"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Gözde Ekşioğlu Çetintahra: “Kamusal alanlar kent kültürüne katkıda bulunmalı”

  • 26 Eylül 2022
Dokuz Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Gözde Ekşioğlu Çetintahra Belediye Gazetesi’ne görüşlerini aktardı.

Kentsel yaşamı biçimlendiren kamusal mekânlar, yaşam merkezleri, yeşil alanlar ve rekreasyon alanları düzenlenirken ön planda tutulması gereken unsurlar nelerdir? Kamusal alanlar aracılığıyla kent imajı ve kimliği nasıl yaratılır?

GÖZDE EKŞİOĞLU ÇETİNTAHRA
: Bu soruya öncelikle kamusal alanın somut tanımı üzerinden yaklaşmak doğru olacaktır. Habermas, kamusal alanı, “toplumsal yaşantıda kamuoyuna benzer bir şeylerin oluşturulduğu alan” olarak tanımlıyor. Esasında bu tanımlama kamusal alan tanımlamasını somutlaştırıyor şeklinde düşünülse de, kavramın sosyal, ekonomik, politik ve mekânsal açıdan farklı yönlerini içermesi nedeniyle daha somut bir tanıma ihtiyaç duyuyoruz. Kentsel alan içinde kamusal alanlar, kavramın mekânsal olarak tanımlanabilmesi açısından bize en somut olguları sunabiliyor. Kamusal alanlar da farklı kategoriler nezdinde incelenebilir. Sorunuz bağlamında, kentsel alanda dış mekânda yer alan ve kamu olarak tanımlayabileceğimiz, kentliler tarafından kullanılan dış mekânlara odaklanmakta fayda var. Bu açıdan yaklaştığımızda, benim uzmanlık alanım dahilinde, fiziksel, ölçülebilir, nesnel, zaman zaman zımni çözümlemeden ve düzenlemelerden bahsedebilmek de mümkün olacaktır. Dolayısıyla şehir planlama gibi mekân düzenleme disiplinlerinin kamusal alanı nasıl ele aldığına da değinmek gerekir.

Şehir planlama disiplininde hem mesleği hem de uygulamayı düzenleyen yasal çerçevede kentlerdeki kamusal açık alanlar kişi başına düşen metrekare hesabı, yürüyüş mesafesi gibi ölçümler üzerinden düzenlenmeye çalışılmaktadır. Kaldı ki, bu tür yasal düzenlemeler dahi kentlerdeki kamusal alanlar açısından yeterli düzeyde gereklilikleri karşılamanın ötesindedir. Açık alanlar, yeşil alanlar, rekreasyon alanları, meydanlar, hatta sokaklar gibi kentsel açık mekânlar olarak ele alınabilecek kamusal alanlar, kentlinin ihtiyaçlarına yönelik bakım, kalite, genişlik, konum, erişilebilirlik gibi kriterler açısından da ele alınmayı gerekli kılmaktadır. Ülkemizdeki kentlerin birçoğunda kamusal alanlar kentlinin eşit ve hakça erişimini/kullanımını karşılamaktan uzaktır, kentli kullanıcının toplumsal yaşantıda ihtiyaç duyduğu sosyal, ekonomik ve politik gereklilikleri sağlamak açısından eksiklikler barındırmaktadır.

Oysaki bir kentte kamusal alan, kişilerin ve/veya toplulukların bir araya gelebileceği olanakları eşit ve hakça sunmalıdır, kentlilik bilincine, kent aidiyetine, kentin kimliğine ve kültürüne katkı sağlayacak bir çerçevede olmalıdır. Geçmişten bugüne kamusal alanlarıyla kimlik oluşturmuş birçok kentin yalnızca bizim yasalarımız ölçüsündeki nicel değerlerden değil, kentlinin bahsedilen ihtiyaçlarını karşılama yönündeki başarılarıyla kente kimlik kazandırdığı da bilinmektedir. Dolayısıyla kent kimliğini oluşturan, toplumun kültürel seviyesinin bir göstergesi olan kamusal alanların gerekliliği ve önemi, özellikle ülkemizdeki kentler açısından hem bilimsel alanda hem de uygulamada farklı parametreler bağlamında hâlen tartışmaya ve gelişmeye açıktır. Aksi durumda birbirine benzeyen ve kimliksiz kentlerin kullanıcılarının, mekânın sundukları dahilinde kültürel gelişme göstermesi mümkün olamayacaktır.
 
