"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Gümüş: “Kentselleştirilmiş yerel politikalar üretilmeli”

  • 1 Ağustos 2022
Yüksek Mimar Korhan Gümüş Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Yeni nesil belediyecilik, farklılaşan yerel yönetim anlayışıyla toplumun tüm alanlarını doğrudan etkiliyor. Bu yeni anlayış Türkiye’de yerel yönetim algısını sizce nasıl etkiledi? Yurttaşların beklentilerini değiştirdi mi?

KORHAN GÜMÜŞ:
İlk modern belediyelerin kuruluş amaçlarıyla günümüz belediyeciliği arasında dağlar kadar fark var. İlk belediyeler, politik idealleri olan merkezî yönetimlerin yanında çöp toplama, aydınlatma, imar gibi teknik işlerden sorumlu yapılardı. Günümüzdeki yeni nesil belediyecilik anlayışı hem toplumsal alanların bütününü kapsayan hem de eski, seksiyonlaşmış, tek boyutlu, nesneleştirici yönetim anlayışını dönüştüren nitelik kazandı. Günümüzde kent yönetimleri kamunun mekân politikalarını etkileyecek bir dönüşüm geçiriyor. Bu süreçte gaz, su dağıtımı, çöp toplama, imar işlerini düzenleyen kuruluş modelinin ötesine geçmelerinin etkisi çok fazla. Geçmişte bütün kentsel hizmetlerin neredeyse tamamı şirketler tarafından gerçekleştiriliyordu. Dolayısıyla sosyal sorumluluk üstlenen bir yerel yönetim fikrinin oluşması için yerel yönetimlerin rollerinin yeniden belirlenmesi, yerinden hizmetlerin etkinleştirilmesi gerekiyordu. Böylece yerel yönetimler, sosyal sorumluluk üstlendi, istihdam yapısının geliştirilmesinden kültürel faaliyetlere kadar kamusal alandaki faaliyetlerini çeşitlendirdi. Büyük Savaş sonrası yerel yönetimlerin faaliyet alanlarının genişlemesi kadar önem kazanan yeni bir boyut, ulus-devletlerin ve merkezî yönetimin üzerine kurulmuş ve anlamlandırılmış politik alanın “kentselleştirilmesi” çabasıydı. Toplumu tasarlama idealleri üzerine kurulan merkeziyetçi politikaların krizler yarattığı koşullarda politikanın “uygulamalı” ve “ilişkisel” olma hâli önem kazandı. Kendisini merkeze koyarak canlıları, cansızları ve mekânı nesneleştiren simgesel iktidarların, temsil edilmeyenleri sürekli kendi deneyimlerine yaslanarak absorbe ettiği, manipülasyonlarla kentsel kompleksiteyi örttüğü, kentsel politikaların imar hakları üzerindeki yolsuzluklarla konformist oluşumuna katkıda bulunduğu eski, seksiyonlaşmış, nesneleştirici yönetimselliğin ve mekân politikalarının sonuna gelindi. Bunun iklim krizi, afetler ve henüz bilmediğimiz gelecek travmalarıyla merkezî politika üzerinde de, yurttaşların beklentilerinin değişimiyle de etkilerinin güçlü olacağı yeni bir döneme girdik.

Yeni nesil belediyeciliği, kentsel/kırsal kalkınmayı, işlevsel kamusal alanları, bütünleşik kentsel hizmetleri, dezavantajlı grupları kapsayan uygulamaları sürdürülebilir kılmak için katılımcı yönetim modellerinin içeriği nasıl olmalı?

