"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Cingil: “Kentsel dönüşümün öznesi halk, düşmanı ranttır”

  • 29 Ağustos 2022
Avukat Onur Cingil Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Türkiye’de 6306 sayılı yasayla birlikte riskli alan, rezerv alan ve riskli yapı kavramları ortaya çıktı. Bu kavramların kullanılma amacı nedir? Kentsel dönüşümde hukuki olarak yapılan hatalar nelerdir?

ONUR CİNGİL:
6306 sayılı yasa deprem için değil, yeni rant alanları açmak için çıkarılmış bir yasadır. Yasaya madde madde bakıldığında hukuktan kopulduğu, doğa kanunlarına geçildiği görülür. Yasanın çıktığı zamanı hatırlayın. Yasa, dava açmaya izin verirken, yürütmenin durdurulması kararı verilemeyeceğini öngörüyordu. Konuyla ilgili tüm yasaları lağveden, üstün bir “voltran” yasası gibiydi. Mesela tarihî miras olan Sultan Ahmet Meydanı “riskli alan” ilan edilebilirdi.

Türkiye’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı nezdinde yürütülen kentsel dönüşüm süreçlerinde özne, müteahhittir, amaç, para/ranttır. Oysa, özne, insan; amaç, depremin yıkıcılığını önlemek olmalıdır. Mücadele sürecinde şöyle bir söylemimiz var: “Kentsel dönüşüm haktır, öznesi halktır, düşmanı ranttır.”

6306 sayılı yasayla birlikte “riskli alan”, “rezerv alan” ve “riskli yapı” kavramları kullanılmaya başladı. Bu kavramların kullanılma amacı ne olmalı? İstanbul’da Avcılar’ın ve Beylikdüzü’nün zemin açısından sıkıntılı olduğunu biliyoruz değil mi? Buralarda “zemini gerçekten deprem riski taşıyan, objektif, nesnel, tartışmasız teknik raporlarla bu riski tespit edilen yerler riskli alan ilan edilmeli ve derhal dönüştürülmeli. Çocukluğumuzda sokak arasında maç yaparken bir araba geçtikten sonra tekrar maça devam etmek için “Herkes eski yerine geçsin, maça devam ediyoruz,” derdik. Kentsel dönüşümde amaç, insanları sürmek değil, orada tutmaktır. Çünkü kimi dönüştürdün, kimi dönüştürmedin bilmen lazım. Kentsel dönüşüm süreçlerinde “konut üretme, müteahhit payları, yüksek ödemeler” derken süreç bakanın o talihsiz açıklamasına kadar gidiyor. Hatırlayın, Murat Kurum, Güngören Tozkoparan’da ne dedi? “Ödeyemeyen, evini satsın, Güngören merkezde 2-3 daire alsın.” Oysa o kişinin gittiği ev deprem riski taşıyor. Demek ki, amaç deprem değil.

Üsküdar Kirazlıtepe, Ümraniye Elmalıkent, Hekimbaşı, Beyoğlu Okmeydanı Fetihtepe, Güngören Tozkoparan ve Beykoz Tokatköy, Kandilli Rasathanesi’ne göre ilçe ve mahalle sıralamasında deprem riskinin en az olduğu, ölümlerin en az olacağı yerler olarak geçiyor. Peki buralar neden dönüştürülmek isteniyor? Çünkü buralar kent merkezleri, ana arterlerde kalan, önemli yerlere yakın, ulaşım güzergâhlarında iştah kabartan yerler. Türkiye’de riskli alan yok, “rantı bol alan” var. “Riskli alan”, “rezerv alan” ve “riskli yapı” kavramları rant sahasına girmek için “koçbaşı” olarak kullanılıyor. Ne acı değil mi?

