"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Sevda Erdan Kılıç: “Çocuk yoksulluğuyla topyekûn mücadele edilmeli”

  • 18 Nisan 2022
CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç Belediye Gazetesi’ne düşüncelerini aktardı.

Sizi tanıyabilir miyiz? Siyasete giriş nedeniniz neydi?
SEVDA ERDAN KILIÇ:
1980 yılında Eskişehir’de doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Eskişehir’de tamamladım. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanınca İzmir’e yerleştim. Taşeron işçisi anne babanın üç kızından biriyim. Sosyal demokrat bir ailede büyüdüm. Atatürk’ün devrimleri ve ilkeleri ışığında yetiştirildik. 1999 seçimlerinde yurtta kalıyordum. “Bir şeyler yapmalıyım,” diyerek büyükşehir seçim ofisine gittim, seçim ofisinin girişinde adayımız Yüksel Çakmur’la karşılaştım “Başkanım, hukuk fakültesi öğrencisiyim, destek olmak istiyorum, ne yapabilirim?” diye sordum. Yüksel Çakmur, hemen birini çağırdı, “Bu saatten sonra seni müşahit yazsınlar,” dedi. Aktif siyasete o gün, CHP’de sandık müşahidi olarak başladım. Partimiz barajın altında kaldı. Bu ülkenin CHP’ye ihtiyacı olduğunu, sadece elimi değil, gövdemi taşın altına koymam gerektiğini düşündüm, siyaset yapmaya karar verdim ve CHP’ye üye oldum. Buca Gençlik Kolları’nda çalıştım. Buca İlçe Gençlik Kolu’nda yöneticilik yaptım. Ardından, 2004 yılında İzmir'in ilk kadın Gençlik Kolları Başkanı seçildim. Ana kademede siyaset yapmaya devam ettim. İl Disiplin Kurulu’nda üyelik, Seçim, Hukuk ve Gençlik Kolları’ndan sorumlu il başkan yardımcılığı, iki dönem il sekreterliği yaptım. Partimizi yıllarca İnsan Hakları Kurulu’nda temsil ettim. Seçimlerde kurulan komitelerde ve seçim kurullarında birçok kez görev aldım. Ön seçimde İzmir 1. Bölge milletvekili adayı oldum. Kendi bölgemden listeye ön seçimle giren tek kadın milletvekili adayıydım. 35. ve 36. Olağan Kurultay’da parti meclisi üyesi seçildim. 24 Haziran 2018 seçimlerinde İzmir 2.     Bölge milletvekili seçildim. Şu anda TBMM Divanı’nda partimizi temsil eden tek kadın üyeyim, divan kâtibi üyesiyim. Samimiyetle, umutla, azimle, iktidara geleceğimiz inancıyla bugünlere geldim. Gayem, herkesin özgür ve eşit yaşayacağı demokratik, laik, umut dolu, hayalini kurduğumuz bir ülkeyi gençlere bırakabilmek.

Çocuk haklarına odaklanacak, çocuk yoksulluğunu ortadan kaldıracak, her çocuğun en iyi şekilde gelişmesini sağlayacak sosyal politikaların ve koruma mekanizmalarının kapsamı sizce nasıl olmalı? Bu süreçte yerel yönetimlerin üstlenmesi gereken sorumluluklar nelerdir?
SEVDA ERDAN KILIÇ
: Yoksulluk, artık içinden çıkılmaz bir sorun hâline geldi. Yoksulluktan en fazla etkilenenler, kadınlar ve çocuklar. Yoksulluk nedeniyle çocukların yaşam hakkının ihlal edilmesi, çocuk yoksulluğuyla mücadelenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Ekonomik krizden, pandemiden ve iklim krizden en çok çocuklar etkileniyor. Gıda güvenliği krizi de çocukların hayatında yara açıyor. Bu kriz, alınan yetersiz önlemlerle daha da derinleşiyor. Yoksulluk, çocukların eğitim, sağlıklı bir çevrede yaşama ve yeterli beslenme hakkını olumsuz etkiliyor, birçok eşitsizliği beraberinde getiriyor. Yetersiz beslenme nedeniyle binlerce çocuk öğrenme zorluğu yaşıyor, fiziksel engellere maruz kalıyor. Gün geçtikçe yoksullaşan ülkemizde bu sorunları sıkça yaşıyoruz. Pandemi sürecinde çocuklar eğitim ve yeterli beslenme hakkına aynı ölçüde erişemedi. Uzaktan eğitime geçildiğinde kiminin evinde televizyon, bilgisayar, tablet varken, kiminin evinde yiyecek lokması bile yoktu. Bu nedenle çocuk yoksulluğu bütüncül bir şekilde değerlendirilmeli. Sosyal devletin çocuklara fırsat eşitliği sağlaması gerektiği konusu da ele alınmalı. Devlet, çocuklara hangi fırsatları sunuyor? Eğitimden sağlığa, yeterli beslenmeden çocukların ruhsal gelişimine kadar hangi konuları ele alıyor? Uluslararası anlaşmalarla tanınmış oyun hakkını sağlayabiliyor mu? Bu sorunlara çare olabiliyor mu? Hayır. Yoksul bir ailede dünyaya gelen bir çocuğun daha üst bir gelir grubuna yükselmesinin tek yolu eğitimdir. Ancak eğitimdeki eşitsizlikler, yoksul ailelerin çocuklarının yoksul kalmasına neden olmaktadır. Bugün kaç aile çocuğuna istediği oyuncağı alıp, istediğini giydirip, istediğini yedirebiliyor? Eğitimde fırsat eşitliği olmadığı için kaç aile çocuğunu istediği okula gönderebiliyor? Günümüz şartlarında 60-65 milyon kişinin açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşadığını düşünürsek, oldukça vahim bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Böylelikle hem çocukları hem de ülkemizin geleceğini kaybediyoruz. Buna “dur” diyecek olan, CHP politikalarıdır. Çocuk yoksulluğuyla topyekûn mücadele şart.
Ailelerin gelir seviyesinin ve devlet bütçesinden çocuklar için ayrılan payın artırılması gerekiyor. Aile Destekleri Sigortası’yla güçlü bir sosyal devletin gereği olarak tüm vatandaşlara asgari gelir düzeyi sağlayacağız. Yoksulluk, ülkemizin kaderi olmaktan çıkacak.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesi de artırılmalı, eğitimdeki eşitsizliklerin önüne geçilmeli. Çocuklar, ailelerinin yaşadığı sıkıntıları yaşamamalı.

