmeli. Ayrıca saydığınız değişkenleri dikkate alıp, bunları dönüştürecek bir sosyal hizmet yaklaşımı benimsenmeli. Örneğin, tarımda çocuk işçiliği ve çalışan yoksulluğu, sorunun ürünüdür. Dolayısıyla tarımda çocuk işçiliğini önlemek istiyorsanız, işçi ücretlerine, çalışma koşullarına odaklanmalısınız, tarlada çocuk aramaya veya yardım toplamaya değil. Yukarıdaki sorunuzla ilgili olarak şu eksiği dile getirmeliyiz: Tarım İş Yasası.
Çocuk odaklı, çocuk katılımına önem veren, kapsayıcı ve sürdürülebilir sosyal politikalar hangi kriterler doğrultusunda oluşturulmalı?
SEDA AKÇO: Çocuk hakları özü itibarıyla sosyal devleti gerekli ve zorunlu görür. Zira çocukluğun özellikle ilk yıllarında çocuğun gelişimini ve haklarını güvence altına almak istiyorsanız, onu herhangi bir öznenin tekeline terk edemezsiniz. Bu bakımdan devlet, anne ve babanın koşullarından, isteğinden bağımsız olarak çocuğa toplumun temas etmesini sağlayacak hizmetler sunmalıdır. Devletin özel hayata müdahalesini tartışabiliriz, ancak daha az, asıl önemlisi, ihtiyaca uygun, haklara saygılı bir müdahale isteyen toplumlar için bireyler, kendi çocukları ve başkalarının çocuklarıyla daha fazla sorumluluk almalı. İlk kriteri, devletin sosyal haklar açısından güçlü bir sorumluluk üstlenmesi olarak belirlersek, ikinci kriteri de toplumun sorumluluk üstlenmesi olarak belirleyebiliriz.
Çocuk katılımına önem veren bir politika için çocuğun değerinin anlaşılmasına ihtiyaç var. Ne yazık ki, çocuk katılımı şekli bir unsur olarak görülüyor. Böylesi kolay. Yani bir politika mı hazırlıyorsunuz veya herhangi bir konuda bir karar mı alınacak, çocuk katılımı için birkaç çocuk çağrılıyor veya başka bir yolla görüşleri soruluyor. Katılım bu değil. Çocuk katılımının, çocukların toplumsal yaşamın her alanında var olmasını sağlayacak biçimde, bütün tasarımda dikkate alınması gerekir. Bu, kapsayıcılık açısından da önemli. Örneğin, kentlerin çoğunda çocukların, anne ve babalarından bağımsız hareket edebilmesi geç yaşlarda mümkün. Güvenlik ve sunulan hizmetler, çocukların bağımsız hareket etmesine imkân vermiyor. Çocukların evlerinde, servislerde, okullarda olmasını öngören bir kent tasarımında, hazırladığınız bir belge için birkaç çocuğa görüş sormak çocuk katılımı değildir. Dolayısıyla çocukların toplumsal yaşama katılımından toplumun sağlayacağı faydanın farkında olmak, onların özelliklerine ve ihtiyaçlarına değer vermek, bu özelliklerinden yararlanmayı amaçlamak da başka bir kriter olmalı.
Çocuklara yönelik istismarı, ayrımcılığı ve şiddeti önleyici/engelleyici çalışmalar neden gerekli ve önemli? Yerel yönetimler bu doğrultuda sizce nasıl bir rol üstlenmeli?
SEDA AKÇO: Önleme, çocuğun başına bir şey gelmemesini sağlamaktır. Dolayısıyla korunma hakkının özüdür. Netice itibarıyla asıl hedeflenene en uygun hizmet biçimidir ve oluşan zararı gidermeye çalışmaktan daha efektiftir.