KORHAN GÜMÜŞ:
Toplumun edilgin bir biçimde kararların sonuçlarına maruz kalması, seçimlerle bunları onaylaması veya onaylamaması, kamusal nitelikteki bir katılım için hiçbir zaman yeterli olamaz. Çünkü kamusal alanda bir malı veya hizmeti piyasa koşullarında olduğu gibi “tüketici” olarak seçme hakları, koşulları yoktur. Bu koşullarda kentsel dönüşüm, kamusal alan projelerinde fiziksel çevreye yönelik müdahaleleri bilgiye eşitlikçi bir erişimle, konsensüsle ve şeffaflık gerçekleştirmek, alternatifleri ortaya koymak, yaratıcı enerjiyi seferber etmek, kamusal nitelikli katılım ortamları yaratmak, yeni yönetim fikrinin temelidir.

Çok açık ki, mevcut ihale sistemiyle bilgi yönelimli süreçler, entegre proje yönetimleri gerçekleşemez. Kiloyla bilgiyi tartamazsınız. Ayrıca ne yapılacağı bilinmeden ihaleyle bir hizmeti alamazsınız. Planlama, projelendirme gibi kamusal nitelikli karar içeriklerinin bürokratların hazırladıkları teknik şartnamelerle satın alınamayacağını çocuklar bile bilir. İhaleyle, evsafı, miktarı, cinsi bilinmeden kereste dahi alamazsınız. Kim bu şartnamelerin ihtiyaçları karşılayabileceğini iddia ediyorsa, yalnızca halkı değil, siyasal sorumluları da aldatıyordur. Örneğin, yerel yönetimlerde şehircilikle ilgili planlarda ve projelerde istihdam dışı kalan nüfusun nasıl entegre olacağına dair programlar, kadınların sosyal statüsünün geliştirilmesi, küçük üreticilerin yaratıcı endüstrilerle nasıl ilişki kurabileceği gibi konular teknik şartnamelerle tanımlanmadan çerçevelendirilmek zorundadır.

Ayrıca kamusal kararların içeriklerini oluşturan uzmanlık hizmetleri yalnızca kapalı uçlu ve kamu erkini arkasına alan kurumlara ya da onların adına hareket ederek bu kavramları özelleştiren imtiyaz sahiplerine açık bir alan olamaz. Kamu yöneticilerinin, kamu adına hareket eden kurumların ve kişilerin elde ettikleri avantajlarla politik alanı tanımlama, yaratıcı süreçlerle ilgili kararları kendi başlarına alma hakları olamaz. Kamu kuruluşu hüviyeti taşıyan meslek kuruluşları için de durum böyledir. Bu kuruluşlar, sivil kuruluşlar gibi belli bir kesimi ve görüşü temsil edemez. Ettikleri takdirde, kamusal alanı farklı görüşlere kapatırlar. Meslek kuruluşlarının kamusal işleyiş üzerinde etkili olması için bir sivil toplum kuruluşu gibi değil, kamusal nitelikli işlev görmeleri gerekliliktir. Seçimle gelmiş olmaları, yöneticilerin kararlarının özel alanda olduğu gibi ele alınmasını mümkün kılmaz. Kamusal alandaki bilgi üretimiyle ilgili yaratıcı süreçler bu nedenle açık uçlu olmak zorundadır. Kültür, sanat, tasarım, araştırma gibi yaratıcılıkla ve bilgi üretimiyle ilgili konuların katılımcı bir süreçle geliştirilmesi gerekir. Demokratik yönetimlerde bilgi üretiminin iktidara (veya piyasa mekanizmalarına) bağımlı olması mümkün değildir. Sivil toplumun karar süreçlerine katılması, aynı zamanda kamusal alandaki hizmetlere, projelere katılmasıyla mümkündür. Halkın daha iyi yaşam koşullarına ve farklı seçeneklere ulaşması, hakların ve özgürlüklerin geliştirilmesi için yaratıcı faaliyetlerde katılım prosedürlerinin normlara uygun olması bir gerekliliktir. Sivil toplumun katılım prosedürleri, proje hizmetlerini kamusal karar süreçlerinin belirtik ilkeleriyle tanımlar. Ahbap çavuş, yandaşlık ya da imtiyaz ilişkileriyle değil. Bu hem jenerik politikaların geliştirildiği çerçevelendirme aşamasında hem de uygulamaları yönlendirecek içeriklendirme aşamalarında kamunun piyasa aktörleriyle değil, bağımsız kuruluşlarla işbirliği yapmasını gerekli kılar. Araştırma, kültür, şehircilik gibi bilgi üretimi belirlenmiş prosedürler içinde yalnızca uzmanlık kuruluşlarının katılımına açıktır, piyasa aktörlerinin katılımına ve amiyane deyişle “kısa devre” yapmalarına kapalıdır. AB müktesabatına göre uygulamalarında yaratıcı süreçlerle, kamu işleyişiyle ilgili prosedürler, projelerde uzmanlık kurumlarını harekete geçirmeyi amaçlar. Yaratıcı süreçlerle ilgili çalışmalar, proje hizmetleri tamamlandıktan, rekabet koşulları oluştuktan sonra kapalı uçlu süreçlere, müteahhitlik hizmetlerine açılır.

