"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Şaroğlu: “Kentsel dönüşümde tarihî ve kültürel doku korunmalı”

  • 22 Ağustos 2022
CHP Tunceli Milletvekili Polat Şarloğlu Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Sizi tanıyabilir miyiz? Siyasete giriş nedeniniz neydi?

POLAT ŞAROĞLU:
1969 yılında Tunceli’nin Hozat ilçesinde doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimini Tunceli’de tamamladım. Ankara Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldum.

1990 yılında gıda ve içecek sektöründe ticaret hayatına başladım. 22 Temmuz 2007 tarihindeki genel seçimlerde CHP Elazığ milletvekili aday adayı olarak siyasete atıldım. 1 Kasım 2015 tarihindeki genel seçimlerde de CHP Tunceli 2. sıra milletvekili adayıydım. 2009-2015 yılları arasında Elazığ Ticaret Odası’nda başkan yardımcılığı yaptım. 24 Haziran 2018 seçimlerinde Tunceli halkının iradesi ve teveccühüyle memleketimi TBMM’de temsil etme onurunu ve gururunu yaşadım.

Siyaset girme isteğim gençliğimde başladı. Üniversiteden mezun olduktan sonra bürokrasinin bizim açımızdan olanaklı bir alan olmadığı gerçeğiyle yüzleştim. Babama ait olan işletmenin başına geçtim. Zamanla işimizi büyüttük, ticarette başarılı olduk. Gönül bağımın olduğu memleketime hizmet etme isteğinin yanı sıra Tuncelili hemşerilerimin pozitif yaklaşımıyla benim için siyasetin kapısı açıldı. Tunceli halkının sorunlarını çözmek için çaba gösteriyorum, çalışmalarımı sürdürüyorum.

Tunceli’de 100’den fazla alan için maden arama izni verilmesine itiraz ettiniz ve konuyu TBMM gündemine taşıdınız. Ekolojik yıkıma yol açacak söz konusu projelerin önlenmesine yönelik hukuki girişimde bulunuldu mu? Bu konuda çözüm önerileriniz nelerdir?

POLAT ŞAROĞLU:
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: Tunceli, coğrafi özelliklerine, iklimine ve su kaynaklarına bağlı olarak ortaya çıkan biyoçeşitliliğe ev sahipliği yapması nedeniyle bitki örtüsü ve yaban hayatı açısından oldukça zengin.

Özellikle 1971 yılında millî park ilan edilen Munzur Vadisi, dünyada ve Türkiye’de soyu tükenmek üzere olan, birinci derecede koruma altında bulunan yabani hayvanları içinde barındırıyor. Vadinin millî park ilan edilmesinin nedeni, doğal yapı, zengin bitki örtüsü, akarsuya kaynak teşkil eden gözeler, kuzeyinde yer alan buzul gölleri ve yöreye özgü hayvan türleridir. Vadi, Dünya Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme ve Bern Sözleşmesi gibi ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de koruma altına alınmıştır. Tunceli, endemik bitki türleri, hayvan popülasyonu, fauna ve flora zenginliği, coğrafi yapısı nedeniyle yerli/yabancı turistler ve doğaseverler tarafından sıklıkla ziyaret edilmektedir. Böylesi zengin bir doğal yapıya sahip olan Tunceli, son yıllarda sermaye grupları tarafından baraj ve HES projeleri, illegal avcılık, maden sahaları gibi çeşitli talan projeleriyle gündeme gelmektedir, Tunceli’nin doğal yaşam alanları hedef alınmaktadır. Bu durumun tek sorumlusu, 20 yıllık iktidarı süresince doğayı para için araçsallaştıran, doğal yaşam alanlarını, verimli tarım arazilerini, yerleşim yerlerini bir grup sermayedara peşkeş çeken, ranta ve talana açan, tüm canlıların yaşamını tahrip eden AKP hükümetidir.

Sözünü ettiğiniz üzere, Tunceli genelinde 145 maden arama ruhsatı verildiği, bu ruhsatlardan bir kısmının Munzur Gözeleri, Munzur Suyu, Mercan Vadisi, Kırk Merdiven Şelaleleri, Tülin Tepe, Tepecik ve Pulur Höyükleri’ni içine alan 43.000 hektarlık alandaki Munzur Millî Parkı’nın bir bölümünü kapsadığı bilinmektedir. Munzur dağlarını, krater göllerini, höyüklerini, yaylalarını ve arı konak yerlerini kapsayan 43.000 hektarlık bir alanda maden sahalarına ruhsat verilmesi ve olası maden arama çalışmaları, doğal yaşam alanlarında, ekolojikdengede geri dönüşü olmayan sonuçlar doğuracağı gibi, temel geçim kaynağı hayvancılık, arıcılık ve yaylacılık olan bölge halkı açısından da hayati öneme sahiptir.

