"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Ayşe Köse Badur: “Yerele özgü politikalar, insani gelişmenin belirleyicisidir”

  • 15 Ocak 2023
Kentleşme ve Yerel Yönetişim Koordinatörü İstanbul Politikalar Merkezi Dr. Ayşe Köse Badur Belediye Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu.

İstanbul Politikalar Merkezi, İktisadi Kalkınma Vakfı ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı işbirliğiyle yapılan, küresel sorunların yerel işbirlikleriyle nasıl aşılacağına dair araştırmanın sonuçlarını geçtiğimiz günlerde kamuoyuyla paylaştınız. İnsani gelişme ve yerel kalkınma çerçevesinde kentlerdeki küresel krizleri çözmek için neler yapılmalı?

 

AYŞE KÖSE BADUR: “Küresel Sorunları Yerel İşbirlikleriyle Aşmak: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Örneği” projesi,İstanbul Politikalar Merkezi, İktisadi Kalkınma Vakfı ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı işbirliğiyle, CATS Network’ün desteğiyle 2022 yılında yapıldı. Projenin temel çerçevesi, iklim değişikliği merkez olmak üzere kırılgan grupları da kapsayacak biçimde kentler arasında işbirliklerinin ne derece mümkün olabileceği ve kentlere neler kazandırabileceği üzerinedir. 

 

Proje kapsamında örnek kent olarak Türkiye’den İstanbul ve Almanya’dan Berlin seçilmiştir. Mülakatları da içeren araştırma süreci boyunca üç rapor yayımlanmıştır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kapsayan, iklim değişikliğine, iklim değişikliğinden etkilenen, etkilenecek olan kırılgan gruplara yer veren ilk rapor, Temmuz 2022’de yayımlandı. İstanbul, iklim değişikliği bakımından Avrupa’daki en kırılgan 15 kıyı kenti arasındadır. Türkiye’nin sera gazı oranının yaklaşık %10’u İstanbul’a aittir. Bu raporda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iklim değişikliği alanındaki çalışmalarını mercek altına aldık. Niteliksel araştırma metodu uyguladık, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve belediyeyle işbirliği içinde olan farklı paydaşlarla mülakatlar yaptık. Projede, iklim değişikliği eylem planına ve diğer önemli raporlara da odaklanıldı. 

 

Projenin ikinci araştırma raporu, projenin Almanya bağlantısı nedeniyle, bir Alman kentine odaklandı. “Acaba Almanya’da iklim değişikliği konusundaki çalışmalar hangi alanlarda yoğunlaşıyor, iyi örnekler nelerdir?” gibi sorularla yola çıktık. Buradaki temel motivasyon, kentlerin kendi kapasitelerini işbirlikleri sayesinde artırabilmesidir. Çalışma ve raporlarını incelemek için farklı sosyo-ekonomik sınıftan insanların yaşamak istediği Berlin’i seçtik. Eylül ayında ikinci rapor yayımlandı. 

 

Üçüncü ve son raporda ise, yerel yönetimlerin ve özelde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iklim değişikliği gibi önemli bir alanda uluslararası standartlar ve AB standartları kapsamında neler yapabileceğini, yapması gerektiğini, yapılması gereken işleri bir işbirliği çerçevesinde yürütme ihtimalinin olup olmadığını anlamaya çalıştık. Bu son araştırma raporu da Kasım 2022’de yayımlandı. 

 

(Tüm raporlara şu sayfadan erişilebilir: https://ipc.sabanciuniv.edu/tr/yayinlar)

 