Pandemi, ekonomik kriz, doğal afetler, iklim krizi gibi birçok önemli faktör toplumsal dönüşüm süreçlerini doğrudan etkiliyor. Yeni nesil belediyeciliğin tüm bileşenleriyle birlikte bu faktörleri düşündüğümüzde yerel yönetimlerin sosyal/ekonomik politikaları, kaynakları ve bütçeleri hangi kriterler doğrultusunda oluşturulmalı?

KORHAN GÜMÜŞ:
Birçok konuda evet, çok geç kalındı, iklim krizi, deprem afeti gibi. Ama yeni yerelleşmeci politikalar açısından yepyeni alanlar açıldı. İlginç olan, artık krizlerde insan faaliyetlerinin, daha doğrusu felaketlerde yönetimsellik meselesinin görünür olması. İnsanın dünya üzerindeki etkisi… Bildiğimizi zannettiğimiz dünya, bilmediğimiz hâliyle yaşamımızı tehdit ediyor. Bilgi, gerçeği gizleyen bir gösteri hâlini almış durumda. Kapitalist modernleşme bir şeyleri gösterirken, kendisini gizliyor. F. Jameson’un dediği gibi, dünyanın sonunu tahayyül edebiliyoruz, ama onun, yani kapitalizmin sonunu edemiyoruz. Oysa eyleyenler arasındaki ilişkiler çok daha karmaşık. Bilinmeyen eyleyenler devreye girebiliyor.

Bu açıdan bakıldığında Jason W. Moore’un dediği gibi, “antroposen çevrecilik”, zamanımızın en mühim ve neredeyse en tehlikeli kavramı hâline geldi. Tehlikesi elbette ki muazzam bir tahrif. Her koşulda, afetler, ikazlar karşısında bile, kısa sarsıntılar olsa dahi “antroposantrik çevrecilik” kendisini gizliyor ve yeniden üretiyor. Tehlikeli olmasının nedeni, kapitalist ve erk merkezci varlığını gizlemesi. Ama ne olursa olsun, hâlâ iktidar alanı içinde varlığını koruyor ve etkisini sürdürüyor.

Antroposantrik bilgiyi erkmerkezci yapıyı gizleyen bir gösteri olarak yorumlayabiliriz. Ekspertokrasi, oligarşik ilişkiler içinde kamu imkânlarını kullanan imtiyaz sınıfları, kariyer fırsatlarını kendi özel çıkarları için kullananlar, iktidardan ayrışmamış, sekülerleşmemiş zümreler şu anda yönetimsellik fikrinin değişmesine en çok ayak direyenler. Bildiklerinin, bildiklerinden çok farklı varlıklarıyla yarattıkları sonuçları algılıyorlar, yani ikazları alıyorlar. Ama ters yönde… Onları yeniden bildikleri hâle getirerek, uysallaştırmaya çalışarak bu dönüşümü sekteye uğratıyorlar. Sürekli söylenen şu: “Felaketlerin sorumluları, failleri biziz! Biz insanlar..!  Biz bu yaşanan felaketlerden sorumluyuz!” Burada bilgi, gelecek travması yaratmaktan başka bir işe yaramıyor, çünkü arkasındaki işleyişi gizliyor. Durum biraz hız kazanmış tankerin dümeninin kilitlenmesi gibi.

