"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Foggo: "Kentsel dönüşüm, yaşama hakkına saygı duymalı"

  • 22 Ağustos 2022
CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Kentsel dönüşüm, “bozulma ve çökme olan kentsel alanın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarının iyileştirilmesine yönelik olarak uygulanan strateji ve eylemlerin bütünü” olarak tanımlanıyor. Siz daha önce Sulukule’de, şimdi de Fetihtepe,  Tokatköy, Tozkoparan ve Şahintepe Mahalleri’ndeki kentsel dönüşüme tanık oldunuz. Sizin için kentsel dönüşüm nedir?

HACER FOGGO
: Türkiye kentsel dönüşümle 2006 yılında Sulukule Mahallesi’nde tanıştı. Ben oraya gittiğimde henüz yıkım yoktu. Arkadaşlarımla birlikte orada son ev yıkılıncaya kadar yıllarca mücadele ettik. Sulukule’de oturan yaklaşık 300 ailenin hepsinin tapusu vardı, bin yıllık bir mahalleydi, Osmanlı tapuları olan da vardı. Fatih Belediyesi, üç şart öne sürdü, mahalle sakinlerinin yeni yapılacak lüks konutları satın alabileceklerini, evlerini satarak mahalleyi terk etmelerini ve karşı çıkarlarsa kamulaştırma yapılacağını söyledi. 13 Aralık 2006 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından proje kapsamında Sulukule için “acele kamulaştırma” kararı çıkarıldı. Bu karar, yerel halkın mülküne el konulmasına ve mülk ederinin bankaya yatırılma tehdidi nedeniyle satışların hızlanmasına neden oldu. Kamulaştırma tehdidiyle birlikte artan satışlar, rantçıları ortaya çıkardı, spekülatörler daha yüksek fiyat vererek, yoksul insanların ellerinden mülklerini çok düşük fiyata satın alarak, yıkılan evlerin yerine yapılan lüks konutların sahibi oldu. O gün anladım ki, hiç kimsenin barınma hakkı ve mülkiyeti güvence altında değil. O dönemden bu zamana kadar iktidarın insan hayatını iyileştirmek için değil, rant sağlamak amacıyla yaptığı birçok kentsel dönüşüme tanık oldum. Özellikle yoksul mahalleleri hedef alan kentsel dönüşüm projeleri, sözde “kentin riskli/çöküntü alanlarının” düzenlenmesi adına, yıllardır orada yaşayanları, oraya emek verenleri, gerçek sahiplerini sürgün ediyor.

Merkezî yönetimin kentsel dönüşüme bakış açısı yıkmak, yapmak ve sermayeyi soylulaştırmak üzerine kurulu. Kentte yaşayan insanların yaşama hakkına saygı duyulacak kentsel dönüşüm projeleri hangi nitelikleri taşımalı?

HACER FOGGO:
Öncelikle yasayı konuşmalıyız, yasa güncellenmeli. 2012 yılında yürürlüğe giren Afet Dönüşüm Yasası’yla birlikte kamulaştırma kolaylaştırıldı, hesap verebilirlik mekanizması yok, hukuki hak arama olanakları kısıtlı ama buna karşılık yıkılacak binaların belirlenmesi, yıkım süreci konusunda devletin ve yerel yöneticilerin kamulaştırmaya kadar uzanan her türlü karar alma-verme yetkisi var.  Bu yetki zor kullanarak tahliyelere, mülkiyet ve barınma hakkı ihlaline, birçok insanın evsiz kalmasına neden oluyor. Afet Dönüşüm Yasası çıktıktan sonra 2013 yılında dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan bir konuşmasında Afet Dönüşüm Yasası’na ve dolayısıyla kentsel dönüşüme karşı çıkanlar olduğuna değinerek, “Bedeli ne olursa olsun, bunu gerçekleştireceğiz. Biz, çakma zihniyetlerle yürümüyoruz,” demişti. Nitekim öyle oldu. Siyasi iktidar, Afet Dönüşüm Yasası’nı bir “rant” yasası gibi kullanmaya başladı. Afet Dönüşüm Yasası’yla birlikte mahalle yıkımları, zorla tahliyeler hızlandı. Afet Dönüşüm Yasası’na eklenen “güvenlik gerekçesi”, kentsel dönüşüm yapılacak mahallelerin “riskli” alan ilan edilmesini kolaylaştırdı. Türkiye’de hemen hemen her il ve ilçede kentsel dönüşüm projeleri devam ediyor. Yerinden edilen yoksul insanlar daha da yoksullaştı, açılan davalar sürerken, dönüşüme itiraz edenlere karşı “acil kamulaştırma”  uygulandı ve insanlar yerinden edildi. Açılan davaların çoğu olumlu sonuçlanmadı. Şimdi Cengiz, Limak, Kolin, Zorlu, Taş Yapı, Torunlar, Ağaoğlu gibi inşaat şirketleri bütün ülkeyi rezidanslara, alışveriş merkezlerine, HES’lere çevirdi. Ülkenin tarihî, kültürel ve doğal zenginlikleri yok edildi, okullar ve hastaneler özelleştirildi, kamusal alanlar, sinemalar, sahiller, yaylalar, parklar ve yeşil alanlar ranta açılarak, kamunun elinden alınarak özelleştirildi. Bu nedenle önce Afet Dönüşüm Yasası’nın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü bu yasa, mülkiyet hakkını ihlal ediyor, hukuki açıdan hak arama özgürlüğünü kısıtlıyor, zor kullanarak insanları en temel ihtiyaçlarından mahrum bırakıyor, zorla tahliye ediyor.

