"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Koç: “Yenilikçi eğitim yaklaşımlarına ihtiyacımız var”

  • 12 Eylül 2022
Eğitimci/Sosyolog Ali Koç Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’de kamusal, nitelikli, hak temelli eğitim olanaklarının sağlanması amacıyla neler yapılmalı? Bu yaklaşımın eğitimde fırsat eşitliğine katkısından söz edilebilmesi için eğitim politikalarının kapsamı nasıl olmalı?

ALİ KOÇ: Öncelikle 138 ülkede yapılan çarpıcı bir araştırmadan bahsetmek isterim. Dünya Bankası tarafından, dünyadaki ülkeleri üç gruba ayırarak, yapılan bu araştırmada ekonomik ve eğitim temelli geçişlilik imkânlarına bakılmış. Ailenin üç nesil bireyinin eğitim ve ekonomik düzeyleri, üçüncü nesille gelişmişlik farkları incelendiğinde dünya, geçişken yahut kolay geçişken, orta geçişken ve geçişken olmayan ülkeler diye üçe bölünmüş durumdadır. Türkiye, geçişkenliği az olan ülkeler sınıfında yer alıyor. Yani eğitimli bir ailede doğan çocuk, eğitimli bir birey olma açısından daha şanslı, üst gelir grubundaki bir ailede doğan çocuk da ekonomik açıdan daha şanslı durumda. Çocukların içine doğdukları ailenin ve coğrafyanın kaderleri olmasını istemiyorsak, özellikle dezavantajlı bölgeler ve çocuklar öncelikli olmak üzere, eğitim temelli kalkınma hareketini başlatmak zorundayız. Yapılan araştırmalar bize şunu gösteriyor: Okul öncesi eğitim döneminde çocukların zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişimi çok hızlı olduğu için bu dönemde doğru ve nitelikli okul öncesi eğitimi alan çocukların iş yaşamındaki başarısı ve ekonomik koşulları daha iyi düzeyde. Bu nedenle dezavantajlı bölgelerde okul öncesi gruba yatırım yapmamız gerekiyor. Okul öncesi dönemde nitelikli eğitime kavuşturduğumuz her çocuk, daha sonraki koşullarla oluşacak farklılığı tolere edebilecektir.

Ebeveyn, okul, öğrenci arasında doğru ve sağlıklı koordinasyon kurulması neden önemli ve gerekli? Çocukların becerilerini ve yeteneklerini geliştirecek yenilikçi eğitim uygulamalarının temel özellikleri nelerdir?

ALİ KOÇ:
Eğitimde inandığım eski bir deyiş vardır: “Bir çocuğu yetiştirmek için bir köy gerekir.” Bir çocuk, ailesi dışında bir sosyal çevrede, doğada gelişir ve büyür. Ancak kent yaşamı, doğayla çocukların bağını kopardı. Yaklaşık 300 yıldır devam eden kentleşme ve sanayileşme neticesinde kitlesel eğitimlerin yapıldığı okul hayatımıza girdi. Okul, akademik alan başta olmak üzere çocuğun gelişimine yönelik bazı sorumluluklar yükledi. Okul, tek sorumluluk sahibi değil elbette. Çocuğun bütünsel, sosyal, duygusal ve akademik gelişimine destek olmak için okul kendi üzerine düşeni yaparken, aile de kendi üzerine düşeni yapmalı. Okulun ve ailenin yapacakları, çocuğun yararını göz önünde tutmalı ve ortak bir noktada buluşmalı. Ailenin kültürüyle okulun kültürü arasındaki köklü farklılıklar, çocuğun başarısının önündeki engel olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle okulla ailenin sürekli etkileşim içinde olması, ortak bir anlayışla, ortak ilkelerden yana tavır alması, çocuğun daha güvenli ve kararlı yetişkinler grubuyla bir arada yaşamasını sağlayacaktır. Bu durum, çocuğa da güven verecektir. Okul, ilk kurulduğu dönemde daha ziyade çocuklara bilgi veren bir yapıdaydı. Çünkü çocuklar sosyal ve duygusal becerilerini yaşadıkları çevreden ve ailelerinden kolaylık edinebiliyorlardı. Bilgiye ulaşacak kaynaklar sınırlı olduğu için o alandaki boşluğu okul tamamlıyordu.  Bu dönem için “bilgi okuldan, beceri aileden ve toplumdan” diyebiliriz. Bilgiye erişim olanaklarının arttığı ama sosyal/duygusal becerilerini geliştirmek için çocukların bir arada olabileceği çevrenin küçüldüğü çağımızda yeni bir bakış açısına sahip olmalıyız.  Bu dönemi de “bilgi her yerden, sosyal/duygusal beceriler okuldan” olarak tanımlayabiliriz.