Kentsel mutluluğu etkileyen sosyal bağların, dayanışmanın ve ortak yaşama kültürünün bileşeni olan mekânların estetik boyutu, kentlilerin algısını ne ölçüde etkiliyor? Mekânsal estetiğin ölçütleri neyi kapsar?

GÖZDE EKŞİOĞLU ÇETİNTAHRA:
Mekânsal estetiği ele alabilmek için öncelikle insanın ihtiyaç duyduğu gereksinimleri ortaya koymakta fayda var. Maslow’un ihtiyaçlar teorisine göre estetik ihtiyacı, kişinin fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları, ait olma ve sevgi ihtiyacı, saygı görme ihtiyacıyla birlikte ele alınan kişisel tatmin ihtiyacı için gerekli bir ölçüttür. Birçok kuramsal ve ampirik çalışmada bunun nedeni kişilerin hoşlarına giden ve beğendikleri yerlerde bulunmayı istemeleriyle ilişkilendirilmektedir. Bu noktada beğeni, estetik değerlendirmeyle hem ölçümlenebilen hem de gözlemlenebilen bir insan davranışıdır diyebiliriz. Bunu kentle ilişkilendirmek istediğimizde, kentlilerin kullanmaktan zevk aldıkları ve bulunmak istedikleri alanları, kişinin ve toplumun beğenisine karşılık olan mekânlarda değerlendirmekteyiz. Tersi durumda da kişinin ve/veya toplulukların bulunmak istemedikleri alanlarda, mekânsal estetik açısından ihtiyaca cevap vermeyen birçok niteliği gözlemlemek de mümkündür. Her ne kadar estetik öznel bir değerlendirme içeriyor gibi düşünülse de, 1960’lı yıllardan itibaren çevre estetiği üzerine çalışan psikoloji ve mekân bilimleri uzmanları, öznel değerlendirmelerin benzer sosyo-demografik, ekonomik ve kültürel değerler barındıran bireyler için ortak değerler oluşturduğunu ispat etmiştir. Dolayısıyla bir mekânın estetik olması, geniş toplulukların ortak değerlendirmesi üzerine mekâna dair beğeni oluşturmasını sağlayabilecek ve mekânın geniş kitlelerce kullanımına olanak tanıyacaktır.

Bu olgu çerçevesinde kentsel mekânları değerlendirdiğimizde, geniş toplulukların beğeneceği, beğendiği için o mekânda bulunmayı tercih edeceği ve kolektif olarak bir kentsel davranış sergileyebileceği mekânların kentsel bütünde yaygınlaştırılmasının, eşit ve dengeli bir dağılımla kentsel alana sunulmasının, mekânın kullanımını birçok topluluk için artıracağı ve bu sayede kent kültürü ve aidiyet oluşturacağı söylenebilecektir. Yaşadığımız konutlarda ve/veya çalıştığımız yerlerde tefrişatın dizilimi, rengi, büyüklüğü gibi niteliklerin insan psikolojisine etkisi bilinmekteyken, ölçeği büyütüp bunu kentsel alan bütününde düşündüğümüzde, kentin barındırdığı fiziksel niteliklerin de kentlilerin psikolojik yapısını etkileyebileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla kent, barındırdığı fiziksel niteliklerin insan psikolojisinde ve algısında oluşturduğu estetik değerlendirme düzeyinde bir kimlik oluşturmaktadır, kültürel yapıyı etkilemektedir ve kültürel yapıdan etkilenmektedir. Bu, kentlinin mekânsal davranışında etkili olmaktadır.