Doğal yaşam alanlarını ranta ve talana açan söz konusu yıkım projelerine karşı konuyu TBMM’ye taşıyarak kamuoyu yaratmanın yanı sıra bölgemizde bu konuda yıllardır mücadele eden hukukçularla, sivil toplum kuruluşlarıyla, çevre aktivistleriyle ve yaşam hakkı savunucularıyla birlikte çalışmalar yürütüyoruz. Bu mücadelenin olumlu sonuç verdiğini yakın dönemde hep beraber deneyimlemiştik. Munzur Vadisi Millî Parkı’nda yapımı planlanan dört baraj ve beş HES projesi için Danıştay tarafından “ÇED olumlu” veya “ÇED gerekli değildir” kararı alınmadıkça, projelerle ilgili onay ve izin verilemeyeceğine hükmeden karara karşı ilgili bakanlıkların açtığı davalar reddedilerek, Anayasa’nın 56. maddesinin hükmü gereği, “herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının bulunduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu” gerekçesiyle projeye onay verilemeyeceği açıklanmıştı. Alınan bu karar, gerek Munzur Vadisi Millî Parkı gerek millî parklar hukuku bakımından emsal teşkil etmektedir.

Tunceli, bölge insanının inanç ve kültürel değerleri açısından önem taşıyan ziyaretlere ve kutsal ocaklara ev sahipliği yapıyor. Dolayısıyla konu bu açıdan da önemli. Geçmişte hayata geçirilen benzer projeler sebebiyle bölge insanlarının kutsal kabul ettiği bazı inanç merkezleri sular altında kaldı. Bu durum, sosyal açıdan ve inanç açısından yıkıma, kültürel erozyona neden oldu. Buradan hareketle, bölgemizde doğal yaşam alanlarını hedef alan her türlü talan projesine karşı kültürel ve doğal mirasımızı korumak için hukuki ve toplumsal süreçleri takip etmeye, yasal haklarımızla sorumluluklarımızı yerine getirmeye devam edeceğiz.

Kentsel dönüşüm projelerinin toplumsal yaşama etkileri göz önünde tutularak bina sağlamlaştırma çalışmalarında, proje esaslarının belirlenmesinde, kent alanlarını ve mekânlarını yenilemeye yönelik uygulamalarda yerel yönetimlerin alacağı inisiyatifler nelerdir?   

POLAT ŞAROĞLU:
Kentsel dönüşüm, modern yaşamın zorunluluklarından biri. İnsanların sağlıklı ve kaliteli konutlarda, muhitlerde, kentlerde yaşaması, toplumsal refahın sağlanması ve bireysel yaşam kalitesinin yükselmesi için elzem. Dünyadaki iyi örnekleri referans alınarak hayata geçirilen kentsel dönüşüm projeleri, yurttaşların kaliteli yaşam standardına erişmesini sağlayacaktır.

Özellikle toplum katmanları arasında derin ekonomik uçurumun olduğu Türkiye gibi ülkelerde devlet ve resmî kurumlar eliyle hayata geçirilen uygulamalar, karşılığı olan projelerdir ve önemli bir ihtiyacı karşılamaktadır. Ancak yine Türkiye gibi ranta dayalı, hırsızlığı politika hâline getirmiş iktidarların egemen olduğu ülkelerde bu tür projeler çoğu zaman çalmak, yandaşların cebine ve banka hesaplarına para aktarmak için kullanılıyor.

Kentsel dönüşüm projelerinin tarihî ve kültürel dokuyu yok etmemesi, çevreyi ve doğayı katletmemesi gerekiyor. Bu anlayış, kentsel dönüşüm projelerinin temeli olmalı. Türkiye’de AKP iktidarının hayata geçirdiği rant temelli kentsel dönüşüm projeleri, tarihî dokuyu hiçe sayıyor, kültürel çeşitliliği yok etmeye meylediyor, çevreyi katletme üzerine kuruluyor.

CHP’li yerel yönetimler, kentsel dönüşüm projelerini evrensel ve insani normlar temelinde yürütüyor. Ranta ve birkaç sermayedar müteahhite değil, yurttaşlara hizmet etmeyi ilke edinen yerel yöneticiliği esas aldığımızı vurgulamam gerekiyor. Bu kriterler doğrultusunda hem insanın yaşamının hem de çevrenin dönüşümü mümkün. Bu, yerel yönetimlerin inisiyatifleriyle sağlanabilir.


Önerilen Haberler