YÜKLENİYOR
Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi Araştırma Koordinatörü Ulaş Tol Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.
Merkezileşme/yerelleşme tartışmaları ekseninde, günümüzün toplumsal, siyasi ve ekonomik koşulları çerçevesinde yerel yönetimlerle sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişki farklılaştı mı? Yerel demokrasinin ve katılımcılığın geliştirilmesi için yerel yönetim-sivil toplum işbirliği nasıl güçlendirilebilir?
ULAŞ TOL: Rekabetçi otoriter rejim olarak betimlenen bir yönetim biçimiyle karşı karşıyayız. Benzer yönetim sistemlerinde gözlemlenen sonuçlardan biri şu: İktidar, bir tehdit olarak gördüğü sivil toplumun hareket alanını daraltıyor. Türkiye’de de böyle oluyor. Buna karşın nüfusun önemli bir bölümünün yaşadığı kentleri muhalefet partisinin belediyelerinin yönetmesinin ortaya çıkardığı bir fark var. Bu durum, koşulların zorluğuna rağmen sivil toplum için öngörülmeyen yeni bir alan açtı. Zira merkezî kamu yönetimiyle zaten eğreti olan ilişkileri yıpranan sivil toplum kuruluşları, işbirliği istikametini CHP’li belediyelere çevirdi. Bu yön değişikliği de aslında olması gereken bir ilişki biçimine denk geldi.
Yerel yönetimlerin yurttaşların gündelik ve tikel sorunlarına yönelik hizmetlerde merkezî hükümetten daha fazla rol alması gerekiyor. Tüm sorunların merkezden yönetilmesi ve çözülmeye çalışılması zaten Türkiye yönetim yapısının önemli bir zaafı. Afetlerde, ekonomik krizlerin yarattığı gündelik yaşam sorunlarında, hatta eğitim ve sağlık gibi konularda yerel yönetimlerin etkin bir biçimde ama sivil toplumla işbirliği içinde davranabildiğine tanık oluyoruz. CHP’li belediyeler, sivil toplumun nefes almasını sağladı. Daha demokratik bir Türkiye’de bunun belediyelerin inisiyatifiyle değil, yasayla belirlenen nitelikleri, yetkileri ve kaynaklarla olması gerekir.
Sivil toplumun önünde üç temel sorun alanı var: Demokratik ortamın olmaması nedeniyle hareket alanının kısıtlanması, ekonomik yetersizlikler ve kendini geliştirmesi için imkânlara sahip olmaması. Yerel yönetimlerin bu üç alanda da sivil topluma katkı sağlaması gerekiyor. Örgütlenme, etkinlik ve gösteri yapma konularında sivil toplumun önünü açacak destek uygulamaları, mekân sağlama, proje işbirlikleri konunun bir yönü. Öte yandan, yerel yönetimlerin daha etkili olabilmesi, kararlarının kalitesini artırması için sorunların sahibi ya da takipçisi olan sivil toplum kuruluşlarıyla fikir alışverişinde bulunacakları mekanizmaların geliştirilmesi gerekiyor. Yerel yönetimlerin kararları sivil toplumla birlikte alması gerekmiyor, ancak aldığı kararların filtrelerini, risk testlerini, etkilerini sivil toplumla müzakere etmesi, sorunlara karşı tedbirler alması, uygulamaların şeffaflıkla izlenebilmesi, geri dönüş kanalları oluşturulması kendi faydasına. Kısacası, yerel yönetimler bunları yaparsa daha kaliteli ve etkili kararlar almaya başlayacak. Aksi takdirde, merkezî yönetimdeki başkanlık sisteminin zaaflarına benzer sonuçlar söz konusu olur.
Yereldeki kamusal/kentsel hizmetlerin niteliği ve kalitesi seçmen bağlılığını sosyolojik, ideolojik ve ekonomik bağlamda ne ölçüde etkiliyor?
ULAŞ TOL: Seçmenlerin belediyelerden en önemli beklentisi belediyecilik. Seçmenlerin önceliği özgün, yaratıcı, herkesi şaşırtan, çılgın işler değil, temel hizmetlerin sorunsuz yerine getirilmesi. Örneğin, bizim toplumumuzun hijyen beklentisi yüksek. Pandemide yolları deterjanla yıkayan belediyeler vardı (ki pek buna gerek olmadığı ortaya çıktı) ve takdir edildiler. Bu nedenle belki de her yerde ilk bakılan şey, sokaklar temiz mi, kötü koku var mı, çöpler toplanıyor mu. İkincisi, ne kadar yadırganırsa yadırgansın, kaldırımların ve yolların yeni ve bakımlı olması. Üçüncüsü de mobilite. Trafiğin baş edilebilir olması, park sorununa çözüm bulunması ve toplu taşıma hizmetlerinin gelişmesi. Bu üç alandaki hizmetlerde sorun varsa, o belediye ne kadar çarpıcı, özgün, yaratıcı şeyler yaparsa yapsın, seçmenden iyi not alamıyor. Bunlar asgari gereklilikler. Bu hizmetler sunuluyorsa, seçmenin gözünde o belediye başkanı vasatın üstünde bir yerde konumlanıyor. Bunun üstüne çıkması ise, imza işlerine bağlı. Ayrıca faydalı, etkili, ileriki yıllarda hatırlanacak ve iz bırakacak bir proje, hizmet, yenilik de fark yaratır. Ancak temel sınır aşılmadan yapılandırılan özgün uygulamalar seçmen gözünde aykırı kalabiliyor. Özgünlük adına yapılan işler kapsayıcı olabilmeli, bir kesim tarafından faydalı bulunan, takdir gören işler değil imza işleriyle kastettiğim. İmza işleri, rutindeki başarının üstüne konan, etkisi uzun süre hissedilen, kent hayatında ve geniş kesimlerde iz bırakan işler. Bu bazen bir yapı, bazen bir park, bazen bir ulaşım sistemi ve önemli bir sorunun çözülmesi olabiliyor. Bunu bulmak kentin sorunlarına ve seçmenlerin beklentilerine, kısacası saha hâkimiyetine bağlı.
