"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Dönmez: “Kentsel dayanıklılık stratejisi çok boyutlu bir yaklaşımdır”

  • 27 Şubat 2023
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Cemalettin Dönmez Beldiye Gazetesi'nin sorularını yanıtladı.

6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli iki büyük deprem ge-rek afet yönetiminin gerek kentleşmenin siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlarını tek-rar göstermesi nedeniyle acı bir deneyim oldu. Depreme dayanıklı kentlerin inşası için neler yapılmalı? 

CEMALETTİN DÖNMEZ: Çağımızda insan yaşamı, hiçbir çağda olmadığı kadar, kentlerde-ki altyapıya ve organizasyona bağımlı hâle gelmiştir. Neredeyse dünyanın her yerinde, özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, nüfusun çok büyük kısmı kentlerde yaşamaktadır. Gü-nümüz yaşamının karmaşık ihtiyaçları, kentlerde katmanlaşmış, birbiriyle iç içe geçmiş, özelleş-miş işbirliğine ve üretime ihtiyaç duymaktadır. İnsan yaşamının devamlılığı için kentlerin afetler karşısında yüksek dirençliliğe sahip olması elzem bir durumdur. Büyük kentlerin insan kaynağı-nı ve altyapısını felç eden veya yok eden afetler, meydana geldiği bölgeye göre, bazı ülkelerin sonunu getirebilecek potansiyele sahiptir.

Depremler, neden oldukları yıkım sebebiyle en tehditkâr doğal olaylarının başında gelmektedir. Jeolojik tarih bağlamında milyonlarca yıldır depremleri meydana getiren mekanizma dünya coğ-rafyasını şekillendirmektedir. Bu nedenle deprem gerçeğine yönelik bir yaklaşım ve altyapı ge-liştirmek, depremlerin afete dönüşmesini engellemek gerekmektedir.

Ülkemizin üzerinde bulunduğu deprem kuşağı sebebiyle kentlerin altyapısını ve yaşam ortamla-rını depreme dirençli hâle getirmek ana gayemiz olmalıdır. Bir kentin depreme dirençli olması, deprem gerçekleştikten sonra kentlerin kısa sürede normal fonksiyonlarına dönebilmesi demek-tir. Temel altyapının (elektrik, haberleşme, su, pis su, ulaşım vb.) ve fiziksel mekânların afet sonrasında kentteki yaşamı uzun süre kesintiye uğratmayacak şekilde tasarlanması gerekir. Böy-lesi kentlere sahip olabilmek için risk yönetiminin ana kaideleri uygulanmalıdır. İlk ihtiyaç, ken-tin maruz kaldığı riskin seviyesini, alınacak kararlara altlık olacak şekilde ortaya koyacak bilim-sel çalışmaların yapılmasıdır. Böyle bir çalışmaya paralel olarak risk altındaki yetersiz altyapının ve yapılaşmanın risk seviyesinin düşürülmesi yönünde çalışmalar yapılmalı, yeni altyapının ve yapılaşmanın risk yaratmayacak şekilde olması için gerekli teknik, hukuki, yönetimsel süreç uygulanmalıdır. Afetlerin riskleri hızlı şekilde yok edilemeyeceği için hızlı müdahalenin ve ara-ma-kurtarmanın altyapısı kurulmalıdır. Burada bahsettiğim her konu detaylandırılabilir, ama ana strateji bu temel üzerine kurulmalıdır. 

Uzmanlık alanlarınızdan biri deprem mühendisliği. Depremleri göz önünde bulundura-rak kentleri ve kentsel alanları tasarlayan, altyapı mekanizmalarını analiz eden, disiplin-lerarası bir mühendislik dalı olan deprem mühendisliğinin önemi Türkiye’de yeteri ka-dar anlaşılıyor mu? 

