"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Yaşar Seyman: “Sanattan yoksun kalan toplumların geleceği yoktur”

  • 30 Ekim 2023
CHP PM Üyesi, Yazar Yaşar Seyman Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Ulusal ve yerel kalkınmanın önemli bileşenleri arasında yer alan kültür-sanat politikalarının çoğulcu olması ve sosyal bütünleşmeyi sağlaması için neler yapılmalı? Türkiye’de kültürel ve sanatsal faaliyetlere sizce yeterince önem veriliyor mu?

YAŞAR SEYMAN:
Sorunuzun ikinci kısmından başlayarak yanıt vereyim. Hayır, Türkiye’de kültür-sanat çalışmalarına yeterince önem verilmiyor. Ekonomide yaşanan en küçük krizde bile kamu yönetiminin “tasarruf” adı altında ilk vazgeçtiği alan, kültür-sanat oluyor. Oysaki kültür-sanat, insan zihninin gıdasıdır. Kültür ve sanattan mahrum bir toplumun geleceği yoktur. Cahilliğiyle övünen, ufku dar yöneticilerin akıldan yoksun icraatlarının, ülkeyi ekonomiden siyasete her alanda uçuruma sürüklemesi işten bile değildir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Kültür-sanat, toplumun tek tipleşmesini engeller. Toplumun tek tipleşmesi, farklılıkların yok olmasına neden olur. Nerede sanat varsa, orada gelişme vardır.

Şimdi sorunuzun ilk bölümüne yanıt verebilirim. Farklılık, zenginliktir, mutlaka korunması, geliştirilmesi ve sürdürülmesi gereken bir zenginlik. Farklılığın en belirgin biçimde sirayet ettiği alan ise, kültür ve sanattır. Kültür-sanat alanındaki zenginlik, toplumsal hoşgörünün, dayanışmanın da artmasına yol açar. İnsan zihni beslendikçe, hakikat daha net görünür.

Hakikati görebilmek için ufkumuzun açık olması, ufkumuzun açık olması için de kültür ve sanatın sonsuz denizinde yüzebilmemiz gerekir. Bunun için merkezî yönetimin ve yerel yönetimlerin bütçelerinde kültür ve sanata yeterli oranda pay ayrılması gerekiyor. İlkokullardan başlayarak, eğitimin her aşamasında kültür-sanat dersleri olmalı. Yurttaşlar, sanatçılar kültür-sanat etkinliklerine teşvik edilmeli. Ressamları, heykeltıraşları, şairleri, yazarları, velhasıl tüm sanatçıları teşvik edeceksiniz ki, onlar da eserleriyle toplumun aklını beslesin. Demokrasi, ancak aklı beslenmiş toplumda gelişir. O hâlde denilebilir ki, demokrasinin güvencesi sanattır, çoğulcu bir toplum için sanatı teşvik etmek gerekir.

Krizleri, belirsizlikleri, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve sosyal eşitliği dikkate alan sürdürülebilir, etkili ve yenilikçi kültür-sanat politikaları nasıl yapılandırılmalı?

YAŞAR SEYMAN:
Ekonomik krizin en önemli nedeni, demokrasinin, kurum ve kurallarıyla işlememiş olmasıdır. Genel kanının aksine, iyi bir ekonomi için katılımcılık, şeffaflık ve hesap verebilirlik şarttır. Bizim gibi ülkeler, ekonomiyi, siyaseti, kültürü ve sanatı birbirinden ayırıp ele almak ister. Böyle yaparak toplumu daha rahat yöneteceğini düşünür. Demokratik kurallar bütünüyle yönetmezseniz, tek kişinin otoriter aklına teslim olursanız, ekonominizin gidip duracağı yer kriz, devamı da belirsizliktir.

Sorunuzda dikkat çektiğiniz her alan, demokrasiyle doğrudan ilintilidir. Demokrasinin evrensel kuralları işler hâle getirilmeden Türkiye’de kültür-sanat politikaları etkili ve sürdürülebilir olmaz. Türkiye’de kişisel çabamızla kültür ve sanatı geleceğe taşımaya çalışıyoruz. Oysaki demokrasisi gelişmiş ülkelere kültür-sanat alanına emek veren insanları el üstünde tutuyor. Onlar biliyor ki, kültür-sanat insanların yaratıcılığını geliştirir, toplumun ufkunu açar, ufku açılan toplum da karşılaşabileceği krizlere karşı önlemlerini önceden alır.