Çocuklara aktivite imkânı sunan fiziksel çevrenin özellikleri hakkında çalışmalar yapıyorsunuz. Sürdürülebilir, nitelikli ve yaratıcı çocuk mekânları neden gerekli? Bu mekânlar tasarlanırken neden disiplinlerarası bir yaklaşım benimsenmeli?

GÖZDE EKŞİOĞLU ÇETİNTAHRA:
Akademik hayatıma başladığım dönemden itibaren çevre ve estetik üzerine çalışmalar yapıyorum. On yılı aşkın süredir çocukların fiziksel aktivite düzeylerini etkileyen kentsel nitelikler üzerine deneysel ve kuramsal çalışmalar üretiyorum. Çocuğun fiziksel aktivitesi denildiğinde bunun yalnızca sağlıkla ilişkilendirilebilecek kısıtlı bir içeriğe sahip olmaması gerektiğini hatırlatmam gerek. Çocuğun fiziksel olarak aktif olması, kentsel alanın imkânları dahilinde gerçekleşebilmektedir. Birçok kuramsal çalışmada bir mekânın niteliklerinin, kişinin ve tabii ki çocuğun o mekânda neleri yapabileceğini, neleri yapamayacağını algılamasına ve bu algı çerçevesinde hareketlerine yönelik bir davranış kararı vermesine neden olmaktadır. Dolayısıyla bir kentsel mekânda çocuk ne yapabilir, mekân ona ne sunabilir, oldukça önemlidir. Fiziksel, duygusal ve zihinsel gelişimi için çocuğun aktif olması, hatta oyuna katılması gereklidir. Kaldı ki, çocuğun aktivitelerini kentsel alanlarda gerçekleştirebilmesi, kent algısını, kente aidiyeti ve kent kültürünü benimseyebilmesi için de önemlidir, sağlıklı bir neslin yetişmesi, mekândan bağımsız düşünülebilecek bir olgu değildir. Dolayısıyla çocuğun fiziksel olarak aktif olabilmesiyle kent planları arasında doğrudan bir ilişki vardır.

Trafik ve suç açısından güvensiz alanlar, kirlilik, ilgi çekici ve estetik olmayan mekânlar, çocuğun dış alanda zaman geçirebilmesinin, kendine güvenen ve haklarını bilen bir yetişkine dönüşmesinin önündeki engellerdir. Birçok aile, yaşadıkları alanlara güven duymaması ve/veya yaşadıkları alanların yeterli olanaklar sunmaması nedeniyle çocuğunun gelişimi için gerekli olan dış mekânla bütünleşmesini kısıtlamak zorunda kalıyor, çocuğun erken yaşta risk almasını engelliyor. Esasında çocukların yaşama katılmasını ertelemiş oluyor. Kentsel mekânların düzenlenmesinin çocuk nezdinde önemli etkileri olduğunu söylemek doğru olacaktır.

Kentsel mekânın düzenlenmesi birçok ölçeği içermektedir. Çocuğun yaşadığı mahalle, yaşadığı konut gibi fiziksel mekân nitelikleri, çocuğun bulunduğu ailenin sosyo-ekonomik yapısı, çocuğun ve ailesinin ait olduğu toplumsal ve kültürel normlar gibi, esasında yalnızca mekân düzenleme disiplinleri üzerinden değil, ekonomi, sosyoloji, çocuk gelişimi gibi birçok uzmanlık alanı dahilinde de müdahale edilmesi gereklidir. Dolayısıyla kentsel mekânları genel kabul gören ve standartlaştırılan düzenlemeler nezdinde ele almak sınırlı bir yaklaşım olacağından gelecek nesilleri oluşturacak çocuklar için fiziksel mekânda yapılacak düzenlemelerin disiplinlerarası bir yaklaşımla ele alınması beklenmelidir. Özetlemek gerekirse, çocuğun sağlıklı bir gelişim göstermesi, kendine güvenmesi, hedefler koyması, hedeflerini gerçekleştirecek denemeler yapması, mekânda keşif duygusunun kuvvetlenmesi, sorunları çözme içgüdüsünün oluşabilmesi için kent içinde ebeveyn gözetimine de gereksinim duymadan özgürce hareket edebilmesi, kısacası aktif olabilmesi zaruridir. Bu noktada hem kendi mesleğim hem de insan hayatının birçok alanını kapsayan diğer uzmanlık alanları açısından bütüncül bir bakış açısıyla gelişimin mekânı olan/olacak kentlere yaklaşılması doğru olacaktır.