Projenin ana çerçevesi, dünyada insanların yarısından fazlasının yaşadığı kentlerin iklim değişikliği gibi küresel bir krize yerelde nasıl cevap vereceği, farklı ülkelerdeki deneyimlerin, iyi örneklerin nasıl bir rol model olabileceği ve bu örneklerden yola çıkarak kentler arasında işbirlikleri kurulup kurulamayacağı sorularıydı. Bu soru önemli. Çünkü dünyadaki nüfusun yoğun olarak yaşadığı kentler, kentlerdeki sürdürülebilir yaşam kalitesi ve kentli bireyin iyi olma hâli en önemli konumuz oldu. Diğer yandan, pandemi gibi küresel sorunlar bize, kentte yaşayanlara en yakın kurumun yerel yönetimler, belediyeler olduğunu gösterdi. Bu nedenle yerel yönetimlerin özerk biçimde geliştirip uygulayabileceği kapsayıcı politikaların özellikle olağanüstü zamanlarda ne kadar önemli olduğunu anladık. Kentler arasında farklı konu ve düzeylerde yapılan işbirlikleri, kentlerin kapasitesini artıracaktır. Bazı konularda know-how alışverişi, kimi başlıklarda finansal işbirlikleri ya da iyi uygulamaların paylaşılması, kentlerin daha kısa sürede sorunların üstesinden gelmesinin, direncini artırabilmesinin yollarından biridir. Türkiye’de belediyeler, bu proje kapsamında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, pek çok alandaki sorunlara yetkin insan kaynağıyla pratik ancak sürdürülebilir çözümler bulmaya çalışıyor, bunların paylaşılması da önemlidir. “Askıda Fatura” uygulaması, bu çözümlerden biridir. İstanbul’da know-how alışverişine ve finansal işbirliğine açık konular var. Örneğin, su yönetimi ya da karbon sıfır hedefi, finansal açıdan oldukça iddialıdır. Bu nedenle finansal işbirlikleri oldukça önemlidir. Diğer yandan, İstanbul’da her beş kişiden birinin tercih ettiği hafif-raylı sistem ve elektrikli şehir içi deniz ulaşımı yine aynı derecede önemlidir. Merkezden bütçesi kesilen İstanbul için finansal destek son derece mühimdir. 

 

Gündemin ön sıralarında yer almayan ancak yakın bir zaman sonra öne çıkacak başlıklar da var. Yerel yönetimler bu konulara eğilmeli. En önemli konulardan biri, kentsel ısı adalarıdır. Avrupa’nın bir süredir mağdur olduğu bu durum, sıcaklıkların atmasına ilaveten çarpık kentleşme nedeniyle hissedilen ısının daha da artması nedeniyle oluşmaktadır. Kırılgan gruplardan yoksulları, yaşlıları, kronik hastalığı olanları özellikle etkileyecek bu süreç, İstanbul için de sorun olacaktır. Oysa bunun gibi sorunlar, vatandaş ve sağlık çalışanları temelli iletişimle çözülebilir. Yeni sorumluluk alanlarının tespit edilmesi ve bundan kaçınılmaması gerekmektedir. 

 

Araştırma raporlarının da altını çizdiği üzere Türkiye’de merkezî ve yerel yönetim arasındaki kutuplaşma ve yetki çatışması, en önemli sorun alanlarından biridir. Burada, Ankara, belediye meclisi ve başkanlık arasındaki sürecin, eylem planlarının hayata geçirilmesinden yeni işbirliklerinin kurulmasına dek pek çok konuda etkili olduğunu söylememiz gerekiyor. İklim değişikliğinden toplumsal cinsiyete, su yönetiminden göçmenlere kadar birçok ayrıntılı ve kapsamlı konunun önündeki en önemli engel, yerel ve merkez arasındaki kutuplaşmadır. Bu sebeple öncelikle bu sorunun çözülmesi gerekmektedir.

 

Elbette yerel yönetimlerin önünde de aşılması gereken pek çok sorun bulunmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse, araştırma raporlarında en önemli handikaplardan birinin data/veri sorunu olduğunun altı çizilmiştir. Türkiye’de verilerin düzenli ve şeffaf biçimde toplanmaması ya da yayınlanmaması, İstanbul gibi büyük ve kalabalık bir kentin yönetiminde en önemli sorunlardan biri. Bu sorun, şimdiki yönetimden önce başladı. Data odaklı çalışmaların (mekânsallaştırma gibi) hayata geçirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla data toplama, işleme gibi çalışmaların merkezde olduğu projelere ihtiyaç vardır.