Başka bir önemli konu da toplumsal cinsiyet eşitliği. Yerel yönetimler tarafından kurulacak atölyelerle kadınların meslek sahibi olması sağlanmalı. Yerel yönetimler, kadın kooperatiflerinin kurulması için öncü olmalı, kreşlerle süreç desteklenmeli. Kentsel politikalar belirlenirken çocukların söz sahibi olması sağlanmalı, çocukların gelişimi ön planda tutulmalı. Çocukların seslerini duyurabileceği, yeteneklerini gösterebileceği alanlara ihtiyacı var. Yerel yönetimler nezdinde kurulacak çocuk meclisleri, kulüpleri ve kütüphaneleri aracılığıyla çocuklara imkân yaratılmalı.

Ailelerin çocuk gelişimi konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Yerel yönetimler bu kapsamda eğitimler vermeli, aileler, ebeveynlik konusunda bilinçlendirilmeli. Özellikle dezavantajlı bölgelerdeki aileler bu eğitimler oldukça önemli. Ailenin geçmişte yaşadığı sıkıntılar kronik olarak sonraki nesillere de aktarılmasın. CHP, hiçbir çocuğun yatağa aç girmeyeceği bir Türkiye hedefliyor. Bu anlayışla, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde çalışmaya devam ediyoruz.

Hukuk, politika ve adalet ilişkisi açısından Türkiye’deki yargı sisteminin yeniden yapılandırılması için neler yapılmalı, hangi uygulamalar hayata geçirilmeli?
SEVDA ERDAN KILIÇ:
Hukuk ve adalet arasındaki ilişkiye politikanın dahil edilmesi, yargı sisteminin en önemli sorunu. Böyle olunca, “Siz yapın, hukuk arkadan gelsin,” gibi bir söylemle, adalet sisteminin kabul edemeyeceği, hukuk normlarının tamamen dışında bir süreçle karşı karşıya kalıyoruz. Bu sistemden de hukuk kuralları çerçevesinde bağımsız kararlar vermesini bekliyoruz. Yasama, yürütme ve yargı gücünün tek bir kişinin elinde bulunması, bu gücün atanmış bürokratlar eliyle kullanılması, yargının bağımsızlığını zedeliyor, hatta yargının talimatla karar almasına neden oluyor. Yargı, o tek kişi gibi düşünmeyen herkesin üzerinde bir sopa gibi kullanılıyor. Türkiye’de yargı, gazetecileri, akademisyenleri, siyasetçileri ve öğrencileri öğüten bir kuruma dönüştü. Sistem tarafından hedef gösterilen herkes sabah baskınlarıyla gözaltına alınıp tutuklanıyor. Burada sistem sorunu olduğu aşikâr. 16 Nisan 2017 referandumuyla kabul edilen ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte kuvvetler ayrılığı modeli tamamen terk edildi. Önceliğimiz, sınırsız yetkilerle donatılan, her kesime eşit mesafede olmayan, gece yarısı kararnameleriyle ülkeyi yöneten bu sistemden vazgeçmek olmalı. Bu nedenle altı muhalefet partisi olarak açıkladığımız mutabakat metni çok kıymetli. Demokrasiyle, hukuk kuralları çerçevesinde yönetilen bir Türkiye için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem şart. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalı. Yüksek yargı kurullarıyla yüksek yargı organlarının bağımsızlığı ve demokratik meşruiyetli güçlendirilmeli. Yürütmenin bu kurullara müdahale etmesini engelleyecek tedbirler alınmalı. Anayasal düzenin, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkileri genişletilmeli, güçlü ve etkili denetim için Anayasa Mahkemesi yeniden yapılandırılmalı, Anayasa Mahkemesi’yle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarıyla uyumlu kararlar alınmalı, bu mahkemeler tarafından verilen kararların uygulanmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalı. Adalet çürürse, devlet temelinden çürür, ne ekonomi ne dış politika ne de diğer alanlar düzelir. Hukukun üstünlüğü söz konusu değilse, güçlü Türkiye olmaz. Hedefimiz, üstünlerin hukukuna son vermek, bu ülkeye hukukun üstünlüğünü getirmek, hukuk devleti çatısı altında tüm vatandaşların huzurlu ve güvenli yaşamasını sağlamak.


Önerilen Haberler