Merkezî yönetimin yerel yönetimler üzerindeki hegemonik etkisini azaltmak mümkün mü? Orta/uzun vadede mevcut sorunların çözülmesi olası mı?
ULAŞ TOL: Bugünkü yönetim biçimi anayasaya dayanarak demokratik bir yönetim performansına da, otoriter bir anlayışa da imkân sağlıyor. Bu nedenle yönetim yapısı değişmedikçe merkezin yerel üzerindeki hegemonyası keyfiyete kalacaktır. Yerel yönetimlerin yetkileri yetersiz ya da az değil. Sorun çoğu zaman benzer konularda ve alanlarda merkezî hükümetin de yetkileri olması ve istediği zaman bunları yerel yönetimin yetkilerinin önünce geçirebilmesi. Oysa yerinden yönetim ilkesi esas olmalı. Yerel sorunlara yerel çözümler yerinde hayata geçirilmeli. Hizmetleri yerine getirmekle sorumlu yerel yönetimlerin de buna paralel olarak yeterli kaynağı ve yetkileri olmalı. Öte yandan, belediyeler demokratik kurum sayılmaz. Son kertede başkanlık sistemiyle yönetiliyorlar. Belediyelerin demokratikleştirilmesi hedeflenmeli. Örneğin, muhtarlıklar, mahallelerin sorunlarının temsilinde daha fazla rol alabilir, il meclislerinde onlara da yer ayrılabilir. Sivil toplumun katılımının öneminden yukarıda bahsettik.
2019 yerel seçimlerinden bu yana yerel yönetimlerin hizmet ve sosyal politika uygulamalarını değerlendirir misiniz? Seçmen yerelde tercihlerini ve eğilimini hangi kriterler doğrultusunda belirleyecek?
ULAŞ TOL: 2019 yerel seçimlerinden sonraki döneme CHP’li belediyelerin sosyal politika uygulamaları damgasını vurdu. Bu dönem, belediyelerin yurttaşlara desteği ve dayanışma sürecinde oynadıkları kolaylaştırıcı rolle anılacak. Kuşkusuz, pandemi ve ekonomik kriz bu konuyu öne çıkardı. Ama belediyeler de hızlı ve yerinde çözümlerle seçmenin zor günlerinde yanında yer aldı ve etki yarattı. Seçmenlerde bunun önemli bir etkisi var. AK Parti belediyeciliği sosyal desteklerle öne çıkmıştı. CHP’li belediyeler için bu konuda tereddüt ve kaygı söz konusuydu. Yoksul mahalleler yardımların azalacağından, kesileceğinden endişe duyuyordu. Yardımlar azalmadığı gibi çeşitlendi, özgün yöntemlerle ses getirdi. Veriye ve sorun analizlerine dayalı sistematik uygulamalarla destek uygulamaları hayata geçirildi. Elbette önemli bir kesimin seçmen davranışında bu etkili olacak. Bugün araştırmalarda yoksul semtlerde CHP’li belediye yönetimlerine desteğin arttığına tanık oluyoruz.
Sosyal politikalar dışında döneme iz bırakan diğer başlığı da yeşil alanlar oluşturuyor. Seçmenler, AK Parti’nin şehirlerin betonlaşmasındaki payından rahatsız oluyordu. Çünkü doğa ve yeşil alan özlemi var. Kent ormanları, yeşil alanlar ve parklar giderek önem kazanıyor. Ekonomik krizle birlikte dışarıda geçirilen zamanda açık alanlar önemli olmaya başladı, bu alanların değeri yükseldi. Bugün her sosyo-ekonomik düzeydeki semtte yeşil alanların geçmişe göre daha etkin kullanıldığına tanık oluyoruz. Seçmen nefes almak istiyor. Bu, oy tercihini de etkileyecek.
Üçüncü başlık ise, kadınlar. CHP’li belediyeler kadın istihdamıyla fark yarattı. Kadınlara yönelik destek bu dönemde hanelere katkıda bulundu. İstanbul’da bu yıl yaptığımız bir araştırmada Anne-Kart uygulamasının fazlasıyla beğenildiğini gördük. Bu uygulamalara diğer bir boyutun daha eklenmesi önemli. Kadına yönelik şiddetin önlenmesine ve kentin güvenli olmasına yönelik projelere, uygulamalara ihtiyaç var. Seçmenin beklentisi arasında kadına yönelik çalışmalar, hizmetler ve yenilikler de yer alıyor.
ULAŞ TOL KİMDİR?
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. Ankara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde yüksek lisans, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde doktora eğitimini tamamladı. 20 yılı aşkın süredir akademi dışında araştırmacı olarak çalışmaktadır. Yaşama Dair Vakıf’ın kurucularındandır. ADHOC Araştırma ve Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi’nde sivil toplum, tüketici davranışı ve seçmen davranışı araştırmalarında yer aldı.