 

Yerelin ihtiyaçlarını tespit eden, bu ihtiyaçları yerele özgü politikalarla karşılamayı amaçlayan uygulamalarda insani gelişme ve kalkınma vizyonu nasıl ele alınmalı?

 

AYŞE KÖSE BADUR: Yerel yönetimlerde en önemli eğilim, küresel standartlara ve yaklaşıma dayanan, yere özgü politikalar geliştirmektir. Bursa ile Diyarbakır’ın ya da İzmir ile Erzurum’un, Çorum’un ihtiyaçları aynı değildir. Ancak kent hakkı dediğimiz haklar, katılımcılık ve kapsayıcılık ilkeleri, Türkiye tarafından da kabul edilmektedir. Bu prensipleri temel alan, yere özgü politikalar geliştirilmelidir. Bu şekilde belirttiğimizde, Türkiye hiç yol almamış gibi algılanıyor. Oysa 1980’lerden ve 1990’lardan bugüne dek HABITAT gibi uluslararası toplantılar, afetler, çevre meseleleri konusunda Türkiye’nin farklı kentlerinde güçlü bir sivil toplum hareketi oluştu. Hatta bu hareketin, merkezin sert müdahaleleriyle karşı karşıya kaldığını ve kayıplar verdiğini biliyoruz. Bu pratiği ve tecrübeyi canlı tutmak, hafızadan silmemek gerekiyor. 

 

Kısacası, Türkiye, yerel yönetimler alanında yasal mevzuatta merkezî hükümetten bağımsız olmamakla birlikte (ki bu durum 2018 başkanlık sürecinin ardından daha da belirginleşmiştir) küresel standartlara uygun yere özgü politikalar geliştirme konusunda bürokratik, akademik, fiilî bilgi ve tecrübeye sahiptir. 

 

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), 2022 insani gelişme endeksi raporunda, iki yıldır küresel çapta gerileme olduğunu açıkladı. Rapor, toplumların belirsizliklere hazırlıklı olması için sigorta odaklı politikaların uygulanmasını ve küresel dayanışmayı tavsiye ediyor. Bu durumu Türkiye açısından değerlendirirsek, özellikle yerel düzeyde belirsizliklerle mücadele etmek için insani gelişme odaklı çalışmalar hangi kapsamda olmalı?

 

AYŞE KÖSE BADUR: Bu verilerde COVID-19 pandemisinin de olumsuz etkisi vardır. Salgın, 2020 yılının Mart ayından beri özellikle gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerdeki nüfusu, çocuk yaşta evliliklerden beslenmeye kadar pek çok alanı olumsuz etkilemiştir. Türkiye de salgının ardından enflasyon sürecine hızlı bir giriş yapmıştır. Bu durum da insani gelişme açısından son derece önemlidir. Diğer yandan, neoliberal politikalar, kentsel dönüşüm başta olmak üzere kentler üzerinde bir kara bulut misali dolaşmaya devam etmektedir. Kent yoksulluğunun hızla arttığına şahit oluyoruz. Ne yazık ki, şeffaf bir veri akışı söz konusu değil. Ancak Birleşmiş Milletler’in ve diğer uluslararası kurumların kırılgan grup olarak kabul ettiği toplumsal kesimler başta olmak üzere her toplumsal kesim için beslenme, barınma, insan onuruna yakışır iş (hatta temel gelir desteği), eğitim ve öğretim odaklı kapsayıcı politikalar geliştirmek gerekir. Yerel yönetimlerin yetki ve bütçeleri kısıtlı, ancak sonuçta hayat da yerelde akıyor. Bu nedenle yerel yönetimler, içten, samimi ve güven esasına dayalı bir anlayışla, vatandaşlarla beraber ve onlar için politikalar geliştirmeli. Siyasi partilerin de bu işi ciddiye alması gerekiyor. Sadece sizin partinize yakın insanları ziyaret ederek, mahalle bazlı çalışmalara odaklanarak sonuç almak imkânsız. Özellikle siyasetin bu kadar kutuplaştığı bir ülkede. Oysa kent ve kent hayatı anonimdir. Mahalle önemli olabilir, ama kentin ruhu anonimdir. Kent, kasaba değildir. Birbirini tanımayan insanların, ortak sorunlara, ortak ilkeler bağlamında yaklaşması önemlidir. Bu gibi yaklaşımların benimsenmesi, insani gelişme odaklı, kente özgü politikaların ortaya konmasına yardımcı olacaktır. 