Kentsel dönüşüm, neden “sosyal dönüşüm” olarak ele alınmalı? Özellikle yoksul mahallelerde devam eden kentsel dönüşüm projelerinin derin yoksulluğu artırmaması, mahalle kültürünü ortadan kaldırmaması, plansız dönüşümü meşrulaştırmaması için neler yapılmalı?

HACER FOGGO:
Kenti yönetenler ve kentin değişimi hakkında karar verenler, kenti oluşturan insanların yaşama hakkına saygı duymadan bir kenti değiştirip dönüştürülebilir mi? Erdoğan’ın, “İktidarı kaybetmek pahasına bunu yapacağız,” dediği, kenti dönüştürmek ve kentte yaşayanları doğal felaketlerden korumak için çıkarılan Afet Dönüşüm Yasası’nda “o binanın boşaltılması, elektrik ve suyunun kesilerek yıkılmasıyla” ilgili hükümler ve bu doğrultuda kararlar var. Bunun örneğini şu anda Beykoz Tokatköy Mahallesi’nde görüyoruz. Son ziyaretimde 13 yıldır bitkisel hayatta elektriğe bağlı bir cihazla yaşayan çocuğun elektriğini kesmeyi isteyecek kadar ileri gitti Beykoz Belediyesi. Aile direndi ve kestirmedi. Bunu neye dayanarak yapıyor? Afet Dönüşüm Yasası’na. “Uygulama sırasında bakanlık, TOKİ veya idare tarafından talep edilmesi hâlinde, hak sahiplerinin de görüşü alınarak, riskli alanlardaki yapılarla riskli yapılara elektrik, su ve doğalgaz verilmez ve verilen hizmetler kurum ve kuruluşlar tarafından durdurulur,”  maddesi, yaşam hakkının ihlalidir. 1990’larda sosyal konutlar, hastaneler, okullar kooperatifler yapan TOKİ yeniden yapılandırıldı, şimdi rezidanslar yapıyor.

Kentsel dönüşüm yapılacak yerdeki herhangi bir evin kapısından içeri girdiğinizde karşınıza çıkan işsiz bir baba, engelli bir çocuk ya da evde küçük çocuklarını bırakarak günlük işlere giden bir anneye göre o değişimi gerçekleştirmek zorundasınız. Bunun adı, kentsel dönüşümden önce yapılacak ya da birlikte yürüyecek sosyal dönüşüm olmalıdır. İşte bu nedenle o eve buldozerden, mimar ya da şehir plancıdan önce sosyal hizmet uzmanı girmelidir. Çünkü yoksul toplulukların kendi sosyal hayatlarını, kültürlerini, kullandıkları dili, her seferinde başka bir yerde yeniden ortaya çıkarmaya çalışması onları sosyal ve kültürel açıdan çözümsüzlüğe itmektedir. Özellikle büyük şehirlerde hızla devam eden kentsel dönüşüm projelerinde, orada var olan hayatı, kent yoksulluğunu fark etmeden sadece yapılacak havuzlu evlere, otoparklara ve alışveriş merkezlerine kilitlenmek, derin bir yoksulluğu, keskin bir ayrışmayı getirir. Şimdi Beyoğlu Okmeydanı Fetihtepe, Beykoz Tokatköy, Başakşehir Şahintepe, Güngören Tozkoparan Mahalleleri’nde bunu yapıyorlar. Onlarca yıldır orada oturan insanları kentsel dönüşüm adı altında yerlerinden etmek istiyorlar. Bu dört mahallede belediyeler, insanların ellerine bir belge veriyor, “İmzalayın, gerisine karışmayın,” diyor. Bu belgede, mülk sahibinin imza attığı yerin karşısında belediyenin ismi dahi yazmıyor muhatap yok, proje yok. Yani mülk sahipleri, projenin ne olduğunu dahi bilmiyor, böyle bir çürümüşlük var.

Yerel yönetimler kentsel yenileme/dönüşüm politikalarını, uygulamalarını, projelerini ve stratejilerini belirlerken nelere dikkat etmeli?  

HACER FOGGO:
Kent hakkı, aynı zamanda o kente emeğini sunan insanların hakkıyla eşdeğerdir. Kenti yönetenler ve kentin değişimi hakkında karar verenler, öncelikle kenti oluşturan insanların yaşama hakkına saygı duymalıdır. Kent, yönetenlere değil, o kenti inşa edenlere ve içinde yaşayan topluluğa aittir. Yani kentte yapılacak her değişiklik, yerel yöneticinin “rüyası”ndan ziyade o kente çakılan her çiviye asılan elbisenin sahipleriyle birlikte yapılmalı. Oysa şimdi yerel yöneticilerin kentle ilgili uyguladıkları projelerde, projenin uygulanacağı bölgedeki sakinler ne projenin hazırlık aşamasında ne de karar aşamasında fikir beyan ediyor. Özellikle yoksul mahalleleri hedef alan kentsel projeler, “kentin çöküntü alanlarının” düzenlenmesi adına, yıllardır orada yaşayanların, oraya emek verenlerin uzaklaştırılmasına neden oluyor. Kısacası, hayatınızın merkezindeki evinizi, mahallenizi, yasaya dayanarak oraya emek harcamamış insanlara vermek için sizin elinizden almaya çalışıyor, vermediğinizde de zor kullanıyor, şu andaki durum bu maalesef. Barınma hakkı, hayattır, çocuktur, sofraya konulacak yemektir, yıkanacak çamaşırdır, düzendir, huzurdur.


Önerilen Haberler