Yasanın çıktığı günden bu yana İstanbul ve Türkiye’deki kentsel dönüşüm projelerinin avukatı olarak bakanlık yetkililerine söylediğim gibi, şu süreçleri bana ve benim gibi insanlara bıraksalar, inanın beş dakikada her sorun çözülür. Kentsel dönüşüm süreçleri hukuki, şeffaf, adil, hakkaniyetli, güvenceli olmalı, halkın talepleri alınmalı, halkla istişare yapılmalı. Rant, halkın olmalı.

Kentsel dönüşüm projeleri ve teknik şartname neden hak sahipleriyle paylaşılmalı? Sözleşme yapılmadan sadece muvafakatnameyle devam eden projeler hak sahipleri açısından hangi olumsuzlukları doğuruyor?

ONUR CİNGİL:
Bir gün, kapınıza bir yazı geliyor. Evinizin bulunduğu yer riskli alan oldu ya da bir komşunuz başvurdu kator alındı, beton numunesi sonrasında apartmanınız riskli çıktı. Tamam kabul. Şimdi ne olacak? Riskli alanlardan, bakanlığın ve AKP’li belediyelerin yaptığından bahsedelim. AKP’li belediyeler diyorum. Ne tesadüftür ki, bütün TOKİ projeleri AKP’li belediyelerin sınırlarında. Allah’ın işi diyelim. Devlet diyor ki, “Ben burayı dönüştüreceğim.” Peki ne yapacaksın? Benim tapulu evimi alıp, bana ne vereceksin. Bu noktada proje devreye giriyor. Sulukule’de olduğu gibi, bahçeli evleri alıp, at bağladıkları yerlere villa mı yapacaksın? Fikirtepe’deki gibi, Anadolu’dan göçen, 3-4 katlı evlerde yaşayan insanlara rezidans mı vereceksin? Burada hep müteahhit düşünülür. En lüks yapılar yapılsın, müteahhit kazansın. Proje görülmezse, ne yapılacağı bilinmez, kaç daire çıkacak, bu da bilinmez. Peki halka söylenir mi? Hayır. Zira o zaman ortaya “rant” çıkar. Yani müteahhit kaç tane daire götürüyor o çıkar. Dolayısıyla proje önemli. Teknik şartname de aynı derecede önemli. Bugün kentsel dönüşüm dışında evinizi bir müteahhite verseniz, “Hangi çelik kapıyı takacaksın?” diye sormaz mısınız? Devlet, “Hayır, soramazsınız,” diyor. Bir de sihirli bir söz var: “Sen, devlete güven miyor musun?” Güler misiniz, ağlar mısınız? Cevap verseniz, tutuklanırsınız.

Gelelim muvafakatnameye. Nedir muvafakatname? Kelime anlamına bakalım: Muvafakat, onay demek. Bu, onayname, yani onay metni, tek taraflı onay verme işlemi. Sözleşme değil. Devletin sorumluluğu, yükümlülüğü ve bir tarafı yok burada. Devlet diyor ki, “Sen kimsin, ben halkı muhatap almam, sen kimsin de ben sana bir söz vereceğim, bir sözleşme imzalayacağım.” Dolayısıyla tek imzalı yüz binlerce metin var ellerinde.

Bir avukat olarak farklı alanlarda hak arama mücadelesi yürüttüm. Türkiye’nin ilk tüketici derneğinde hâlen şube başkanlığı yapıyorum. Genel sekreter olarak 84 milyon tüketicinin sözcülüğünü yaptım. Burada anlattıklarımız, bırakın kentsel dönüşümü, tüketici hakkıdır. Evrensel tüketici haklarının ilki, bilgi edinmedir. “Tüketicinin müzakere etmediği maddeler sözleşmeye konulamaz,” denir. Kentsel dönüşümde ortada sözleşme bile yok. Bu anlatılanlar ışığında takdir bizi okuyanların.

