"Benim iki büyük eserim var; biri Türkiye Cumhuriyet'i diğeri Cumhuriyet Halk Partisi."

Sinem Sefa Akay: “Eğitim sistemini krizler çağına hazırlamak zorundayız”

  • 17 Nisan 2023
Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Sinem Sefa Akay Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.

Eğitim Reformu Girişimi’nin kuruluş amacı nedir? Girişimin çalışmalarından bahseder misiniz?

 

SİNEM SEFA AKAY: Eğitim Reformu Girişimi (ERG), nitelikli veri, yapıcı diyalog ve farklı görüş aracılığıyla ortak akıl oluşturarak, çocuğun ve toplumun gelişimi için eğitimde yapısal dönüşüme katkıda bulunan, bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir girişimdir. Yapısal dönüşümden kastımız, eğitimde karar süreçlerinin veriye dayalı olması, paydaşların katılımıyla gerçekleşmesi ve her çocuğun kaliteli eğitime erişiminin güvence altına alınmasıdır. ERG, 2003 yılında kuruldu, 2003 yılından bu yana Türkiye’nin önde gelen vakıfları da ERG’yi destekliyor. ERG, bu bakımdan Türkiye sivil toplumu için iyi bir örnek oluşturuyor. ERG, çalışmalarını “Eğitim Gözlemevi” ve “Eğitim Laboratuvarı” birimleriyle yürütüyor, Öğretmen Ağı’nın yürütücülüğünü üstleniyor. Öğretmenlerin, meslektaşlarıyla, farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya gelerek güçlendiği bir paylaşım ve işbirliği ağı olan Öğretmen Ağı,[1] öğretmenlerle birlikte, öğretmenlerin ihtiyaçlarına uygun olarak geliştirilmiş etkileşim araçları sunuyor.

 

ERG, erken çocukluk döneminden ortaöğretimin sonuna kadar devam eden döneme odaklanıyor. Her çocuğun hakkı olan nitelikli eğitime erişim, diğer bir ifadeyle, kapsayıcı ve nitelikli eğitim için hem politika süreçlerine hem de çıktılarına yönelik izleme, araştırma ve savunuculuk yapıyor. İlki 2008 yılında yayımlanan Eğitim İzleme Raporu, ERG’nin yürüttüğü izleme çalışmaları arasında kapsam, süreklilik ve bilinirlik açısından önemli bir yere sahip. 2022 yılının sonunda yayımlanan Eğitim İzleme Raporu 2022’de,[2] Covid-19 salgınının ardından okulların yıl boyunca açık kaldığı ilk eğitim-öğretim yılı olan 2021-2022, okul öncesi eğitim, mesleki ve teknik eğitim, öğretmen politikaları, eğitime erişimi için özel önlem gereken çocuklar ve krizler çağında eğitim konularını odağa alarak değerlendirdik. ERG’nin bir diğer önemli çalışması Eğitimde İyi Örnekler Konferansları ise, 2004 yılından bu yana düzenleniyor. 20 yıldır, yaygın olarak eğitime dair gözlemlenen bir soruna çözüm getiren ve bu çözüm uygulandıktan sonra değişim/dönüşüm yaratan iyi örnekleri, eğitim paydaşlarını, uzmanları Eğitimde İyi Örnekler Konferansları’nda bir araya getiriyoruz. Paneller, sunumlar ve atölyeler aracılığıyla paydaşlar arasındaki etkileşimi artırıyoruz. Bu yıl ekim ayında gerçekleşecek ve “Dünyadaşlık bağını ve tüm yaşam biçimlerinin varoluşunu önemseyen dünyaları eğitim yoluyla nasıl kurabiliriz?” sorusuna cevap arayacağımız 19. Eğitimde İyi Örnekler Konferansları başvuruları da 11 Nisan itibarıyla başladı.[3] Bu çalışmaların yanı sıra ERG’nin araştırma gündemini uzun yıllardır sosyo-ekonomik durumun ve krizlerin eğitime etkileri, eğitimde ve eğitim yoluyla toplumsal cinsiyet eşitliği, çocuk katılımı, eğitimde çoğulculuk vb. konular şekillendiriyor.

