"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Yıldız: “Yerel yönetimler öğrencilerle iletişim kurmalı”

  • 5 Eylül 2022
Eğitim-Sen 5 Nolu Şube Sekreteri Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. A. Nevin Yıldız Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Genel itibarıyla Türkiye’de eğitim sisteminin pratik ve yapısal sorunları, özellikle yükseköğretimdeki eğitimin niteliğine ilişkin sıkıntılar, yöntem, içerik ve strateji açısından yapılan hatalar nelerdir?

A.    NEVİN YILDIZ:
Bu soruyu yanıtlamaya TÜİK, İstatistiklerle Gençlik Araştırması (2021) raporunda yer alan bir veriyle başlamak istiyorum Bu araştırmaya göre, Türkiye nüfusunun %15.3’nü gençler oluşturuyor. Peki bu ne anlama geliyor? Gençlerin eğitim olanakları başta olmak üzere iyi bir yaşam için koşulları sağlayacak alanlara millî gelirden en fazla payın ayrılması gerektiği anlamına geliyor. Buna beslenme ve sosyalleşme gibi iki ayrı alan da dahil. Oysa Eğitim-Sen raporuna göre, eğitime ayrılan bütçede yükseliş değil, düşüş var. Mesela 2021 yılında 146 milyar 920 milyon TL olarak belirlenen MEB bütçesi, 2022 yılı için 189 milyar 11 milyon TL’ye yükselmiştir. MEB bütçesinin her yıl olduğu gibi arttığı görülse de, merkezî yönetim bütçesine oranı 2021’de %10.69, 2022’de %10.79 olmuştur. MEB bütçesinin 2022 yılı millî gelire oranında 2021’e göre azalma olduğu görülmektedir. Bu veriler oldukça önemli, zira genç nüfusun adil ve eşit eğitim-öğretim olanağına sahip olması için gerekli koşulların oluşturulmadığını ortaya koyuyor. Hâlbuki bir sosyal devletin her şeyden önce tüm yurttaşlarına eşit kalitede eğitim vermesi, bu eğitimin hem nitelikli hem de ücretsiz olması gerekmektedir. Mesela Avrupa’da kendini sosyal devlet olarak tanımlayan birçok ülkede eğitimde özelleşme oranının çok düşük olduğuna şahit oluyoruz. Bununla birlikte üniversite de dahil olmak üzere eğitim-öğretim hayatını sürdüren her çocuğa ve gence devletin sosyal yardımda bulunduğu da bir gerçek. Şimdi gelelim yükseköğretime… Son yıllarda üniversite sayılarındaki artışı siz de gözlemlemiş olmalısınız. Üniversite sayıları arttıkça, gençlerin okullaşma oranı artıyor, ama eğitimin kalitesi ve gençlerin mezuniyet sonrası ne iş yapacağı pek sorulmuyor. Bu nedenle ben, okullaşan değil, “oyalanan” genç sayısı artıyor diyorum. Açılan üniversitelerdeki öğretim elemanı kadrosundan tutun, eğitim-öğretimi sağlayacak yapıların ve olanakların ya hiç olmaması ya da kısıtlı olması, barınma sorunu, gençlerin sosyalleşmesini mümkün kılacak bir kampüs yapısının -ki bazılarında zaten kampüs de yok- oluşturulmaması gibi birçok sorun var. Maddi yetersizlik de söz konusu. Bir üniversite öğrencisinin barınma, beslenme ve yol parası gibi temel ihtiyaçları bile asgari ücretin üstünde. Bu yüzden çoğu öğrenci üniversite eğitimini yarıda kesip çalışmaya başlıyor veya ailesinin yanına dönüyor. Türkiye  Aile Yapısı  Araştırması’nın  2021  sonuçlarına  göre,  15-24 yaş grubundaki gençler eğitime (üniversite dahil)  devam etmek istese de, eğitimini yarıda bırakan gençlerin oranı %7.6’dır. Genç  erkeklerde  bu  oran  %8  iken,  genç  kadınlarda  %7.1  olarak  gerçekleşmiştir.  Eğitimini yarıda bırakma nedenleri arasında ilk sırayı %48.1’lik oranla ekonomik nedenler alıyor. Bunu %23.6’yla eğitimdeki  başarısızlık, %10.8’le  ailenin  izin  vermemesi  takip  ediyor.  Bu veriler aslında çok şey anlatıyor.