Okmeydanı Fetihtepe, Güngören Tozkoparan ve Üsküdar Kirazlıtepe Mahalleleri’ndeki kentsel dönüşüme karşı hukuk mücadelesi veriyorsunuz. Hak sahiplerinin rızasına dayalı, şeffaf ve adil kentsel dönüşüm için hukuki güvence neden önemli ve gerekli? Kentsel dönüşüm hukuku bağlamında yasalarda ve yönetmeliklerde değişiklik yapılmalı mı?

ONUR CİNGİL
: Şunları ortaya koyalım: Buralar, haklarını savunduğum yurttaşların tapulu arazisi mi? Evet. Yıllarca burada oturmuşlar mı? Evet. Altyapısı yokmuş, lağım kazmış; yol yokmuş, yol açmış. Kirazlıtepe’nin eski ismi Çakaltepe’dir. Daha 1990’lı yıllarda buraya çakalların indiği biliniyor. Yani o tarihlerde “Gitmesek de, görmesek de, o köy bizim köyümüzdür,” dediğimiz yerler bugün iştah kabartıyor. Şunu söylemek lazım: “Bir dakika kardeşim benim haklarım var.” Yukarıda saydık, kentsel dönüşüm, şeffaf, adil, hakkaniyetli olur, bir de insanla olur. Ümraniye Hekimbaşı’nda 120 yapının olduğu alan “rezerv alan” ilan edildi. Rezerv alan nedir? Riskli bir alanın götürüleceği “boş” arazidir. Burada evler var. O zaman biz haklıyız, Bakanlık bazı kavramları “koçbaşı”, yani bölgeye girme “maymuncuğu” olarak kullanıyor. Biz bu alanlarda sekiz kollu canavarlarla mücadele ediyoruz. 12.000 kişiyle yıllardır bir mücadele sürdürüyorum. Bazen espri yapıyorum parti kursak diye. Türkiye’de bu konudaki mağdurları düşündüğümüzde en az %2’lik bir oran söz konusu. Sorunuzda “Gerekli mi?” diye sorduğunuz hususlar birer zorunluluk. Aksi takdirde zaten kentsel dönüşüm olmuyor, sürgün etme oluyor.

Sekiz kollu canavarla, bölüm sonu canavarlarıyla mücadele ederken şöyle bir sorunumuz var. Türkiye’de en sık değişen kanun, Kamu İhale Kanunu’dur. Kanunsuzlara sürekli bir yol açmak lazım. İkinci sırada belki de 6306 sayılı yasa ve yönetmelik var. Madde madde anlatsam günler sürer. Ama şunu söyleyebilirim: Kirazlıtepe “riskli alan” ilan edildiğinde sadece zemine bakılıyordu. Torba yasa çıktı, dediler ki, zemin sağlam çıkarsa -ki Kirazlıtepe’de zemin sağlam çıktı-  bu kez binalara bak, onlar imar mevzuatına aykırıysa, bu da en az %65 ise, o zaman alan risklidir. Yani diyor ki, sana taktım bir şekilde, seni alacağım. Bu yasada değiştirilmesi gereken yerler var mı? O kadar çok var ki. Hepsini biliyoruz. Yeter ki, halkın yanında yer alan, iyi niyetli kişiler devleti yönetsin ve bu işi bilenlere sorsunlar. Üç yılda Üsküdar gibi büyük bir ilçenin tamamını kavgasız, gürültüsüz dönüştürebiliriz.

Bizi okuyanlara şunu da iletmem lazım: Siz çok iyi bir kanun yaparsınız, ancak bunun uygulaması da var. Seçime dokuz ay kala tüm mahkemelere talimatlar gitti. Dosyalarımın tamamında yürütmenin durdurulması kararlarının kalkması, Danıştay’ın kendi verdiği kararı üst kuruluna bozdurması ve İstanbul’un her yerinde önlerindeki engelleri kaldırmaları tesadüf olamaz. Bir hâkimin bana söylediğini aktarayım: “Onur Bey, çok güzel mücadele ediyorsunuz, ama kendinizi çok fazla yormayın, talimat geldi, artık kentsel dönüşümle ilgili dosyalarda yürütmenin durdurulması kararı vermeyeceğiz.” Peki, bu size bir bakanı hatırlattı mı? “Siz yıkın, mahkeme kararları arkamızdan gelsin,” diyen bakanı hatırladınız mı?