Okul, bilgiyi aktaran, çocuğu akademik anlamda donatan bir yapının ötesine geçmeli, çocukların sosyal/duygusal becerilerini geliştirebileceği bir yapıya bürünmeli.  Çünkü “Bir çocuğu yetiştirmek için bir köy gerekiyor,” dediğimizde, köydeki her yetişkinin, çocuğun öğrenmesine dolaylı ya da doğrudan katkısı olduğunu anlıyoruz.  Okul aslında o köyün çocuğa sağladığı becerilerle ilgili yeni bir yola girmeli. Günümüzde çocuklar bilgiye çok kolay ulaşabiliyor. Öğretmenler sadece bilgi aktaran olmamalı, çocukların öğrenme sürecine destek vermeli, rehberlik yapmalı, çocuklarla birlikte soruların peşinden koşmalı, çocuklara destek olan yetişkin rolüne bürünmeli. Yenilikçi eğitim yaklaşımlarında, yeni bir bakış açısı olmalı, yalnızca bilgi ya da yaratıcılık odaklı bakışın dışında birbirini destekleyen iki unsuru (bilgiyi ve yaratıcılığı) bir arada kurgulayabilen daha güçlü okul anlayışına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Genç işsizliğini azaltacak, gençlerin toplumsal yaşama dahil edilmesini sağlayacak, başlıca sorun alanlarını ortadan kaldıracak ve gençleri sosyal/kültürel açıdan zenginleştirecek akademik eğitimin bileşenleri ne olmalı?

ALİ KOÇ:
Genç işsizliğiyle ilgili temel belirleyiciler, istihdam olanakları ve ekonomik problemlerdir. Bir eğitimci olarak çocukların yetiştirilme biçimine bakmak isterim. Bugün ne istihdamda ne eğitimde olan, “ev genci” olarak tanımlanan yeni bir profille karşı karşıyayız. Gençler, çalışma imkânına, yeterli yetkinliğe sahip olmalarına rağmen iş dünyasına dahil olmuyor. Gençlerin ailede ve okulda aldıkları eğitimle ilgili ana sıkıntı sorumluluk sahibi bireyler olma noktasında diye düşünüyorum. Çocukluk döneminden başlayarak gençlerin yaşına uygun sorumluluklar vermediğimiz, sadece bir üst eğitim kurumuna hazırladığımız, becerilerine odaklanmadığımız için gençler okul hayatını bir üst eğitim kurumuna hazırlanacak şekilde geçiriyor. Liseye ya da üniversiteye hazırlamak okulun önemli görevlerinden biridir, ancak tek görevi olamaz. Bir öğrencinin, zorunlu eğitim sonrasında hangi okuldan ayrılırsa ayrılsın, bir yurttaş olarak kendisine, ailesine ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirebileceği düzeyde bir eğitimle mezun olmasını bekleriz. Bu nedenle eğitim sistemi, müfredat ve eğitim yaklaşımı gibi alanlarda yenilikçi, günün ihtiyaçlarına odaklanan, dönemin iş piyasalarının ihtiyaç duyacağı yetkinlikte çocukların ve gençlerin yetiştirilmesi için eğitim programları esnek hâle getirilmeli ve sürekli güncellenmeli. Bu noktada özellikle mesleki eğitim alanına sorumluluk düştüğünü düşünüyorum. Türkiye’de mesleki eğitim, lise eğitim programlarıyla aynı sürede. Meslek eğitimine eğitim programlarındaki gibi süre ayrıldığı için güncelliğini yitirmiş mesleklerde eğitim alınıyor, kısa sürede edinilebilecek beceriler ne yazık ki uzun yıllar süren, klasik lise eğitimine benzer bir eğitimle kazandırılıyor ve gençler istihdamdan uzaklaştırılıyor. Mesleki eğitimde önceliğimiz, güncel meslek ve uzmanlık alanları için daha kısa programlar oluşturmak, uzmanlarla, sahada ve sektörlerde çalışılmış, o sektörün ihtiyacı olan sürede sahada uzmanlaşan gençler yetiştirecek programlar yapmak olmalı. Sosyal sorumluk projeleri ve kamu görevleri çocukların hayatına muhakkak dahil edilmeli. Bana göre, bir çocuğun hayatının 18 yaşına kadar okulda geçmesi, meslek lisesi olmasa dahi, hayata hazırlanabilmesinin önünde engel oluşturuyor. Çocukların hayatın içinde olmasını istiyorsak, okulu da hayata dahil etmek zorundayız.