Yerel yönetimler, sosyal yaşam alanlarını ve kamusal mekânları yapılandırırken, mikro/makro ölçekte planlama yaparken neleri göz önünde bulundurmalı?

GÖZDE EKŞİOĞLU ÇETİNTAHRA:
Yerel yönetimler, yasaların elverdiği ölçüde, yetkileri çerçevesinde makro yaklaşımlarla kentsel mekânları, sosyal yaşam alanlarını ve kamusal alanları düzenlemeye çalışıyor. Bu noktada kent planları üzerinden ilerlediklerini söyleyebiliriz. Ancak kent ve kentliler, soyut bir anlatımla değerlendirme yapılan ve önerilerde bulunulan kent planları üzerinden şekillenebilecek bir yapıya sahip değildir. Kendi çalışmalarımdaki deneyimim, yaşanabilir mekânların oluşturulmasında odaklanılacak ölçeğin insan ve diğer canlılar olması gerektiğini gösteriyor. Kentsel tasarım disiplininde bu durum “insan ölçeği” kavramıyla tartışılmaktadır. Esasında bu da, mikro ölçekte planlama/tasarlama eylemlerine yön veren bir kavramdır. Planlama hiyerarşisi bölge ölçeğinden başlamaktadır ve kent bütününe uzanmaktadır. Ancak yaşamın geçtiği kamusal alanlara indirgenebilecek ve modern planlama yaklaşımları dışında ele alınabilecek bir yasal çerçeve ülkemizde henüz yerleşik değildir. Bunu beklemek de çok gerçekçi olmayacaktır. Çünkü bir kentin bütününde homojen dağılım sergileyen kentliler olmasını beklemek gerçekçi değildir. Bu nedenle mikro ölçekte ve problem özelinde öneriler geliştirilmesinin daha doğru çözümler üreteceğine inanıyorum. İnsan ihtiyaçları ve algısı, mekânsal estetik ve olanaklar gibi farklı parametreler nezdinde yapılacak doğru tespitlerle, uygulanabilir düzenlemelerle insanı, canlıyı ve doğayı önceleyen bir bakış açısının, yaşanabilir kentler, mutlu eden kamusal alanlar yaratacağı, bunun da kentin gelişimine yön verecek kent kimliği ve kent kültürüyle ortak bir bakış açısı oluşturacağını düşünüyorum.

DOÇ. DR. GÖZDE EKŞİOĞLU ÇETİNTAHRA KİMDİR?

Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisansını ve doktorasını Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Kentsel Tasarım Anabilim Dalı’nda tamamladı. Birçok bilimsel projede yer aldı, proje yürütücülüğü, yarışmalarda jüri üyeliği, bilimsel dergilerde hakemlik ve alan editörlüğü yaptı. 2021 yılında Çocuk Dostu/Oynanabilir Karşıyaka Projesi kapsamında Karşıyaka Belediyesi’yle ortak bir protokol çerçevesinde eylem planı hazırlama sürecinde yürütücü olarak görev aldı. Akademik ilgi alanları, kentsel tasarım, çevre ve estetik, sağlıklı kent, yürünebilirlik, çocukların fiziksel aktivite düzeyi, çocuk dostu kent başlıklarında yoğunlaşmaktadır. Dokuz Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde akademisyen olarak çalışmalarına devam etmektedir. Tasarım eğitimi, tasarım teknikleri, temel tasarım, çevre ve estetik, sağlıklı kent ve çocuk dostu kent konularında dersler vermektedir.


Önerilen Haberler