CEMALETTİN DÖNMEZ: Deprem mühendisliği, 1900’lerin ilk yarısında ortaya çıktığında daha ziyade inşaat mühendislerinin yapısal tasarım yapan uzmanları üzerinden tanımlanan, tekil yapıya ve altyapılara ilişkin bir alandı. Fakat yüzyılın devamında maruz kalınan depremlerin kentler ve ülkeler üzerindeki devasa etkileriyle kapsam genişledi, günümüzde inşaat mühendisli-ği, mimarlık, şehir ve bölge planlama, jeoloji, jeofizik, sosyal bilimler, hukuk, ekonomi, finans ve tıp alanlarından uzmanlıkları da kapsadı. Burada dar biçimde tanımlanan uzmanlıklar listesi, sorunun boyutu ve yapılması gereken organizasyonun kapsamı hakkında fikir vermelidir. Dep-rem mühendisliği ve deprem, kamuoyunda ve basında kısır tartışmaların (fay uzunluğu, fayın kaç parçasının kırılacağı, kırılmanın zamanı vb.) ötesine geçememiştir. Hâlbuki deprem riski kesinlik taşımaktadır, kısır fay tartışmalarının bu riski azaltıcı yönde etkisi yoktur. Fay ve göçme mekanizmalarının çalışılması gereklidir, fakat bu konu riskin belirlenmesi çalışmasının sadece bir ayağıdır. Asıl önemli olan, risk tanımlandıktan sonra riski azaltmak ve yeni riskler ekleme-mek için neler yapılması gerektiği konusunda organize olmak ve adımlar atmaktır. Her ne kadar diğer uzmanlıklar katılmış olsa da inşaat mühendisliği, deprem mühendisliğinin merkezinde yer almaya devam etmektedir. Deprem mühendisliğinde amaç, sismik harekete maruz kalması du-rumunda yapıların, şartnamelerde tanımlanmış performans seviyelerinde davranış gösterecek şekilde tasarlanması, imal edilmesi ve bakımının yapılmasının sağlanmasıdır. 

Türkiye’de inşaata odaklanan afet ekonomisinin yeni bir kentsel krize dönüşmemesi için kısa vadede hangi önlemler alınmalı? Bölgede deprem hareketliliği devam ederken yapı-ların yeniden inşa edilmesi hangi sorunları beraberinde getirecek?

CEMALETTİN DÖNMEZ: Bu çok yönlü soruya kendi uzmanlık alanım çerçevesinde sınır-lanmış bir cevap vermek isterim. İhtiyaç duyulan yeni yapıların inşa edilmesi için şu temel karar-lara ihtiyaç vardır. Deprem riskini azaltacak yerleri seçmek, seçilecek bölgedeki deprem riskini karşılayabilecek bir altyapı ve yapılaşma tasarımını sağlamak ve imalatı tekniğine uygun yap-maktır. Bütün bunlar yapılırken bölgenin kültürel dokusunu sürdürebilmesine olanak veren ve doğal çevreye zarar vermeyen seçimlerin yapılması da şarttır.

Yukarıda sıraladığım maddeler sıradan gelse de, bu maddelerin uygulanması disiplinli bir çalış-ma, radikal ve pratik kararlar gerektirmektedir. Sorunu inşaat mühendisliği açısından ele alırken, günümüz teknikleriyle her yere depreme dayanıklı yapı yapılabilir söylemiyle başlamak istiyo-rum. Bu söylem teknik olarak doğru olmakla beraber ülkemizdeki ortalama mühendisin bilgisi ve ortalama bir imalat uygulamasıyla gerçekleşmesi ne yazık ki söz konusu değildir. Ancak ko-nusunda uzmanlaşmış tasarım mühendisleri, imalat mühendisleri ve ekiplere erişiminiz varsa böyle uygulamalar yapılabilir. Ülkemizde hiçbir bölümde lisans seviyesinde deprem mühendis-liğinde uzmanlaşma sağlayacak inşaat mühendisliği eğitimi verilmediğini söyleyebilirim. İnşaat mühendisliği eğitim planları, genel mühendis yetiştirme amaçlıdır ve alt alanlarda sınırlı uzman-laşma sağlayabilmektedir. Oysaki deprem mühendisliği alanında uzmanlaşabilmek amacıyla te-mel yapısal analiz ve tasarım derslerinin üzerine ileri betonarme, yapı ve zemin dinamiği, depre-me karşı tasarım konularında özelleşmek ve yüksek bir konsantrasyon gerekmektedir. Mevcut yasal düzenleme, lisans seviyesinde mezun olmuş bir mühendise her türlü yetkiyi tanıdığı için uzmanlık seviyesine bakılmaksızın her mühendis depreme karşı tasarım yapabilme yetkisine sahiptir. Sistem bu açığı şartnamelerde reçete hâline getirilmiş yöntemlerle kapamaya çalışsa da, taleplerin yüksek olduğu bölgelerde karmaşık yapılar tasarlayıp imal edebilmek ortalama mü-hendisin yapabileceği bir şey değildir. Deprem mühendisliği alanında gelişmiş ülkelerin hiçbi-rinde lisans diploması depreme karşı tasarım yapmak için yeterli kabul edilmez. Ülkemizde ner-deyse iki asırdır İnşaat Mühendisleri Odası üzerinden yetkin mühendislik tanımı vasıtasıyla uz-manlaşmanın belgelenmesi amacıyla çaba gösterilmiştir, ancak kuvvetli bir çıkar lobisi, yetkin mühendisliğin yasallaşmasına izin vermemiştir.

