YÜKLENİYOR
Kadınlarla Dayanışma Vakfı üyesi, Eşitlik İçin Kadın Platformu gönüllüsü Özgül Kapdan Belediye Gazetesi'nin sorularını yanıtladı.
Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin sonrasında toplumsal cinsiyet eşitsizliği her açıdan kadınların hayatını belirliyor. Kendi acısını, travmalarını geri plana atan, afet bölgelerinde gündelik hayatın akışını sağlayan kadınların en temel gereksinimlerinin ve özel alan ihtiyacının karşılanması için öncelikli yapılması gerekenler nelerdir?
ÖZGÜL KAPDAN: Zorlaşan koşullarda yaşanacak yerden başlayarak hanenin içinde kim varsa, çocuk, hasta, yaşlı, kadınlar yedirip içirecek, doktora götürecek, temizleyip hayata hazırlayacak. Kırsaldaysa ekip biçecek, sütü sağacak, ahırı temizleyecek. Bu süreçte kadınlara yardımcı olanlar yine kadınlar: En büyük kız çocuğu, anne, kız kardeş. Şanslılarsa, bazen bazı erkekler “yardımcı” olacak. Erkekler, sanki temizlenen, toparlanan çadırda (evde) kendisi de yaşamıyormuş gibi, kadına yardım edecek. Bu döngünün dışına çıkmış istisnai yaşamlar ebette vardır. Pandemide de yeni koşullara göre hayatı yeniden düzenleyen ve sürdüren kadınlardı. Ekmek yapmayı keşfetmiş mutlu, gururlu erkeklerin videolarını seyretmiştik evde kalma sürecinde.
Kadınlar, dayanışma sürecinin örülmesinden başlayarak, afet koşullarından çıkış için büyük bir rol üstlendiler, üstlenecekler. Bu, bin yıllardır tanımlanan cinsiyetçi işbölümünün belirlediği bir rol. Genellikle şu nokta gözden kaçırılıyor: Rollerde eşitlikten kastedilen, kadınlar bu işleri hiç yapmasın değil. Bu roller eşit paylaşılsın. İsteyen kadın, evin dışındaki ücretli işlere erişimde eşit olanaklara sahip olsun, çocuk doğduğunda kreş olmadığı için işi bırakmak zorunda kalmasın, evdeki ücreti, emekliliği, güvencesi olmayan işleri de tek başına üstlenmesin. Bundan daha önemlisi, evdeki (geniş anlamıyla) bakım yükü “değersiz” bir iş gibi addedilmesin istiyor kadınlar. İşte işin burası fikri dönüşüm gereken kısım. Bin yıllardır yemek kültürünü yaratan kadınlar, yemeği ücretsiz yapmaya devam ediyor, ama erkekler aynı işi meslek olarak yapınca alkışlanıyor, üstüne ücret de alıyor.
Afetlerde, en yalın hâlimize döndüğümüzde, yaşamımızı sürdürmek için gerekenin zor koşullarda var olma, yeme içme, çekip çevirme, bakıp büyütme becerisi olduğunu anlıyoruz. Pandemide bazı iş kolları dururken, bazılarında fazla mesai vardı, sağlık, temizlik, gıda vb. iş kolları duramadı mesela. Ev işleri de, tıpkı sağlık sektörü gibi, her koşulda hiç durmaması gereken, yaşamın odağındaki bir sektör aslında. Bakım sektörü. Kadınların isteği, bu “sektörün” değeri anlaşılsın, ev kadınlarının politika yapamayacağı, bir yerde yönetici olamayacağı düşünülmesin.
Doğal afetlerde cinsiyete dayalı fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekonomik zarar görebilirlik farkları nedeniyle özellikle kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldığı olumsuzlukları bertaraf etmek için afet yönetimi süreçleri planlanırken nelere dikkat edilmeli? Kadın örgütleri ve sivil toplum kuruluşları nasıl bir rol üstlenmeli?
ÖZGÜL KAPDAN: Öncelikle “kadın-erkek eşittir” fikrine sahip olunması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin kavranması, kabul edilmesi, afet yönetimi planlarının bu bakış açısıyla yapılması gerekiyor. Örneğin, afet koşullarında güvenlik sorunu olacağı bilinirken neden acil eylem listesine kadına karşı şiddet danışma merkezi yazılmıyor? Aşevi gibi ilk günden itibaren gereken bir ihtiyaç bu.
Planlamaya cinsiyet eşitliği odağında başladığınızda, deprem riski olan her kentin nüfusuna ve risk analizine uygun olarak hesaplanan sayıda kadın pedi, çocuk bezi stoklamak gerektiğini düşünmek zor değil. Bu, planlama sürecine cinsiyet eşitliği perspektifi olan bir kadının katılması sağlanmışsa daha da kolay. Neden her afetten sonra ped üreten şirketlerin kapısını çalsın ki yardım örgütleyenler? Bu, kamu hizmeti olmak zorunda. Kızılay çadır üretebiliyorsa, bunu da yapabilir. Tabii ki satmamak şartıyla.
