"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Türkiye ekonomisi üzerine

  • 22 Ağustos 2022
SODEMSEN İdari ve Mali İşler Müdürü Ata Alkan “Türkiye Ekonomisi Üzerine” .başlıklı yazısıyla değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’de 2001 krizi sonrası IMF desteğiyle yeni bir ekonomi programı uygulanmaya başladı. Uygulanan bu program sayesinde ülkemiz krizden çıktı. 2002 yılı sonunda yeni gelen iktidar da IMF programını aksatmadan uyguladı. Bu program genel itibarıyla bankacılık sektörünün güçlendirilmesiyle güçlü finansal yapı, kamunun disiplin altına alınarak bütçe açığının kapatılması ve düşük kamu borçlanması gibi iki önemli temele dayanıyordu. Bu iki alandaki düzenlemeleri yürüten Türkiye, AB’yle tam üyelik müzakere sürecine başladı. Yine bu iki alandaki düzenlemelerle birlikte cumhuriyet dönemi boyunca ülkemize gelen yabancı sermaye toplamından %30 fazlası yatırıma dönüştü. Yabancı sermayenin bu ilgisi, azalarak da olsa, yaklaşık on yıl sürdü.

Bu arada dünyanın (ABD’den İngiltere’ye, euro bölgesine kadar) zengin ülkeleri, yüksek büyümenin ve sanal zenginleşmenin yarattığı likidite fazlasını, gelişmekte olan ülkelere aktararak, yüksek faiz veya getiriden kazanç sağlıyordu. Küresel sistem büyüyor, Türkiye de bundan payını fazlasıyla alıyordu.

Türkiye, bu dönem boyunca cari açığından fazla döviz girişi yaşadı. Bu gelişmeler neticesinde dolarizasyon %57’ den % 29’a geriledi, enflasyon ve faizler hızla düştü, bütçe açığı azaldı, TL güçlendi, büyüme arttı, GSYH büyüklüğü üç katına yükseldi. Bu rüya sürecin tek sorunu, yüksek cari açıktı.

IMF programı 2008 ortasında bitti, ülke yönetimi, IMF’yla devam etmemeye karar verdi. Ardından AB’yle ilişkiler bozulmaya başladı, yabancı sermaye girişi yerini dış borçlanmaya bıraktı. Yapısal reformlar yapılmadığı gibi, mevcut reformlar da yavaş yavaş bozulmaya başladı. Ekonomi bozulurken, o güne kadar hayata geçirilen sosyal ve siyasal reformlardaki bozulma düzeltilmedi, tam tersine, yok sayıldı ve geriye götürüldü. 2018 yılından itibaren bu tersine hareket pik yaptı.

Bugün gelinen noktada Türkiye ekonomisi, cari açığıyla bütçe açığı artan, dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine sahip, CDS primi dünyanın en riskli üç ülkesi düzeyinde olan, dış kaynak bulmakta zorlanan, durumu swap anlaşmalarıyla idare etmeye çalışan, güvensiz bir ekonomi görünümündedir.

Türkiye’nin yeniden yükselişe geçmesi için yapılması gerekenler ekonomiyle ilgili adımların çok ötesinde bir çaba gerektiriyor. Yargı bağımsızlığının ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, güçler ayrımına, ifade ve düşünce özgürlüğüne dayalı demokrasinin yerleştirilmesi, laikliğin güçlendirilmesi, eğitimin bilimsel temellere dayandırılması, liyakate dayalı kadroların oluşturulması, vergi ve teşvik sistemlerinin düzenlenmesi, sosyal ve siyasal alanda yapısal reformların hayata geçirilmesi gerekiyor.


Kaynak: Mahfi Eğilmez, Prof. Dr. Veysel Ulusoy


Önerilen Haberler