Demokrasi gelişirse, ekonomi de gelişir, siyaset de olgunlaşır, toplumsal cinsiyet eşitliği de sağlanır. Demokrasinin gelişmesini sağlayan, insanın yaratıcı dehasının açığa çıkmasıdır. Bu, sanatsal yaratıcılıkla mümkündür. Bu nedenle iyi bir kamu yönetimi, diğer tüm alanların gelişmesini teşvik etmeli, kültür-sanat için pozitif ayrımcı bir politika izlemelidir. İlkokuldan başlayarak çocukların kitap okuması, yazması, resim yapması, müzikle ve sporla uğraşması için teşvik edici çalışmalar yapılmalı, bu çalışmalara bütçe ayrılmalı. Sanatın yapabileceğini hiçbir güç yapamaz. Nazım Hikmet’i örnek vererek tamamlayayım bu sorunun yanıtını. Nazım, tüm dünyada tanınan büyük bir şairdir. Nereye giderseniz gidin, Türkiye’den geldiğinizi söylediğinizde, Nazım’ı bilenler, “Nazım’ın memleketi, öyle mi?” diyerek size sıcak davranır. Bunu sağlayan, sanatın gücüdür.

Kentlerin sadece binalardan, caddelerden ibaret olmadığını, her kentin bir kimliği, ruhu, kültürü, kalbi olduğunu anlatan yeni bir kitap yazdınız. “Kentlerin Kalbi” nasıl ortaya çıktı? Sizi bu kitabı yazmaya yönelten ne oldu?

YAŞAR SEYMAN:
Öyledir, her kentin bir kimliği, bir ruhu, bir kültürü, bir kalbi vardır. Kentler de bizim gibidir, sevinçleri, hüzünleri, heyecanları, kavgaları, direnç noktaları, gözyaşları, mücadeleleri vardır. Ankara’yı örnek verelim. Ankara, Mustafa Kemal, Samsun’a çıkmazdan önce işgalcilere karşı içten içe örgütlenen, Mustafa Kemal, Samsun’a çıktıktan sonra onun çağrısına uyarak büyük bir protesto mitingi yapan öncü bir kenttir. Ankara, öyle dirençli ve mücadeleci bir kenttir ki, padişahın atadığı valiyi kentten kovmuştur, onun yerine valisini kendisi seçmiştir. Dünyada belki de örneği yoktur. Ülke, saltanatla yönetilirken, valisini seçen kaç kent var ki? Selçuklu yıkıldığında Ankaralılar, Ahi Cumhuriyeti kurmuşlar, bir sultan, bir kral yahut bir derebeyi seçmemişler, bir araya gelip bir cumhuriyet kurmuşlar.

Bu, bir kimlik göstergesidir. Gittiğim, gezdiğim, dolaştığım kentlere hep bu gözle baktım. Sizinle tanıştığımda nasıl ki, kimliği olan, benden farklı bir insan görüyorsam, tanıdığım her kentin de farklılıklarını duyumsarım, o farklılıkların nedenlerini sorgularım ve araştırırım.

Bu kitabım nasıl ortaya çıktı? “Dünya bir kitaptır,” diyen Aurelius Augustinus’tan ilhamla “Dünya bir kitapsa bu kitabı okumadan bu dünyadan geçme!” dedim kendime. Kitaplarla kentleri hep birlikte düşündüm.  Kentleri yazan başka yazarların eserlerini okudum. Bu kitabın başında da bir kütüphane kent var. Kentleri yazmaya yıllar önce Altındağ’ı yazarak başlamıştım, bana dönüşü ödüllerle olmuştu. Daha sonra, her gittiğim yerde, o yerin sokaklarıyla, dertleriyle, direnişleriyle, şiirleriyle, türküleriyle insanlarını yazmayı sürdürdüm.  Kentlerin ruhuna, kentlilik bilincine özellikle önem verdiğim için bu yazdıklarımı paylaşmak istedim ve “Kentlerin Kalbi” ortaya çıktı. “Kentlerin Kalbi” hem farklı kültürlerin ve kentlerin buluşmasını hem kentlilik bilincini anlatan hem de kent-insan ilişkisini ortaya koyan bir çalışma oldu. Bu yönüyle tüm belediye başkanlarına yol arkadaşlığı edecek bir kitap olduğunu düşünüyorum.