Butler’in dediği gibi, izi silinmiş olanlar, büsbütün işaretsizleşmiş olarak kalmadı. Aynı iktidar teçhizatlarını kullanarak temsil ediliyormuş gibi gösterildiler. Bu durumda işaretsizleştirilenlerin izleri bir değil, iki defa silindi. Böylece kapitalizm, yarattığı bütün kurumlarıyla karşıtını içine alıyormuş, temsil sahnesine taşıyormuş gibi yaparak, hayatta kalmış gibi oldu.  Bu yer değiştirme olmasaydı, “antroposen çevrecilik” ya da erkmerkezci manipülasyonlarla cenazeler karışmasaydı, bu düzenin hâlâ hayatta olmadığını fark edecektik. Bu sistemin cenazesini kaldırmak için yola çıkanlar, ünlü bir antikapitalist İngiliz rock topluluğunun şarkısında söylediği gibi farkında olmadan yanlış ölüye cenaze töreni düzenlediler: “Hiç yaşanmamış olan, ölmüş olabilir mi?”

Yeni nesil belediyecilik uygulamalarını yaygınlaştırmak ve yereli güçlendirmek için yerel yönetimler sizce hangi inisiyatifleri almalı?

KORHAN GÜMÜŞ:
Gelecekteki alternatifler hiç şüphesiz yerel politikaları yenileyecek ittifaklar üzerinden şekillenecek. Bu yüzden yerel yönetimlerin sekülerleşmiş, yani iktidara bağımlı olmayan kentselleştirilmiş politikaların oluşturulmasında çok önemli bir rolü var. Politikaları yenileyecek olan, merkeziyetçilik üzerinden yapılan işbirlikleri değil, yerel yönetimlerdeki işbirlikleri. Bu, yerelin merkezî politikalar üzerinden araçsallaştırılması yerine yeniden anlamlandırılmasını, kentselleştirilmesini getiriyor. Çünkü merkezî politikalarda yaşanan krizlerin yereldeki mekân politikalarıyla birebir ilişkisi var. Neoliberal koşullardaki dayatmalar, kentsel müdahaleler, projeler, yereli politikasızlaştırıyor, merkezî ideallerin koşullandırdığı bir ortamda araçsallaştırılıyor. İstanbul’a deniz altında bir araç tüneli yapılıyorsa,  bunun nedeni, bu ideallere güç verecek kaynakların elde edilmesi için oluyor. Bu, politik alanın felç olması, çıkar gruplarının, küresel sermayenin işgaline açık hâle gelmesi demek. Bu yüzden neoliberal dayatmalara karşı katılımcı politikaların oluşturulması oldukça önemli.