 

ERG, uluslararası, bölgesel ve ulusal ağlarda yer alıyor, izleme, araştırma bulguları ve analizleriyle bu ağlara katkı sunuyor: Network of Education Policy Centers (NEPC), INEE Reference Group on Education Data, UNHCR ve UNICEF’in koordinasyonunda Güney Doğu Türkiye Eğitim Çalışma Grubu, Ulusal Eğitim Sektörü Çalışma Grubu ve İstanbul Eğitim Çalışma Grubu, Türkiye Mülteci Konseyi Eğitim Çalışma Grubu, Çocuğa Karşı Şiddeti Önlemek İçin Ortaklık Ağı, TÜSİAD Eğitim Çalışma Grubu ve Mesleki ve Teknik Eğitim Alt Çalışma Grubu, Eşitlik İzleme Merkezi (EİM) Ayrımcılık Karşıtı Ağ, Suna İnan Kıraç Vakfı-Suna’nın Kızları Araştırma Destek Topluluğu ve Kız Çocuk Çözüm Topluluğu, Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD) koordinasyonunda İstanbul Yerel Eşitlik İzleme Platformu ve Ulusal Cinsiyet Eşitliği İzleme Grubu, Çocuk Koruma Merkezlerini Destekleme Derneği koordinasyonunda Salgın ve Afetlerde Çocukların Korunmasına Yönelik İzleme Grubu, KUSİF’le Öğretmen Alanında Çalışan Kurumlar için Ortak Ölçümleme Çalışması.

 

Eğitim politikalarının iyileştirilmesine, eğitimde yapısal dönüşüme ilişkin çalışmalar neden gerekli ve önemli? Türkiye’de eğitim sisteminin değişmesini sağlayacak ana faktörler nelerdir?

 

SİNEM SEFA AKAY: Her eğitim-öğretim döneminin başlangıcında veya bitişinde, 20 Kasım Çocuk Hakları Günü veya 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yaklaştıkça sıkça şu soruları duyarız: Türkiye’deki çocukların eğitim hakkına erişimi istenen seviyede mi? Çocukların eğitim hakkı yeterince hayata geçiyor mu veya güvence altına alınıyor mu? Bu sorulara yanıt ararken aklımızın bir köşesinde şu sorular da olmalı:

 

                   Türkiye’de eğitim sistemi, 81 ilin tüm ilçelerinde, mahallelerinde, köylerindeki çocukların yaşam kalitesini, öznel, yani kişiden kişiye değişkenlik gösteren iyi olma hâlini ve memnuniyetini ön plana alıyor ve yapabilirliklerini artırmayı hedefliyor mu?

 

                   Çocuğun, ailenin bir uzantısı, ebeveynlerin sahip olduğu evlat veya yetişkinlerin sadece bakım verdikleri, korudukları 18 yaş altı kişi olarak görülmesi yerine bir hak öznesi, yani hakları ve özgürlükleri olan bir birey olması bakış açısı okullardaki tüm idareciler, öğretmenler, personel ve hatta veliler tarafından benimsenip önemseniyor mu?

 

İşte bu sorulara hızlıca cevap verilemediğinden, kapsayıcı ve nitelikli bir eğitim sisteminin ve hizmet sunumunun hayata geçmesi için eğitimde yapısal dönüşümün sağlanması, eğitim politikalarında çeşitli düzenlemeler, iyileştirmeler, yenilikler yapılması ve tedbirler alınması gerekiyor. Eğitime erişim, eğitim hakkının gerçekleşmesinin ilk adımı olduğu için okullulaşmadaki artış da önemli. Ne var ki, sadece okula kayıt, devam ve okuldan mezun olma oranlarında, yani sayısal verilerde ilerleme yeterli değil, olmamalı. Kaldı ki, ortaöğretimdeki düşük okullulaşma oranlarının artırılması hedefi ve eğitim dışında kalan, eğitime erişim için özel önlem gerektiren çocuklara yönelik müdahaleler de yıllardır eğitim gündemindeki yerini koruyor. Eğitim dışındaki, yani zorunlu eğitim çağındaki (6-17 yaş), okula kaydı bulunmayan veya devamsızlığı çok olan, okulu terk etmiş çocuklara ilişkin kamuoyuyla paylaşılan güncel ayrıştırılmış veri (cinsiyet, yaş, vatandaşlık durumu, coğrafi konum, eğitim dışında olma nedeni vb.) olmaması bir diğer değişmeyen gündem konusu. Görülmeyen, bilinmeyen veriler, eğitim hizmet sunumu için kapsayıcı ve bütüncül bir planlama yapmayı, kaynak ayırmayı, hedef koyup bu hedefi izlemeyi, ölçme ve değerlendirmeyi zorlaştırıyor. Bu durum, 81 ilin tüm ilçelerinde, mahallelerinde, köylerindeki tüm çocukların eğitim hakkını güvence altına almayı engelliyor. Bu çocukları da içerecek şekilde ulusal düzeyde güncel, düzenli, ayrıştırılmış veri toplamanın önceliklendirilmesi ve verilerin sivil toplum kuruluşlarının, özel sektör paydaşlarının ve ulusal veya uluslararası fon sağlayıcı kuruluşların katkısına alan açmak amacıyla kamuoyuyla açık hâlde paylaşılması, eğitimde yapısal dönüşüm için hayati önem taşıyor.