Üniversite öğrencileri birden fazla sorun alanıyla karşı karşıya bırakıldı. Geleceksizlik, güvencesizlik ve umutsuzluk bu sorun alanını daha da genişletti. Üniversite öğrencilerinin yaşadığı akademik, psikolojik, sosyal, kültürel, ekonomik ve yaşamsal sorunları ortadan kaldırmak için eğitim politikalarının içeriği nasıl yapılandırılmalı?

A.    NEVİN YILDI
Z: Evet, çok haklısınız, üniversite öğrencisi kafasında binbir sorunla geliyor. Her şeyden önce geçim kaygısı, kendi emeğini ve ailesinin verdiği emeği karşılayacak bir kazanç elde edememe korkusu. Zira üniversite mezunu çocukların çoğu bırakın kendi mezun oldukları alanda iş bulmayı, eğitimlerinin çok altında konumlarda ve koşullarda çalışmak zorunda kalıyor. Hiçbir koşulda iş bulamayanlar da var. En azından bizim alanımızda durum bu, sektör daraldı, çalışacak kurum sayısı, bu kurumların gazeteci çalıştırma oranı azaldı. Çünkü her sektörde olduğu gibi, belki de en fazla habercilikte havuz medya sistemiyle az muhabirle çok iş yapılmaya alışıldı. Aynı sorun birçok sektörde var, özellikle pandemiyle birlikte neoliberalizmin esnek çalışma saatleri adı altında bize sunduğu sömürü düzeni hem yaygınlaştı hem de norm olmaya başladı. Mesela ben, yeni bir sınıfa girdiğimde sorarım: Bu fakülteyi niye tercih ettiniz ve ne olmayı planlıyorsunuz? Bu soruya verilen yanıt sayısı yıllar içinde o kadar düştü ki, anlatamam. Öğrencilerin çoğu üniversiteleri işlevsiz bulmaya başladı, “Okuyoruz ama…” diye sonlandırılmayan cümlelerin sayısı hızla arttı. İkincisi, hayal kurmayı ve umut etmeyi tümüyle bir tarafa bırakmışlar, bence en büyük sorunumuz bu: “Zaten olmaz, zaten beni kayıran yok, iş bulamam, aaa hocam kim bize iş imkânı sağlayacak…” Sanırım en ürkütücü olan, gençlerin sosyal adalete ve eşitliğe, hâliyle geleceğe inançlarının kalmaması.

Sürdürülebilir sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınma için akademik eğitimin kapsamı ve kalitesi sizce yeterli mi? Gençler işsizlik, barınma, mesleki gelecek endişesi, maddi yetersizlik gibi önemli sorunlarla mücadele ederken akademik eğitime odaklanabiliyor mu?

A.    NEVİN YILDIZ:
Bu soruyu iki başlıkta yanıtlamak istiyorum. İlk başlık, akademik eğitimin kapsamı ve kalitesi. Aslında üniversite de dahil, hayatımızı düzenleyen kurumların neredeyse tamamının hızla işlevselliğini yitirdiği kanaatindeyim. Üstelik, üniversitelerin değer ve işlev kaybının sorunu daha da derinleştirdiğini görüyorum. Akademik eğitim ve üretim piyasa koşullarına uygun hâle getirilmeye çalışılırken, entelektüel derinlik ve toplum için bilgi üretme kapasitesi daraltılıyor. Mesela işyerinde öğrenim veya çıraklık gibi çeşitli uygulamalarla üniversite ya da lise öğrencileri ucuz emeğe dönüştürülüyor ya da üniversitelerde kurulan kalite komisyonlarıyla fakülteler şirketleştirilmeye çalışılıyor. Üniversiteler, piyasa mantığıyla hazırlanan kriterlere uydurulmaya çalışılırken akademik eğitimin kalitesi, niteliği ya da öğrencilerin barınma, ulaşım ve beslenme gibi alanlarda ortaya çıkan olanaksızlıkları üzerine kafa yorulmuyor, söz söylenmiyor.