Kentlerin sesine neden kulak vermeliyiz? Kültürel ve sanatsal birikim, kent yaşamının kalitesini nasıl yükseltiyor?

YAŞAR SEYMAN: İnsanların sesine neden kulak vermemiz gerekiyorsa, kentlerin sesine de o nedenle kulak vermeliyiz. İstanbul, başka bir kenttir, Ankara, başka bir kent… Hakkâri başka bir hamurla yoğrulmuştur, Sinop başka bir hamurla… Her birinin mayası farklı.

O mayanın tutması, uygun ortamların oluşmasıyla mümkündür. Kültür ve sanat, bahsettiğim mayanın uygun ortamını oluşturur. Demans, bir yaşlılık hastalığıdır ve esasen yetersiz zihinsel etkinlik nedeniyle oluşur. İnsan, kendi geçmişini hatırlayamaz, yaşadıklarını unutur. Yaşadığını unutan insan çocuklaşır. Kentler de böyledir, her kentin belleği vardır. O belleği silerseniz, geriye beton yığını kalır. Düşünün, İstanbul’dan Süleymaniye’yi silerseniz, İstanbul’u eksiltirsiniz. Vedat Türkali’nin, “Bekle Bizi İstanbul” şiirinde geçen “büyük ve sakin Süleymaniye’nle bekle” dizesi, bir dize olmaktan öte, tarihin özetidir. Bu nedenle kentlerin sesine kulak vermeliyiz. Kentlerin tarihini, kültürünü, sanatını, birikimini ve değerlerini geleceğe taşımalıyız. Bu görev, merkezî yahut yerel tüm kamu yönetimine düşüyor.

Bütüncül ve nitelikli kültür-sanat hizmetleri için yerel yönetimler hangi inisiyatifleri üstlenmeli?

YAŞAR SEYMAN:
Sanat, karın doyurmaz derler. Doğrudur, ama aklı doyurur, zihni doyurur. Kültür ve sanat, demokrasinin de temel taşıdır. Demokrasisi gelişmemiş toplumlar, açlık ve sefaletle karşı karşıyadır. Bilimsel olarak da geridirler. Silaha yapılan yatırımın küçük bir kısmı kültür ve sanata yapılabilse, çocuklarımız daha güvenli bir geleceğe ulaşabilir. Kim yapacak bunu? Elbette merkezî yönetim ve yerel yönetimler.

AKP iktidarının elinde çarnaçar kalan kültür-sanat politikaları, yerel yönetimler tarafından geliştirilip yaygınlaştırılabilir. Sosyal demokrat belediyeler, kültür-sanat hayatını geliştirmek için programlar hazırlamalı, o programları takip edecek, gerektiğinde müdahale edecek ekipler, yapılar ve kurullar oluşturmalı. Yerel yönetimler, inisiyatifi belediye başkanında olmayan kurullar oluşturarak, o kentin kültür-sanat hayatını yönetmeli, yönlendirmelidir. Kentin kültür ve sanat insanlarının etkin katılımıyla kültür-sanat politikaları belirlenmeli, bu politikaların uygulama aşamaları denetlenmelidir. Yapabilir miyiz? Yapabiliriz, çünkü biz, savaş koşullarında dahi kültür ve sanatı ihmal etmeyen, eğitimi önemseyen, kentlere önem veren Mustafa Kemal Atatürk’ün geleneğinden geliyoruz. Geleneğimizi geleceğe taşımak bizim elimizde. Yaklaşan yerel seçimlerde daha fazla sayıda kültür-sanat insanını ön plana çıkarmalıyız, kentlerimizi, onların ufuk açıcı yöntemleriyle yönetmeliyiz.


Önerilen Haberler