Kentsel dönüşüm projeleri ve uygulamaları planlanırken yerel yönetimler nelere dikkat etmeli? Kentsel dönüşüm süreci nasıl yönetilmeli?

ONUR CİNGİL: Aslında bu soru konuştuklarımızın özeti. Yıllardır beraber siyaset yaptığım, meslektaşım, ağabeyim Turan Hançerli, Avcılar’da kentsel dönüşüm yapıyor. Bir konuşmamda espriyle karışık şunu söylemiştim: “Yıllardır bu işi yapıyorum, her yerden dosya geldi, bir tek Avcılar’dan gelmedi. Demek ki, orada başkan işini hukuka uygun yapıyor.” Bunun üzerine Sayın Turan Hançerli beni aramıştı ve teşekkür etmişti. Kentsel dönüşümün ilk sorusu: Ne için yapıyoruz bunu? Yanıt depremse, ilk düğme doğru iliklendi. İkinci soru da şu: Kimin için yapıyoruz? Cevap halk ise, ikinci düğme de tamam. Sonra, bölgesel gerçekleri ele almak ve halkın ihtiyaçlarını sormak gerekiyor. Bu süreçte anket yapılabilir. Halkın nasıl bir yapı istediği, nereli olduğu, geleneksel ihtiyaçları, bölgenin nüfus niteliği öğrenilebilir. Örneğin, engelli bir insanın yaşadığı apartmanda daire ona göre dizayn edilmeli. Güven ilişkisi kurulmalı, sözleşme yapılmalı. Hukuki güvence maddesinden sonra geriye rant kalıyor. Türkiye’de iki kurum zarar etse de olur. Biri SGK, diğeri TOKİ. Neden ikisi de hayatla, yaşamla ilgili. Halk için karşılıksız daireler yapılsa olmaz mı? Şöyle düşünün, trafik kazası geçirdiniz, acilden hastaneye girdiniz, özel hastane olsa bile ücretsiz tedavi olursunuz. İşte bu durum da öyle. Çözümler bizde. Her işte olduğu gibi niyet ve taraf önemli. Niyet iyi, taraf da halk ise, bu iş hızlıca biter.

ONUR CİNGİL KİMDİR?

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Yüksek lisansını Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Bölümü’nde tamamladı. 2009 yılından bu yana kamuoyunda bilinen davalarda avukatlık yaptı, birçok davayı da müdahil olarak takip etti. Hak mücadelesinin her alanında yer aldı. Kentsel dönüşüm, barınma ve çevre hakkı, kent suçları konularında çalışıyor. Marmara Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Kulübü’nde başkanlık yaptı, birçok sivil toplum kuruluşunda üye ve kurucu olarak görev aldı. İstanbul ve Türkiye kamuoyu tarafından sivil toplum alanındaki çalışmalarıyla biliniyor. Tükoder Üsküdar Şubesi’nde başkanlık, Önce İnsan Eğitim ve Yardımlaşma Derneği’nde yönetim kurulu üyeliği görevini sürdürüyor. Atatürkçü Düşünce Derneği Üsküdar Şubesi üyesidir. Daha önce Tükoder Genel Merkez sekreterliği ve Memleket Sevdalıları Derneği Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Ulusal kanallarda ve yazılı basında sık sık yer aldı, toplumsal sorunları gündeme taşıdı. Yüzlerce haber ve yazı kaleme aldı. Kirazlıtepe, Tozkoparan, Fetihtepe, Hekimbaşı, Elmalıkent ve Validebağ Korusu’ndaki hak mücadelesine aktif olarak katıldı.


Önerilen Haberler