 

Dördüncü Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA) olan “Nitelikli Eğitim”, devletin “kapsayıcı ve hakkaniyete dayanan nitelikli eğitimi sağlamak ve herkes için yaşam boyu öğrenim fırsatlarını teşvik etmek” taahhüdüne vurgu yapıyor. Dijital dönüşüm ve eğitim teknolojilerinin kullanımı, fırsattan ziyade zorunluluk, hatta mevcut nesil için gereklilik hâline geldi. Böylesi bir dönemde bu taahhütleri eğitim politikalarına ve hizmet sunumuna yansıtmak ancak değişimi ve dönüşümü kabulle gerçekleşebilir. Değişim, eğitimin kutuplaşmayı önleyici ve kutuplaşmanın ötekileştirici, dışlayıcı ve baskılayıcı etkilerini onarıcı rollerinin hayata geçmesiyle sağlanabilir.[4] Ayrıca çocuk hakları ve insan hakları temelli bir eğitim sistemi yapısı kurulması gerekiyor. Çeşitliliğe ve farklılıklara özenin, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerekliliğinin[5] ve oyun, yaratıcılık, eleştirel düşünmenin mevcudiyetinin temel, olmazsa olmaz standartlar olarak benimsendiği okullar, sınıflar, dersler, müfredat, eğitim materyalleri ve araçları, bu değişimin diğer ana unsurları olmalıdır. Eğitim sisteminde ve okul içinde karar alma süreçlerinde hem çocuk hem öğretmen katılımı için işlevsel mekanizmaların kurulması, bu katılımın aktif ve anlamlı olması için takibinin, gerektiğinde değerlendirmesinin yapılması da etkili adımlardandır.

 

Türkiye’de hâlen katılımcı süreçler sonucunda hazırlanan ve uygulanan hak temelli ve bütünsel çocuk politikasıyla ulusal çocuk hakları stratejisi yok. Bu durum, eğitim hakkı dahil olmak üzere Türkiye’deki tüm çocukların insan haklarının hayata geçmesini zorlaştırıyor. Birçok konuda olduğu gibi, Türkiye’de insan haklarına, özellikle çocukların insan haklarına dair kararlar çoğunlukla merkezî yönetim tarafından alınıyor. Merkezden kurgulanan uygulamalar parçalı ve işleyişte sınırlı kalabiliyor. Bu nedenle yerel düzeyde karar alma sürecinde kurumlara özerklik alanları yaratmak için bütünsel bir değişim gerekiyor. Yine eğitim sistemine dair yasal düzenlemeler hazırlanırken konunun paydaşı uzmanların, eğitimcilerin, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin alınmaması, etkin bir katılım sürecini ve bu sürecin izlenmesini imkânsız kılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın eşgüdüm ve diyalog içinde ortaklaşması, bütüncül politikalar izlemesi ve tüm çocukların eğitimin hakkının güvence altına alınması sorumluluğunu yerine getirmesi bekleniyor. Eğitim hakkının, sosyal koruma mekanizmaları, sağlık, barınma, beslenme, ulaşım politikaları, sosyal, kültürel, ekonomik ve medeni haklarla bağlantısının güçlendirilmesi ihtiyacı da göz ardı edilemeyecek hâle geldi.

 

Krizler çağında eğitimin nasıl olması gerektiğine dair bir rapor yayımladınız. Türkiye’deki çoklu krizlerden en fazla etkilenen alanların başında eğitim geliyor.  Eğitimi krizler çağına hazırlamak, eğitimin içeriğini bu krizlere karşı yeniden kurgulamak için nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor?