Sekülerleşmemiş uzmanlık işlevleri, erkle oligarşik ilişkilerin kurulmasına yol açar. Evrensel rollerini terk ederek, kendi kamu yararı anlayışını temsil eden bir sivil toplum kesimine, çıkar grubuna dönüşürler. Bu da politik alanın daralması, kamusal nitelikli süreçlerin özelleşmesi anlamına gelir. Bu nedenle yerel yönetimlerin bürokratik yapıların ve piyasa aktörlerinin hâkim olduğu politik ortamı, bilişsel praksisleri dönüştürmesi gerekiyor. Başka yerel deneyimlerle bağlar kuran, farklı öncelikler arasında ilişkiler geliştiren, katılımcılık ilkelerini normlara uygun hâle getiren çok yönlü, çok boyutlu yeni yerel organlaşmalara ihtiyaç var. Neoliberal sistemin bir dayatması olan belediye şirketleriyle bu gelişme sağlanamaz. Bu kamu-özel karışımı yapılar bilişsel süreçleri izole eder, tekelci ilişkilerle kamusal alandaki bağımsız bilgi üretimini kurutur. Geçmişte İstanbul’da bunun örneğini gördük. Merkezî yönetimin de elinin, kolunun serbest kalması amacıyla planlama, araştırma, projelendirme gibi işlevler bu tekelci yapılara devredildi. Daha sonra, hazırlanan planlar şehrin anayasası şeklinde tanımlanırken, birden yöneticiler için bir başvuru kitabı olarak adlandırılmaya başladı. Kamu yönetimlerinde olduğu gibi, genellikle sivil toplum kuruluşlarının da kamusal bir deneyimi yok. Kendi taleplerini kamusal alanda ifade etmeyi yeterli buluyorlar ve kamusal işleyiş üzerinde genellikle etkisiz kalıyorlar.

Politikaların kentselleştirilmesi için üç ayrı alanda çalışmak mümkün:

1.    Politikaların kentselleştirilmesi için planlama, araştırma, tasarım, kültür-sanat gibi işlevlerde, proje yönetiminde piyasa veya resmî kurumlar, belediye şirketleri dışında bağımsız kurumsal yapıların güçlendirilmesi gerekiyor. Kamuyla uzmanlık alanları ilişkisinde arayüz oluşturan, deneyim üreten, bağımsız işlev gören örgütlere ihtiyaç var. Sivil toplum kuruluşlarının işlevi yalnızca itiraz etmekle sınırlı kalıyor. Yerel kamu projeleri uluslararası örgütlerin katılımına kapalı. Müteahhitlik hizmetleri, teknolojiyi kullanma konusunda nispeten uluslararası deneyimlere açık olan kamu sistemi, bilgi üretimine kapalı. Bu merkeziyetçi politikaların güçlenmesi, bilgi üretiminin patronaj altına alınmasına, yarışmacı değil, çatışmacı ilişkilerin gelişmesine yol açıyor.

2.    Misyon odaklı, çok işlevli, karma bütçeli kamu projeleri yönetebilecek örgütler oluşturulmalı. Çok aktörlü, çok katmanlı, çok işlevli katılımcı örgütlenmeler yok. Bu, bugünkü yasal çerçevede mümkün olmasa bile politik olarak gündeme getirilmesi gereken acil bir durum. Ayrıca belediye şirketleri geçiş döneminde bu yapılara dönüştürülebilir.

3.    Politik muhalefette dahi sistem, merkeziyetçi bir yönetim altında siyasal patronajı güçlendiren bir zihniyetle ve pratiklerle işliyor. Muhalefetin yerel yönetimlerinin bu yüzden kamu imtiyazlarıyla güç elde eden yapılara teslim olmaması gerekiyor.


Kamu kişiliğinin sivil kişilikten arındırılması, demokratik rejimlerin temel bir prensibi ve aynı zamanda kamu işlevi içine sivil kişiliklerin, özneliklerin girebilmesinin de koşulu. Kamu kişiliği, sivil kişiliğinden arındığı ölçüde sivil topluma karşı daha eşit bir yerde durur.

Demokratik toplumları belirleyen, kamu kişiliğinin sivil alana taşması değil, sivil alanın sivilliğini, yani özerkliğini kaybetmeden kamu kişiliği içine girmesidir. Ama kamu kişiliği olarak elde etmiş oldukları bilgilerle sivil alandaki çalışmalara rakip olamazlar, onların yerine geçemezler.

Bilişsel süreçler, kamusal alandaki sanat ve tasarım faaliyetleri hem özel hem de kamusal niteliktedir. Öznel oldukları için resmî alanın dışına çıkarlar, ama kamusal işleyişin içinde yer alırlar, piyasa işlevi olarak gerçekleşmezler.