Diğer bir konu, ülkemizdeki şartnamenin yeterliliği üzerinedir. Hiç şüphesiz, ülkemizdeki şart-name çok moderndir, birçok karmaşık güncel konuyu ortalama mühendisin önüne koymaktadır ve bunların kullanmasını beklemektedir. Sorun şudur ki, şartnameyi anlayacak kadar uzmanlaş-mış bir mühendisin aslında şartnameye teknik olarak ihtiyacı yoktur. Bu uzmanlığa sahip olma-yan mühendislerse şartnameyi izleyemez durumdadır. 

Ülkemizin yetiştirdiği en kıymetli inşaat mühendislerden Prof. Dr. Mete Sözen, bu durumun önüne geçmek için ortalama bir mühendisin özellikle yapı dinamiği konusunda uzmanlaşmadan uygulabileceği, yapı elemanlarının boyutunu ve oranını, donatı detaylandırmayı içeren kısa bir şartname hazırlanmasını 2001 yılında önermiştir. Bu öneri rağbet görmemiştir. Ülkemizde dep-reme karşı tasarımda anlamlı bir fark yaratma çabasındaki Sözen’in çıkış noktası, Şili’de ve Ja-ponya’da defalarca sınanmış uygulama pratikleridir. Şili formülü, uzmanlaşmış özel bir mühen-dislik hizmeti alınamayacaksa, yapılarda her iki yönde ayrı ayrı, taban alanının %3 seviyesinde düzgün yerleştirilmiş betonarme perdeler kullanılmasına dayanmaktadır. Japon tecrübesi de ya-pıların rijitliğinin artırılmasının hasar görebilirliği azalttığı ve kontrol ettiği yönündedir. Sözen, bu durumun sebebini 50 yıllık deneysel ve analitik deprem araştırmaları sonucunda ortaya koy-muştur. Aslolan, yapıdaki ötelenmeyi kontrol etmektir, Şili ve Japonya pratikleri de bunu sağla-maktadır. Maraş-Antakya depremlerinde sıkça söz edilen tünel kalıp yapıların iyi davranış gös-termesi, aynı bilginin yansımasından başka bir şey değildir. Sözen’in önerdiği yaklaşımla yapı rijitliğini yeterli seviyeye çıkarıp donatı detaylarına özen gösterilmesi durumunda başarılı tasa-rımlar yapmak kolaylaşmaktadır. 

Böylesi bir yaklaşımın diğer bir avantajı da, kontrol edilmesinin kolay olmasıdır. Projeyi kontrol edecek mühendislerin, projeyi yapacak mühendislerden daha yetkin olması gerekmektedir. Ne yazık ki, kontrol mühendisliği uzmanlık seviyesinin mevcut şartnameye göre tasarlanan bir ya-pıyı kontrol etme kapasitesine sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Ortalamada başarılı bir kontrol mekanizması işletebilmek, basitleştirilmiş tasarım ilkeleri uygulayabilmekten geçmek-tedir. Tasarımın basitleştirilip izlenebilmesi, imalatın da basitleştirilip uygulanabilmesini berabe-rinde getirmektedir.

Özetle, yeni yapılarda karmaşık bir reçeteye sahip şartnamenin ortalama mühendis kapasitesiyle uygulanması sorunludur ve kayıplara yol açabilmektedir. Maraş-Antakya depreminde oluşan hasar ve yıkımla ilgili daha fazla veri elde edildiğinde durum daha net anlaşılacaktır. Basitleşti-rilmiş bir yaklaşımın benimsenmesi durumunda tasarım, imalat ve kontrol kolaylaşacak, daha sağlıklı yapılar elde edilecektir.

Kentlerin kapasitesine ve kentleri etkileyecek risklere bağlı olarak kentsel dayanıklılık stratejisi ve eylem planı geliştirirken dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir? 

CEMALETTİN DÖNMEZ: Kentsel dayanıklılık stratejisi geliştirirken amaç, fiziksel çevrenin depremler neticesinde yıkılmasının büyük oranda önüne geçmektir. Bu amaçla mevcut yapıların dayanıklı hâle getirilmesi ve yeni yapıların da mutlaka dayanıklı imal edilmesi gerekmektedir. Servis sağlayıcı altyapının ise, kısmî göçmeler altında servise devam edebilecek şekilde alterna-tifli bir ağ şeklinde oluşturulması gerekir. 