 

İnsani Gelişme Vakfı, “İnsani Gelişme ve Sürdürülebilir Kalkınma: Yerel Yönetimler 2021” ilçeler raporunu Aralık 2022’de yayımladı. Yerel yönetimler gerek ana endeksteki gerek alt endekslerdeki hedeflere ulaşmak amacıyla neler yapmalı?

 

AYŞE KÖSE BADUR: İnsani Gelişme Vakfı’nın Aralık 2022’de yayımladığı “İnsani Gelişme ve Sürdürülebilir Kalkınma: Yerel Yönetimler 2021” raporu, yerel yönetimler alanında çalışanlara, somut veri ve göstergelerle kıymetli bir katkı sunmaktadır. Bu çalışma, 30 büyükşehirin ve 51 ilçesinin insani gelişme bakımından portresini sunmaktadır. Ayrıca hem BM hem de UCLG-MEWA tarafından belirlenen küresel kriterleri temel almaktadır. Raporda, eşitsizliklerin azaltılmasından, güvenli şehirden, insana yakışır iş ve ekonomik büyümeden, nitelikli eğitimden, sağlıklı ve kaliteli yaşamdan, sanayiden, yenilikçilik ve altyapıdan, sürdürülebilir çevre ve enerjiden, sürdürülebilir şehirler ve topluluklardan, toplumsal cinsiyet eşitliğinden ne anlamamız gerektiği net biçimde anlatılmıştır. Büyükşehir belediyeleri ve ilçelerin karneleri de oldukça çarpıcıdır. Şunu söylemek mümkündür: Bu çalışma gerek yere özgü politikaları gerek Türkiye vizyonu oluşturmak için önemlidir. 15 belediye, endeksteki ortalamanın altında kalmıştır. Son derece önemli olan insana yakışır iş ve ekonomik büyüme kriteri, en düşük kriter olmuştur. Oysa bu alan, eşitsizlikleri, toplumsal cinsiyeti, sürdürülebilirliği de kesen önemli bir alandır. Sürdürülebilir çevre konusu da iklim değişikliğinin etkilerinin görülmeye başladığı bu dönemde yerelin dirençliliğinin oldukça az olduğuna işaret etmektedir. Bu çalışmanın önemli sonuçlarından birisi de, farklı bölgelerdeki büyükşehirler arasındaki farkları bir kez daha gözler önüne sermesidir. Bu gibi çalışmalar, sağlıklı veri konusunda sorun yaşadığımız bu dönemde politika yapıcılar, bilim insanları ve sivil toplum için son derece önemlidir. 

 

DR. AYŞE KÖSE BADUR

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nden aldı. Doktora çalışmasını geç Osmanlı ve erken cumhuriyet dönemleri konusunda tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisidir. Yayımlanmış kitap çalışmaları arasında Prof. Dr. Çağlar Keyder, Prof. Dr. E. Fuat Keyman, Dr. Fırat Genç’le birlikte hazırladığı “Kentlerin Türkiyesi: İmkânlar, Sınırlar ve Çatışmalar” (2020, İletişim Yayınları), Prof. Dr. E. Fuat Keyman’la birlikte hazırladığı “Kürt Sorunu Yerel Dinamikler ve Çatışma Çözümü” (Ayrıntı Yayınları, 2019) ve kendisinin hazırladığı “68’in Kadınları” (2010, Doğan Kitap) yer almaktadır. Aynı zamanda Açık Radyo programcısıdır. 



Önerilen Haberler