Bazı kişilerin kamu adını kullanarak proje, araştırma, rapor hazırlama işi aldıkları görülüyor. Bir projeyle ilgili sorunlara işaret ettiğinizde belediye başkanlarının meşruiyet sağlamak için söyledikleri ilk şey, “Ama o projeyi falanca kamu kuruluşu hazırladı.” Kamuda yer alan kişiler, kamuya ait bilgileri ve imkânları kullanmamak kaydıyla, belli koşullar sağlanarak kamusal alanda proje işleri, sanat eserleri üretebilir. Ama kamu kişiliklerinin adını kullanarak proje yapmaları, kamusal alanı farklı üretimlere kapatmaları, kamu yararını engelleyen bir durum.

Bu tespitlerden hareketle demokratik gelişmenin sağlanabilmesi için sivil toplum kuruluşlarıyla meslek kuruluşlarının kamusal sorumluluk üstlenmesine, kamusal işleyiş üzerinde etkili olmasına ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Bu örgütlerin kendi temsil ettikleri üyelerle sınırlı olmayan bir alanda politika geliştirmesi, kamusal alanı genişletmesi gerekiyor. Yeni yerelleşmeci politikalar meslek kuruluşlarının karar ve bilgi üretiminde rol almasını özendirecek katılım prosedürlerinin geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Başarılı kamu-sivil toplum işbirliği örneklerinin yaygınlaştırılması için yalnızca kamu yönetimlerine değil, diğerlerine, meslek kuruluşlarına ve sivil toplum kuruluşlarına da görev düşüyor. Bu kuruluşların kamusal işleyiş üzerinde sorumluluk üstlenmesi, katılım alanını genişletmesi, merkeziyetçi siyasal yapının dönüşümünde etkili olacaktır. Yerel yönetim projelerinin başarılı olması için sivil toplumla arayüz oluşturabilecek bağımsız kuruluşlarla yürütülmesi bir gereklilik.

Modern toplumda profesyonellik mekanizmalarının dönüşümüne bakıldığında, ister kurumsal ölçekte ister proje bazında olsun, bu deneyimlerin arkasında farklı kamusal sistemlerin işlediği gözlemleniyor. Çünkü uzmanlık işlevlerini teknik konular olarak algılayan, kritik bir gözle sorgulamayan, farklı öznelliklere açmayı engelleyen bu kamusal mantığın profesyonellere hayat hakkı tanıması mümkün değil. Öznellikleri dışlayan, anonim bir kamu, gizlenmiş öznellik demek. Öznellikleri içermeyen, dışlayan bir kamu, iktidarın içine gizlenen öznelliklerin dayatıldığı bir kamudur. Anonim bir kamu, kamu gücüyle elde edilen ayrıcalıkların yeniden üretildiği, her iktidar odağının kendi öznelliğini topluluklara dayattığı, kendi kamu yararı kavramı altında kendi çıkarını kolladığı, haksızlıkları gizleyen bir düzendir. Kamusalın yerine geçen karşı-entelektüel örgütlenme yalnızca yaratıcılığı baskılamakla, ayrıcalıkları yeniden üretmekle kalmaz. Öznellikleri, yaratıcılığı kamusal alandan dışlama işlevi görür. Bu ikisi, kamusallıkla anonimlik arasındaki fark, demokrasiyle şiddet rejimleri arasındaki fark kadar keskin. Kent üzerinden anlamlandırılan politika, ayrımcı-dışlayıcı olmamalı, arkada başka bir gündemi bulunmamalı, toplulukların gündelik hayatlarını ve geleceklerini ilgilendiren bir özelliğe sahip olmalı.

Günümüzde bir alternatif üretmek için galiba üzerinde düşünülmesi gereken ilk konu, politik tercihlerle düzenin köklü bir şekilde değiştirilebileceği yanılsaması.