Sorunlu mevcut yapı envanteri son 40-50 yılın birikimidir ve bu envanterin bir-iki yıl içinde iyileştirilmesi pek mümkün değildir. Bu konuda akılcı davranarak riski yüksek yapı tiplerinden ve/veya mahallelerden başlayarak ilerlenmesi gerekmektedir. İstanbul özelinde durumu özetleye-cek olursak, 1999 depremi sonrasında İstanbul’da envanter ve mikro bölgeleme çalışmalarıyla riskli yapılar ve bölgeler tespit edilmiştir. Fakat söz konusu çalışmalar tamamlanmış olmasına rağmen riskin azaltılması yönünde sistematik bir yaklaşım geliştirildiğini söylemek mümkün değildir. Hâlbuki her yıl, sorunun belli bir bölümü hedeflenmiş olsaydı, bugüne kadar önemli ölçüde risk azaltılmış olacaktı. Riskin belirlenmiş olması, riskin kendiliğinden azalacağı anlamına gelmez. Bunu yapabilmek için hukuki ve finansal altyapının oluşturulması, kamunun iyileştir-meyi kolaylaştırıcı ve uygulamayı zorlayıcı bir sistematik ortaya koyması gerekmektedir. Prof. Dr. Mete Sözen, bu konuda da pratik değeri olan bir fikir sunmuştur. Depreme karşı iyileştirme çabası, sürekli kamu fonlarına dayanarak çözülebilecek bir konu değildir. Kamunun ilk serma-yeyi koyarak yapacağı iyileştirme sonrası bu yapılardan elde edilecek geri ödemeler vasıtasıyla döngüsel olarak kendini besleyen finansal bir sistem oluşturulması bir çözüm yöntemi olabilir. Böylesi bir sistemin işleyebilmesi için riski yüksek yapılar/bölgeler belirlenmelidir, kredi meka-nizmasıyla öncelikli olarak ikna ve paralelinde hukuksal açıdan zorlayıcı bir sistem oluşturulma-lıdır. Saydam bir mekanizmanın yapılandırılması, halkın güveninin kazanılmasını sağlayacaktır.     

Kentsel risklere odaklanan, çözüm önerileri sunan, risk yönetiminde alternatif üreten sosyo/ekonomik politikaların yaygınlaştırılması için yerel yönetimler nasıl bir rol üstlen-meli?

CEMALETTİN DÖNMEZ: Yerel yönetimlerin yol gösterici, kolaylaştırıcı sistemleri ortaya koyması ve ilk itkiyi sağlaması gerekmektedir. Sorunun büyüklüğü sebebiyle sırf kendi gücüne dayanarak çözüm üretmek mümkün değildir. Piyasa dinamiklerinin mevcut envanteri iyileştirici şekilde mobilize olmasını sağlayacak yasal ve teknik uygulamalar geliştirilmeli, bu uygulamalar teşvik edici olmalıdır. Bu amaçla aslında sınırlı bir kaynak olan yetişmiş uzman kapasitesi mes-lek örgütleri ve üniversitelerle işbirliği hâlinde tanımlanmalı, verimli çalışmalarını sağlayacak mekanizmalar ve ortamlar geliştirilmesinin yolları aranmalıdır. Uzmanlaşma değerli kılınmalıdır ve özendirilmelidir, yetki ve sorumluluk bir arada tutulmalıdır. Uzmanların, mesleki sorumluluk sigortası taşıması sağlanarak sistemin kendini kontrol edebilmesi için gerekli mekanizmalar işletilmelidir.

Prof. Dr. CEMALETTİN DÖNMEZ KİMDİR?

Lisans ve yüksek lisans derecelerini ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden, doktora derecesini Purdue Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden aldı. Doktora sonrası Chicago’da bir yapısal tasarım firmasında tasarım mühendisi olarak çalıştı. 2004 yılından bu yana İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İnşaat Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesidir. 1992 Erzincan, 1998 Ceyhan, 1999 İzmit ve Düzce, 2005 Seferihisar, 2011 Van, 2020 Seferihisar ve 2023 Maraş-Antakya depremlerinde yapısal hasarlar üzerine saha çalışmaları ve araştırmalar yaptı. İki yönlü deprem etkisinin simülasyonu, betonarme çerçevelerde dolgu duvar etkisi, yatık kirişli yapıların deprem davranışı, betonarme yapıların deprem davranışının optimizasyonu konularında araştırmaları vardır.  


Önerilen Haberler