"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Gezgör: “Aile, okul ve öğrenci arasında koordinasyon sağlanmalı”

  • 5 Eylül 2022
Uzman Psikolog Can Gezgör Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

Gelişim psikolojisi bağlamında eğitimin çocuklar ve gençler üzerindeki etkisi, fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal açıdan belirleyiciliği neden bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı?

CAN GEZGÖR:
Sosyal, fiziksel ve duygusal eğitim, çocukların ve gençlerin gelişiminin ve okuldaki başarısının ayrılmaz bir parçasıdır. Araştırmalar, bütüncül yaklaşımdan uzak, yalnızca akademik başarıyı ya da ideolojik kalıplaştırmayı temel alan politikaların, çocuğun ve gencin psikolojik gelişimini destekleyemediğini gösteriyor. Aynı zamanda biliyoruz ki, eğitimin başarısı sadece akademik başarıya değil, öğrencilerin başkalarıyla saygılı ve sorumlu bir şekilde ilişki kurma yeteneğine de bağlı.

Duygusal ve sosyal eğitimin hedeflendiği eğitim sistemlerini incelediğimizde öğrenciye zorunlu eğitim süresince, gelişim dönemleri dikkate alınarak öz farkındalık, öz yönetim, sosyal farkındalık, ilişki becerileri ve sorumlu karar verme değerlerinin kazandırıldığını görüyoruz. Bu değerlerin genel müfredata ve eğitim politikalarına dahil edilmesiyle bütüncül bir yaklaşım izleniyor.

Türkiye’de genelde “top oynanan” ders diye geçiştirilen, hatta rekabetçi okullar tarafından sınav senesindeki öğrencilerin muaf tutulduğu beden eğitimi dersini ele alalım. Bütüncül eğitim anlayışı çerçevesinde planlanan bir beden eğitim dersinde öğrenci sıra beklemeyi, grup hâlinde öğrenmeyi tecrübe edebilir, öğretmeni tarafından gösterilen hareketleri hatalar yaparak düzeltebilir, sebat ederek geliştirebilir. Aynı zamanda derste oynanan oyunlarda kurallara uymayı, hedef belirlemeyi, işbirliği yapmayı, karşısındakine anlayış göstermeyi, kaybetmeyi, kazanmayı, kısacası duygularını yönetmeyi deneyimleme şansı bulur. Grup içindeki aktivitelerde sorumluluk alabilir. Sadece akademik başarının hedeflendiği ya da yapılan reformların kâğıt üstünde kaldığı eğitim sisteminde beden eğitimi dersi külfet olarak görülüyor.

Duygusal ve sosyal öğrenmeyi hedef alan eğitim sistemlerinde öğrenci, kendi akademik kazanımlarını değerlendirebildiği gibi, karar alma süreçlerinde de aktif olarak yer alabilir. Tabii ki bu bütüncül eğitim anlayışında görev sadece okula ve öğretmenlere değil, öğrenciye, aileye ve topluma da düşüyor.

Çocukların gelişim ortamlarından biri aile, diğeri de okul. Türkiye’deki eğitim sistemi, aile, okul, çocuk ve toplum arasındaki koordinasyonu olması gereken düzeyde tutmak için yeterli mi? Okullardaki akademik ve psikolojik eğitim sizce nasıl planlanmalı?

CAN GEZGÖR: İ
lk sorunuzdan başlayacak olursak cevabım çok net: Yeterli değil. Eğitim politikalarının hedefe ulaşmasını istiyorsak, sosyal, duygusal ve akademik gelişimi ev ve okul bağlamında sürekli güçlendirmemiz gerekiyor. Bunu başarmanın yolu da sağlıklı koordinasyondan geçiyor. Pandemi döneminde görüştüğüm pek çok öğretmen, WhatsApp gruplarında velilerle karşı karşıya kaldıklarını belirtti. Öğretmenler, çevrimiçi eğitimi kolaylaştırmak amacıyla kurulan WhatsApp gruplarının kısa süre içinde amacından saptığını, öğrenci gizliliğinin, öğretmenin çalışma saatlerinin gözetilmediğini ve mecranın hesap verme/sorma alanına dönüştüğünü belirtti. Kısacası, aile, okul ve öğrenci arasında koordinasyonu sağlamak hayli zor. Çünkü okul politikalarına ait çerçeveler net çizilmiyor, çizilse de, uygulanmıyor. Uygulanamaz kurallar belirlemek, kuralsızlığı beraberinde getiriyor.