Günümüzde alternatif bir politika (farklı bir tercihten ziyade) “uygulamalı” olmak zorunda.  Kent yönetimleri politikaları, yalnızca tercihler üzerinden değil, deneyimsel açıdan politik hatlar arasındaki farklılıkları ortaya koyuyor.  Örneğin, merkezileşmiş politik hattın üzerinde yer alan yerel yönetimler, eski ulus-devletin imardan sorumlu şubesi olma görünümünü muhafaza ederken, aynı zamanda gayrinizami gelişen bir piyasacı modelin üzerinde patronajlarını güçlendiriyor. Diğer taraftan, neoliberal adı verilen koşullarda ortaya çıkan krizler karşısında kent yönetimleri farklı politik deneyimlere sahne oldu. Bunlardan birincisi, kent yönetimleri açısından elde edilen deneyimler. Kamusal nitelikli çalışmaların bu arayüzü oluşturabilecek bağımsız kuruluşlarla yürütülmesi bir zorunluluk. Çünkü bu tip çalışmalar nitelikleri itibarıyla açık uçludur.

Ayrıca yaşanan deneyimlerin de gösterdiği gibi, kamu müdahalesinin temsil açısından asimetrik bir durum yaratmaması için uzmanlık alanlarının bağımsız kuruluşlar tarafından düzenlenmesine ihtiyaç duyulur.

Bunlar, uluslararası çerçevedeki programatik kamusal uygulamalardır. Bunların yanında ulusal kuruluşlar da aşağı yukarı aynı prosedürel ilişkileri gözetir.

Kamusal nitelikli çalışmaların bu arayüzü oluşturabilecek bağımsız kuruluşlarla yürütülmesi bir zorunluluk. Sivil toplum kuruluşlarının kamusal işleyişteki rolüne dair konuların siyasal sorunların temelinde olduğunu düşünürsek, bu alanda atılacak adımların sivil toplum-kamu ilişkileri alanında geliştirilmesinin içinde yer alınan sözleşmeler ve uluslararası normlarla entegrasyon süreçleri için önem taşıdığını söyleyebiliriz.

Seçimler, kimin yönetime geleceğiyle ilgili değil, hangi politik deneyimin öne çıkacağı ve anlam kazanacağıyla ilgili bir boyut kazanmak zorunda. Bu röportajda bunun mekân politikalarıyla ilişkisinin altını çizmeye çalıştım. Bu politika tanımsız kaldığı sürece, ne kadar seçim yapılırsa yapılsın, demokratikleşme fırsatı olmayacak, iktidara kim gelirse gelsin, ülke yine otoriter, araçsallaştırıcı yönetim politikalarının girdabına kapılacak. Seçimler yoluyla halkın iradesinin temsil edildiği görünümü verilse de, merkezileştirici uygulamalar, Türkiye’nin   demokratik deneyim alanından epeyce uzakta olduğunu gösteriyor. Bu nedenle meseleyi bir yıl sonraki seçimlerde değil, bugün tartışmak zorundayız.

KORHAN GÜMÜŞ KİMDİR?


Saint Joseph Özel Fransız Lisesi Fen Bölümü’nü bitirdi. Lisans eğitimini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde tamamladı. Doktora yeterliliğini İstanbul Üniversitesi’nden aldı. Makro Mekân Organizasyonları Şirketi’ni kurdu. İnsan Yerleşimleri Derneği gibi birçok sivil toplum kuruluşunun yönetiminde yer aldı. Bugüne kadar mimarlıkla ilgili çok sayıda makalesi ve röportajı yayımlandı, birçok bağımsız kentsel sivil mücadele ve girişim içinde yer aldı. 25 yıl boyunca kent üzerine radyo programları yaptı. Çeşitli üniversitelerde (İTÜ, MSGSÜ, Bilgi Üniversitesi, Has Üniversitesi) dersler ve konferanslar verdi.


Önerilen Haberler