Önleme odaklı çalışmalar, olanla değil, olma ihtimali olanla ilgilenmeyi zorunlu kılar. Bu nedenle yerel düzeyde planlama yapmayı gerektirir. Çocuk ihmalinin, istismarının, ayrımcılığın ve her türlü hak ihlalinin önlenmesinde en etkili olabilecek yönetim birimleri, yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerin bu rolü yerine getirebilmesi için çocukları hemşeri olarak görmesi, onları ve onların ihtiyaçlarını dikkate alan bir anlayışla hizmet üretmesi gerekir. Böyle bir politika için önerimizi şu yazıda özetlemeye çalıştık:
https://humanistburo.org/dosyalar/humdosya/Belediyeler%20Icin%20CK%20Politikasi%20Bilgi%20Notu%20(Humanist%20Buro).pdf
Çocuk katılımı da ancak yerel düzeyde anlamlı bir biçimde sağlanabilir. Yerel yönetimler, çocuğun içinde yaşadığı topluma katılmasını sağlayacak biçimde yerleşim yerlerinin ve hizmetlerin tasarlanmasını sağlayabilir, çocuk haklarının hayata geçirilmesinde asli rol oynayabilir.
Çocuk haklarının ihlal edildiği alanlardan biri de sosyal medya. Çocukların bilgileri, fotoğrafları ve videoları genellikle izinsiz paylaşılıyor. Bu durum güvenlik açısından da risk oluşturuyor. Ebeveynler sosyal medyada çocuklarını korumak, onları istismara açık hâle getirmemek için nelere dikkat etmeli?
SEDA AKÇO: Bu çok önemli bir yetişkin-çocuk ilişkisi alanı. Çocuğu kendisine ait bir “şey” olarak gören yetişkin, her türlü tasarrufta bulunabileceğini düşünüyor. Bu tür paylaşımlarda, “Ben, bana ait olan diğer şeylerle ilgili nasıl bir tasarruf yetkisine sahipsem, çocuğumla ilgili de aynı yetkiye sahibim,” düşüncesi bir etken sanırım. Ancak özel hayata saygı konusunda sınırları yeterince bilmemek de etkili oluyor. Başkalarının fotoğrafını izinsiz çekmek veya izinle çekip, izinsiz paylaşmak da yaygın bir sınır ihlali. Mesele sadece güvenlik riski oluşturması değil. Bazı hâller, örneğin, ünlü bir kişinin çocuğunun fotoğrafını paylaşması veya çocuğun uygun olmayan pozlarının paylaşılması ya da çocuğun fotoğraflarının başka mecralarda kullanılması güvenlik riski oluşturabilir. Hiçbir güvenlik riski olmasa bile çocuk büyüdüğünde, çocukluğuna ait bilgilere kontrolsüzce erişilmesini istemeyebilir. Ebeveynler, çocukların kişilik haklarıyla ilgili konularda seçenekleri geri dönüşsüz biçimde ortadan kaldırmamaya gayret etmelidir. Bu, çocuğun yararını koruma yükümlülüğünün gereğidir. Genellemeler yapmak bakımından zor bir alan. Ancak şu iki ilkeden bahsedebiliriz. Çocuk için risk oluşturacak hâlleri öngörmek ve çocuğu bu risklerden korumak, ebeveynlerin görevidir. Çocuğun kişiliğine saygı duymak ve onun kişilik haklarını ilgilendiren konularda kendisi karar verecek yaşa gelinceye kadar seçenekleri ortadan kaldıracak tasarrufta bulunmamak da ebeveyn yükümlülüğüdür.
SEDA AKÇO KİMDİR?
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Avukatlık stajını İstanbul Barosu’nda yaptı. Yüksek lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsü’nde tamamladı. 1990 yılından itibaren İstanbul Barosu, British Council, UNICEF gibi ulusal/uluslararası kuruluşlarda çocuk hakları alanında çalışmalar yürüttü. 2010 yılında Bürge Akbulut’la birlikte Hümanist Büro’yu kurdu.