Ailenin ve okulun öğrenciden bağımsız bir hedef belirlemesinin de öğrenci açısından olumsuz etkileri var. Bu nedenle tüm paydaşların katılımıyla belirlenen hedefler ve politikalar çok kıymetli. Yakın dönemde yapılan araştırmalar, öğrencilerin ev ve okul bağlamında tutarsız beklentilerle karşılaştığında akademik başarısızlık açısından risk altında olabileceğini gösteriyor. 2011 yılında Durlak ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmanın çarpıcı sonuçları var: Sosyal ve duygusal öğrenmeye yönelik yüksek kaliteli eğitim alan, gerçekçi beklentilere sahip olan ebeveynlerden ve öğretmenlerden destek gören öğrencilerin, bu imkânlara ulaşamayan öğrencilerden daha iyi akademik performans gösterdiği, öğrenmek için daha fazla motivasyona sahip olduğu, okulla daha derin bağ kurduğu, daha iyi sınıf davranışı sergilediği, akranlarıyla gelişmiş sosyal ilişkiler kurduğu, daha az disiplin yönlendirmeleriyle karşılaştığı, daha az duygusal zorluk (sınav ve performans kaygısı, sosyalleşmede zorluk) yaşadığı tespit edildi. Aile, okul ve öğrenci arasındaki uyum yalnızca akademik gelişime değil, psikolojik gelişime de katkıda bulunuyor.

Sınavların ön planda tutulduğu, eğitimde eşitsizliğin söz konusu olduğu ülkemizde öğrencinin psikolojik gelişimi ancak bir sorun varsa konuşuluyor, tartışılıyor. Hâl böyle olunca, öğrencilerin psikolojik gelişiminin takibi için kurulan psikolojik danışmanlık ve rehberlik servisleri de hastanelerin acil servisleri gibi çalışmak zorunda kalıyor. Yüzlerce öğrenciye bir danışmanın düştüğü okullarda yalnızca acil vakalarla çalışabilen rehberlik servislerinin eğitimin önemli paydaşlarından biri olduğunu hatırlamak zorundayız. Özellikle ABD’de yapılan araştırmalar gösteriyor ki, önleyici çalışmalar öğrencinin psikolojik gelişimi açısından oldukça önemli. Zorbalık, sanal zorbalık, vücut sağlığı gibi konular hakkında rehberlik servislerinin önderliğinde yapılacak bilgilendirme çalışmalarının öğrenciler ve aileler üzerinde olumlu etkileri olduğunu biliyoruz.

Özel gereksinimli ve dezavantajlı çocukların sosyal-duygusal gelişimi, toplumsal yaşamdan soyutlanmaması için okullarda neye önem verilmeli? Bu kapsamda eğitimdeki sistematik hataların düzeltilmesi için neler yapılmalı?

CAN GEZGÖR:
Özel eğitim gereksinimli ve dezavantajlı öğrenciler için özel okullardaki ve devlet okullarındaki (oldukça sınırlı sayıdaki istisnai örnekler dışında) yaygın uygulama, bu gruptaki öğrencilerin okul çağında görünür olan problemlerine yönelik müdahaleler olarak planlanmaktadır. Yeterince işlevsel olmayan bu planlama, sıklıkla eylem kısmında amacına uygun bir şekilde ya da çoğunlukla hiçbir biçimde uygulanmamaktadır. Gerek MEB’in gerek özel okulların çoğunun dokümantasyon sistemindeki söz konusu planlamaya dair yönetmelikler ve prosedürler, dosyalarda tutulan, zaman zaman güncellemelerle tozu alınsa da, sistem içinde bir türlü uygulamaya konulmayan, okulun bütüncül işlevlerine dahil olmayan sakil unsurlar olarak kalmaktadır. Özel eğitim ihtiyacı olan öğrencinin okul yaşamının bütüncül bir bakış açısıyla düzenlemesi gerekirken, süreç genellikle akademik düzenlemelerle (sınavlarda, değerlendirmede farklılaştırma)  yürütülmektedir. Üstelik, bu süreçlerde öğrencinin psikolojik, sosyal ve duygusal ihtiyaçları göz ardı edilmektedir. Özel eğitim, “geçecek not almayı” garantileyen tedbirler olarak görülmektedir. Süreç içinde kurumların “uğraşmak istemediği” özel eğitim ihtiyaçlı öğrenciler de, öğrencilerin aileleri de, hakları olanı almak için zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Söz konusu durumlar karşısında duyarlı olan, öğrencinin yanında yer alan bazı idealist öğretmenler/eğiticimler de benzer zorlukları kendi kulvarlarında yaşamaktadır.