Böylece sorunuzun ikinci kısmına vereceğim yanıta da geçmiş bulunuyoruz. Türkiye’deki birçok üniversite, daha önce de belirttiğim üzere, barınma, ulaşım ve beslenme olanakları açısından yetersiz. Derslikler, bu dersliklerin eğitim-öğretim teknik olanakları yetersiz. Çok sayıda üniversitenin olması, bunların hem akademik hem yapısal açıdan hem de teknik olanaklar açısından yeterli olması anlamına gelmiyor. Bir diğer önemli konu da, sosyalleşme olanakları ve kültürel faaliyetler. Pandeminin de etkisiyle üniversitelerdeki kültürel faaliyetler, festivaller bıçak gibi kesildi. Dahası, öğrencilerin sosyalleşip kültürel faaliyetlerde bulunduğu topluluklar çeşitli nedenlerle hayli azaldı ve daraldı. Üniversite okumak sadece dersliğe girip ders dinlemek değil. Öğrencilik, akranlarla sosyalleşmek, farklı deneyimler edinmek ve kendini geliştirmek aynı zamanda. Bu nedenle üniversiteler hem kültürel hem de siyasal açıdan karşılaşma alanıdır. Bu alanı özgürlükçü bir zihniyetle açmıyorsanız, orası üniversite değildir. Türkiye’deki üniversiteler büyük ölçüde bu vasıflarını yitirdi.

Yerel yönetimler yetkileri doğrultusunda eğitim politikalarında ve hizmetlerinde sizce nasıl bir rol üstlenmeli? Gençlerin yaşadığı sorunlara ilişkin çözüm önerileri neler olmalı?  

A.    NEVİN YILDIZ
: Yerel yönetimlere fazlasıyla iş düşüyor. Yerel yönetimler, üniversitelerle sürekli temas hâlinde olmalı. Farklı toplulukların inisiyatifine terk edilen barınma sorununun çözümü için aktif rol almalı, üniversitelere ulaşımı kolaylaştıracak olanakları sağlamalı. Örneğin, Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’ne ulaşım çok zor. Rinkler ve otobüsler yetersiz. Bir önceki yerel yönetim döneminde ulaşım neredeyse imkânsızdı, öğrenciler defalarca eylem yaptı. Şu andaki yerel yönetim bu sorunu çözmek için önemli adımlar attı, fakat daha fazlasına ihtiyaç var. Yerel yönetimlerin üniversitelerle işbirliği içinde sanatsal ve kültürel faaliyetler yapması gerektiği kanaatindeyim. Nihayetinde bir yerin çağdaş bir kente dönüşmesinde üniversitelerin payı çok fazla. Özetle, yerel yönetimler ve üniversiteler birbirleriyle iletişim kurmalı, ama bu iletişim üniversite yönetimden ziyade öğrencilerle olmalı.

Doç. Dr. A. NEVİN YILDIZ KİMDİR?


Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Ankara, Selçuk ve Hacettepe Üniversiteleri’nde akademisyenlik yaptı. Uppsala Üniversitesi Hugo Valentin Göç ve Azınlık Araştırmaları Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. “Kadın Cinselliğinin Söylemsel İnşası ve Namus Cinayetleri: Şanlıurfa Örneği” başlıklı doktora tezi, “Namusun Halleri” adıyla yayımlandı. “Yamuk Hakikat” ve “Bir Ahir Zaman Babil’i Urfa” adlı iki kitap derledi. Medya, insan hakları, toplumsal cinsiyet konularında kitap bölümleri ve makaleleri vardır. Hâlen Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesidir.


Önerilen Haberler