Sivil toplum, planlama sürecinden başlayarak afet öncesinde, afet sonrasında, acil yardım ve iyileşme döneminde o bölgede olmalı. İyi işleyen bir afet yönetimi sürecinde sivil toplum kuruluşları vinç aramak zorunda kalmaz. Yani yapmaları gerekmeyen işleri yapmazlar. Acil durumlarda sivil toplumun görevi, kaynakların ve yardımların yerine ulaşmasını sağlamaktır, deyim yerindeyse, zarar görenlerin yanında olmaktır ve ihtiyaçlarını karşılamaktır. Şoka girmiş, konuşamayan bir afetzedenin yanında olup, neye ihtiyacı olduğunu tespit etmek ve bu ihtiyacın karşılanmasını sağlamaktır. Bunları, bugün yaşadığımız afet üzerinden söylemiyorum. Yaşadığımız afet bambaşka bir süreçti. Kurumlar lime lime dökülürken, öfkemizi kontrol etmeye, “bütün” ve “iyi” kalmaya çalışıyoruz şu an. Bu durumu uzun süre konuşmaya devam edeceğiz sanırım.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve ayrımcılığın yüksek olduğu, kültürel yapının kodlarını ataerkil anlayışın belirlediği toplumlarda doğal afetlerin ardından kadınlar için cinsiyet rolleri daha net çiziliyor. Afetlerde kadınların haklarını korumak, kadınlar için güvenli alanlar oluşturmak, sağlık hizmetlerini ve sosyal hizmetleri sürekli hâle getirmek amacıyla gerek ulusal gerek yerel ölçekte hangi önlemler alınmalı?
ÖZGÜL KAPDAN: Elbette şu şöyle, bu böyle olmalı, şu mekanizma kurulmalı, diyebileceğim çok şey var. Ancak zihniyet dönüşümü daha fazla ilgilendiriyor beni. Evet, kadınlar afetlerden daha fazla zarar görür, ama bu, “korunmaya muhtaç, zayıf varlıklar, kırılgan topluluk vs.” oldukları için değil. Dünyada ve bu ülkede “eşitlik” olmadığı için. 1999 Marmara depreminde sağ kalan kadınlar, yatak kıyafetiyle dışarı çıkamayacaklarını düşünerek önce giyinmeye çalıştıkları için herkesten geç dışarı çıktıklarını anlatmışlardı. Kaç kadının giyinmeye çalıştığı için vaktinde çıkamayıp göçükte kaldığını kim hesaplayabilir şimdi? Ama biz biliyoruz değil mi? Toplumu yönetenler, kadın hareketinin eşitlik talebine gerçek anlamda kulak vermeli. Ellerinde tuttukları erki kadınlara ve eşitlik fikrine açmalı. Cinsiyet eşitliğini sağlamak, diğer eşitsizlikleri de ortadan kaldıracaktır. Kadınlar, afet sürecinin etkin aktörüdür, mağduru değildir, afetlerden çıkışın temel taşıyıcısıdır. Bunun anlaşılması gerekiyor.
Afet yönetiminde kadın katılımını, sivil toplum işbirliğini güçlendirmek için yerel yönetimler hangi inisiyatifleri üstlenmeli?
ÖZGÜL KAPDAN: Yerel yönetimler öncelikle halkın afet hazırlık sürecine katılmasını sağlamalı. Her mahallede halk nerede toplanacak, kadın güvenli alan nerede kurulacak, x mahallesinde kaç kişi, hangi nüfus özelliklerinde yaşıyor, iletişim olmayan koşullarda kim, hangi noktada buluşup destek örgütleyecek gibi bilgileri planlama sürecine dahil etmek AFAD’ın işi değil. Bu süreçte AFAD’ın işi neydi, Kızılay’ın neydi, Aile Bakanlığı ne yapıyordu soruları yerle bir oldu o ayrı, ama bu kurumlar hep böyle kalacak değil herhalde. Bunun dışında imar meselesi tabii ki belediyelerin başat konusu, buna girmemeyim.
ÖZGÜL KAPDAN KİMDİR?
ODTÜ Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. 2000 yılına kadar İstanbul’da önce bilişim, sonra turizm sektöründe yerel/uluslararası organizasyonlar alanında çalıştı. 2000 yılı itibarıyla profesyonel emeğini kendisinin kurduğu işlerine ayırıyor. Kadın hareketiyle tanışması 1995 yılında İstanbul’da Kadın Kültür Evi’yle olsa da, cinsiyet eşitliği mücadelesine katılması 2003 yılında gönüllüsü olduğu Kadınlarla Dayanışma Vakfı’nda başladı. 2020 yılında kurulan Eşitlik İçin Kadın Platformu’na gönüllü olarak katkı sunuyor.