Yerel yönetimler çocuklara, gençlere yönelik kaliteli, ulaşılabilir ve sürdürülebilir eğitim hizmetleri planlarken hangi unsurlara dikkat etmeli?

ALİ KOÇ:
Yerel yönetimler, kendi bölgelerindeki çocukların ve gençlerin eğitimiyle ilgili bazı avantajları göz önünde bulundurmalı. Millî Eğitim Bakanlığı, ülkenin tamamını ilgilendiren kararlar vermek, genel politikaların uygulayıcısı olmak durumunda. Ancak yerel yönetimler, kendi bölgelerindeki çocukların ve gençlerin ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak daha özgün ve hedefe yönelik eğitim programları tasarlayabilir.

Bence önemli problemlerden biri, yerel yönetimlerin, Millî Eğitim Bakanlığı’nın “özel kurs” gibi programlarının benzerlerini uygulaması. Yerel yönetimler, daha küçük ölçekte, özgün, güçlü, alternatif eğitim programlarıyla felsefeye dayalı programlar oluşturabilir. Çünkü eğitim, global hedefleri olan bir alan olsa da, yerel değerlerin taşıyıcısı çocukları ve gençleri yetiştirmek açısından önemli. Bu nedenle yerel yönetimler, eğitim desteği tasarlarken dezavantajlı grupları önceliklendirmeli ve bölgenin ihtiyaçlarını göz önünde tutmalı, bölgesindeki çocukların ve gençlerin ihtiyaçlarına yönelik özgün programlar geliştirmeye odaklanmalı. Yerel yönetimler, özellikle kent ölçeğinde dezavantajlı gruplar kolay tespit edilebildiği için, kaynaklarının önemli kısmını bu gruplara ayırmalı. Öte yandan, pilot uygulamalarla alternatif eğitim uygulamalarının hayata geçirilmesi amacıyla yerel yönetimler öncü güç olabilir. Türkiye’de eğitime ilişkin alınan her karar ülke çapında uygulanıyor. Bu, önemli bir sorun. Oysaki yerel yönetimler ülke çapında karar almak zorunda değil. Örneğin, yaz aylarının çok sıcak geçtiği bölgelerde yaz için önemli etkinlikler yapılmazken, kış aylarının sert geçtiği bölgelerde kış dönemi etkin kullanılamıyor. Dünyada birçok ülkede uygulanan global düzeydeki eğitim programlarının çoğunun yerel ölçekteki uygulamalardan çıktığını hatırlatmak isterim. Bu yüzden her yerel yönetimin, her belediyenin sadece kendi mahallesi ya da köyü için değil, dünyadaki her çocuk için rol model olabilecek programlar hazırlaması gerektiğini düşünüyorum.

Özellikle mesleki eğitim alanında, genç istihdamıyla, gençlerin üretime katılmasıyla ilgili güçlü programlar oluşturulmalı. Çünkü ev gençleri ya da istihdam dışında olan gençler, bir belediyenin alanında yaşıyor. Belediyeler, gençlerin iş yaşamına katılabilmesi, kendi işlerini kurabilmesi için yetenek ve yeterlilik kazanmaları amacıyla gençlere destek olmalı. Önemli diğer bir konu da anne-baba eğitimi. Doğumdan önce başlayan eğitimlerle ebeveynlerin bilinçlendirilmesi, eğitime yönelik güçlü desteklerin alınması önemli. Bu nedenle yerel yönetimlerin anne-baba okulu açmasını önemsiyorum.

ALİ KOÇ KİMDİR?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. 1997 yılında Şırnak Cizre’de sınıf öğretmeni olarak çalışmaya başladı. Felsefe grubu öğretmenliği, müdür yardımcılığı yaptı, Millî Eğitim Bakanlığı’nda eğitim uzmanı olarak çalıştı. 2004 yılında devlet memurluğundan istifa etti. TED Batman Koleji’nde okul müdürlüğü, farklı özel okullarda okul müdürlüğü ve genel müdürlük yaptı. 2011 yılında eğitim danışmanlık şirketi Likya Danışmanlık’ı kurdu. Likya Danışmanlık’la özel okullara insan kaynakları ve kurumsal danışmanlık hizmeti verdi. Amacı, eğitimin gelişmesine ve daha iyiye evrilmesine katkı sağlamak olan fikir platformu egitimpedia.com’u 2013 yılında kurdu. MİA Anaokulları’nın kurucu ortağı ve yönetim kurulu başkanıdır.


Önerilen Haberler