Örnek olaylar ve uygulamalar üzerinden detaylandırılabilecek, eğitim-öğretimde kangren olan söz konusu alan için alınabilecek bazı temel tedbirlere dair öneriler, devletin çocuk hakları temelinde alacağı önlemler aşağıdaki gibi özetlenebilir:

•    Bireyin tıbbi, bilişsel, psiko-sosyal ve ailesel risk faktörlerinin doğumdan itibaren takibi,
•    Söz konusu kontrolleri mümkün kılmak üzere riskli bölgeler, kentler ve aileler öncelikli olmak üzere ülke ölçeğinde tarama çalışmalarıyla gelişimsel takibi mümkün kılacak bir sistemin kurulması,
•    Yeterince kapsamlı bu takip sayesinde erken yaşta zorlukların tespit edilerek, ilgili konularda destekleyici politikalarla hem aileyle çocuğu hem de gerekli durumlarda aileye karşı ve/veya rağmen çocuğu koruyucuyu tedbirlerin alınması,
•    Bu noktalarda erken tanının ve müdahalenin önemi açısından okul öncesi eğitim imkânlarının niceliksel olarak iyileştirilmesinin yanı sıra eğitimcilerin ve eğitim içeriklerinin nitelikli hâle getirilmesi,
•    Gerek sosyo-ekonomik açıdan gerek özel eğitim gereksinimi açısından potansiyel risk taşıyan çocukların ailelerine ihtiyaçlarına uygun desteğin (psiko-sosyal, ekonomik, tıbbi vb.) sağlanması,
•    Sistemde sürece dahil olan paydaşların ilgili birimlerinin ve çalışanlarının (aile hekimleri, semt sağlık ocakları, okul öncesi eğitimciler, RAM çalışmaları vb.) donanımının ve yetkinliklerinin güçlendirilmesi ve denetlemesi, çalışmaların alanında uzman kişiler liderliğinde ve çok yönlü bir planlama süreciyle yapılması.

Gençler, birden fazla sorunla (gelecek kaygısı, işsizlik, barınma, güvencesizlik vb.) mücadele ediyor. Gençlerin ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılayacak eğitim politikaları hangi unsurları göz önünde tutmalı?

CAN GEZGÖR:
Gençlere ihtiyaçlarını ve beklentilerini sormamız gerekiyor. Gençler, haklarını bilmeli ve seslerini duyurmalı. Hayata etkin bir şekilde katılabilmeleri ve söz sahibi olabilmeleri için alınan kararların, yapılan uygulamaların ulusal karar alma süreçlerine resmî olarak entegre edilmesi lazım. Bu entegrasyon, okullarda ve üniversitelerde gençlere demokratik yapılar geliştirme hakkı veren yasal reformlarla, gençler ve siyasiler arasında diyalog zemini oluşturacak resmî mekanizmalar kurarak mümkün olabilir. Finlandiya’da çocuk ve genç katılımına ilişkin 2010 Avrupa Konseyi değerlendirmesinde, ülkedeki genç katılımının birçok Avrupa ülkesinden daha yüksek olmasının nedeni olarak kapsamlı mevzuat ve resmî yapıların varlığı gösteriliyor.

Devlet, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla tanınmış gençlik örgütlerinin ülke içinde ve dışında birbirleriyle verimli şekilde ağ kurmalarını sağlamak için gerekli ortamı sağlamaya çalışabilir. Anlaşma yapılan kuruluşlarda staj, organize turlar, gençlik kampları, ilçeler/bölgeler arası eğitim, kültür ve spor yarışmaları, değişim programları gibi uygulamalarla gençlerin gelişimi sağlanabilir.

