"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

OTORİTER YÖNETİMİN DAYANAĞI: SİYASALLAŞAN YARGI

Seyit Torun

CHP CHP Parti Meclisi Üyesi | Ordu Milletvekili

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yasama, yürütme ve yargı organlarının tek merkezde toplandığı, güçler ayrılığı ilkesinin ortadan kaldırıldığı antidemokratik bir sistemi ülkemize dayatmıştır. Bu sürede daha da siyasallaşan yargı mekanizmaları, otoriter yönetim anlayışının tahakküm edilmesine yönelik destek unsuru hâline getirilmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yasama, yürütme ve yargı organlarının tek merkezde toplandığı, güçler ayrılığı ilkesinin ortadan kaldırıldığı antidemokratik bir sistemi ülkemize dayatmıştır. Bu sürede daha da siyasallaşan yargı mekanizmaları, otoriter yönetim anlayışının tahakküm edilmesine yönelik destek unsuru hâline getirilmiştir.

Bu sorunlu yönetim sisteminin demokrasiye ve hukuka aykırı sonuçlarını her alanda görmek mümkündür. Örneğin, halkın oylarıyla seçilen milletvekillerinin yasama dokunulmazlığının, yürütmenin kararı, yargı ve yasama organlarının desteğiyle ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir süreç de ülkemize dayatılmaktadır.

Yargı tarafından hazırlanan, milletvekillerinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına yönelik fezlekeler Adalet Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı’na gönderildikten sonra TBMM’ye iletilmektedir. Bu kapsamda TBMM’de karara bağlanmayı bekleyen iki bine yakın dokunulmazlık fezlekesi bulunmaktadır. Ancak bu iki bine yakın dosya arasından iki dosya cımbızla çekilerek komisyon gündemine getirilmiştir.

CHP Mersin milletvekili Ali Mahir Başarır ve İYİ Parti Kocaeli milletvekili Lütfü Türkkan’ın fezlekeleri geçen hafta yasama organı tarafından ilgili komisyona gönderilerek görüşülmüştür. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve yetkililerinin hedef gösterdiği iki milletvekili hakkında demokrasiye aykırı bir sürecin işletilmesi şüphesiz ülkemize dayatılan otoriter yönetim anlayışının bir ürünüdür. İktidarın antidemokratik anlayıştan medet ummasının göstergesi olan bu kararlar toplum vicdanında kabul görmeyecektir.

Yargı organının, iktidarın siyasi çıkarlarına hizmet etmesi amacıyla kullanılmasının bir örneğini daha geçen hafta yaşadık. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında hukuksuz bir davayla daha karşılaştık. “Oyları çaldılar,” diyerek 31 Mart 2019’daki İstanbul seçimini iptal ettiler, yetmedi. “Sandıklarda 700 FETÖ’cü var,” dediler, ispat edemediler, yetmedi. Ordu Havalimanı’nda kumpas kurdular, dava açtılar, yetmedi. “Topal ördek olacaklar,” deyip, her türlü engeli çıkardılar, yetmedi. “Elini arkadan bağladın,” diye soruşturma açtılar, yetmedi. “Ahmak davası” açtılar, ceza verdiler, yetmedi. Terör soruşturması açtılar, yetmedi. “Fatih Sultan Mehmet’in tablosunu aldın,” diye inceleme başlattılar, yetmedi. Hiçbir şey bulamayınca eski defterleri karıştırmaya başladılar.

Ekrem İmamoğlu hakkında bu kez de sekiz yıl önce Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğu dönemdeki bir ihale üzerinden İçişleri Bakanlığı’nın şikâyeti üzerine dava açtırdılar. Bu dosya yıllar önce müfettişler tarafından incelenmiş, Danıştay da dosyada sorun görmemiş. İhale işlemlerinde İmamoğlu’nun imzası dahi bulunmuyor. İki yıldır savcılıkta bekleyen dosya için ne hikmetse şimdi düğmeye basıyorlar. Bu dosyayı hazırlayan müfettiş de şu anda terör soruşturmasını yöneten ve geçmişte İmamoğlu hakkında 28 soruşturma açan malum müfettiş. Hukuki açıdan hiçbir tutar yanı olmayan soruşturma ve davalarla bizi sindirmeye çalışıyorlar. Ancak bir kez daha söylüyoruz: Bu hukuksuzların hiçbiri bizi yolumuzdan çeviremeyecek.


Önerilen Haberler