Adalet, ergenlik dönemiyle birlikte sorgulanan kavramlar arasında yer alıyor. Türkiye’de eğitim sisteminin (maalesef) en önemli unsurlarından biri olan sınav sistemindeki adaletsizlik, okullar tarafından sınavda avantaj sağlaması adına şişirilen notlar, özel okullarla devlet okulları arasındaki uçurum, gençlerin adalet anlayışını derinden sarsıyor. Bu nedenle gençlerle ilgili çalışmalar yaparken elimizde doğru verinin olması gerekiyor. Gençlere dair projelerin izleme ve veri çalışmalarındaki eksiklikler, projelerin ne kadar yararlı ya da hangi derecede geliştirilebilir olduğu bilgisini bize veremiyor.

Çocuklar ve gençler için eğitim hizmetlerini, politikaları planlarken yerel yönetimlerin alması gereken inisiyatifler sizce nelerdir?

CAN GEZGÖR
: Çocuklar ve gençler, yaşları ve deneyimleri açısından etkin birer vatandaş olarak görülmüyor. Bu yüzden onların seslerini duymak hayli zor. Okullarında ve mahallelerinde ne olup bittiğini en iyi deneyimleyenlerin sesi, yaşlarından ötürü duyulmuyor. Bu nedenle ilk adım çocukların katılım haklarını gözetmek olmalı. Çocuğun katılım hakkı, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 12. maddesinde açıkça ifade ediliyor: (Madde 12 – Her çocuk, kendisini ilgilendiren herhangi bir konu ya da işlem sırasında görüşlerini serbestçe ifade etme, görüşlerinin dikkate alınmasını isteme ve katılma hakkına sahiptir.)

BM Çocuk Hakları Komitesi, çocuğun katılım hakkının özellikle genel politikaların belirlenmesinde, aile ortamında, çevrenin korunmasında, sürdürülebilir kalkınmada, medyada ve okul ortamında teşvik edilmesi gerektiğini belirtiyor.

Bir dönem yerel yönetimler tarafından desteklenen çocuk meclisleri, çocukların demokrasi kavramını deneyimlediği, seslerini duyurabildiği bir alan olma açısından önemli. Beylikdüzü Belediyesi’nin Yakuplu Mahallesi Oyun Sokakları Projesi, çocuklara trafiksiz bir sokakta oyun oynama alanı yaratmasıyla yerel yönetimlere örnek olacak bir çalışmaydı. Kadıköy Belediyesi’nin dijital platformu Anlat Kadıköy Çocuk Projesi de çocukların yerel yönetime seslerini duyurması açısından yenilikçi ve örnek bir çalışma olarak gösterilebilir.

Çocuğun sesinin duyulduğu, katılım hakkının gözetildiği ve üstün yararının ön planda tutulduğu çalışmaların devamlılığının sağlanabilmesi için buradan toplanan verilerin, ürünlerin, fikirlerin işlenmesi ve değerlendirilmesi de yerel yönetimlerin görevleri arasında yer alıyor. Çocuk meclislerinde çıkan kararların ya da düzenlenen atölyelerin ürünlerinin değerli görülmesi, bu konunun üzerinde durulması gerekiyor.

CAN GEZGÖR KİMDİR?

İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde “Gelişim Psikolojisi” alanında yüksek lisans derecesini aldı. 2004 yılından bu yana birçok araştırma ve proje kapsamında çocuklarla, ergenlerle çalıştı. Çocuk hakları, çocuk haklarının medyada yer bulması, demokrasi ve çocuk, medya okuryazarlığı, çocuklarda ve ergenlerde kaygı, okulda çocuğun ve çocuk haklarının korunması, okula uyum, bağımlılık ve sınav kaygısı konuları hakkında araştırmaları vardır. On üç yıl boyunca İstanbul’da çeşitli okulların rehberlik servislerine danışmanlık yaptı. 2020 yılından bu yana kendi ofisinde eğitim/gelişim psikolojisinin yanı sıra bağımlılık konusunda danışmanlık yapıyor.


Önerilen Haberler