 

SİNEM SEFA AKAY: İklim, biyolojik çeşitliliğin kaybı, kirlilik, göç, ekonomi vb. çoklu krizlerin olumsuz ekolojik, sosyal ve ekonomik sonuçları var. Bu sonuçlar, çocuğun iyi olma hâlini önceliklendiren politikalara ve hizmet sunumuna ihtiyacı perçinliyor. Acil durumlarda eğitime erişimin ve öğrenimin kesintiye uğramaması için eğitim sisteminin ve tüm paydaşlarının (öğrenci, öğretmen, idareciler, veliler, eğitim politikalarını hazırlayan ve uygulayanlar) hazır olması ve dayanıklılığının artması gerekiyor. Son yıllarda deneyimlediğimiz Covid-19 salgını, doğal afetler, derin yoksulluk, iç göç gibi acil müdahale gerektiren olgular ve durumlar, eğitim sisteminin ve politikalarının hem önemini hem de kırılganlığını ortaya koydu. Bu deneyimler, afetlere ve krizlere hazır olmanın sadece eğitimde iyi yönetişim ve eğitime ayrılan kaynaklar bağlamında ele alınmaması gerektiğine işaret ediyor. Dediğiniz gibi, Türkiye’de eğitim sistemini krizler çağına hazır hâle getirmek için eğitimin içeriğini dönüştürmek, iyileştirmek, güçlendirmek ve olası sorunları önceden tespit eden ve çözen bir anlayışla kurgulamak en acil ihtiyaç. “Eğitim kurgularında, sınıf içinde, okul veya kent ekosisteminde birbirimizi ve gezegenimizi nasıl gözetebiliriz? Tüm insanların ve insan olmayan türlerin bağlantı içinde olduğunu, yeryüzünün her yerinde yaşamını sürdüren canlı ve cansız sistemlere, ağlara ve birbirimize bağlı olduğumuzu nasıl görünür kılarız? Eğitimin öznelerinin -çocukların, gençlerin, öğretmenlerin- bu değişime etkin ve anlamlı katılımını sağlamak için ne yapabiliriz?”[6] sorularına cevaplar arayarak ve “gezegenimizden ilham alarak”[7] eğitim sistemini krizler çağına uyumlandırmalıyız. Coğrafi özellikler ve koşullar, farklı riskler içeriyor ve yerel müdahaleleri gerektiriyor.[8] Bu nedenle okul öncesinden liseye kadar eğitimin her kademesinde, resmî veya özel tüm eğitim kurumlarında ve öğrenme ortamlarında öğretim programlarına, ders materyallerine, eğitim uygulama yöntemlerine, iklim ve biyoçeşitlilik krizlerinin, afet öncesinde, sırasında ve sonrasında uygulanacak protokollerin eklenmesi gerekiyor. Ayrıca öğrenciler, öğretmenler, idareciler, okul personeli ve velilerin katılımıyla temel afet bilinci geliştirilmeli, bu çalışmalar için okulların finansal kaynaklara erişimi sağlanmalı. Öğretmenlerin hem bireysel hem mesleki gelişimi için eğitim kurumlarında sürdürülebilir psikososyal destek hizmetlerine erişebilmesi, eğitimi ve görevlerini etkileyen karar alma süreçlerine katılması, meslektaşlarıyla işbirliği ve duygudaşlık kurma fırsatlarının olması da atılması gereken diğer adımlar. Krizler çağında öğretmenlerin psikolojik ve mesleki açıdan iyi olma hâline yatırım yapılması, eğitim sisteminin dayanıklılığını olumlu açıdan etkileyecek.[9]

 

Okul, çocuğu koruma ve çocuğun iyi olma hâlini bütünsel olarak ele alma açısından hangi rolleri üstlenmeli? Özellikle Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin ardından eğitimin çocuklar üzerindeki etkisinin daha hayati olduğunu söyleyebilir miyiz?

 

SİNEM SEFA AKAY: Okul, çocukların günlerinin, yaşantılarının önemli bir kısmını geçirdikleri, akranlarıyla sosyalleştikleri, yetişkinlerle iletişim hâlinde oldukları, oyun oynadıkları, öğrendikleri, yaşamlarını etkileyen farklı deneyimler edindikleri ortamlardır. Dolayısıyla çocuğun iyi olma hâli açısından okulun oldukça önemli rolleri var. “Çocuğun iyi olma hâli, çocuğun yaşam kalitesini, öznel iyi olma hâlini ve memnuniyetini ön plana alan ve yapabilirliklerini artırmayı hedefleyen bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, sağlık, maddi durum, eğitim, ev ve çevre koşulları, ilişkiler gibi alanlarda çocuğun iyi olmasını hedefler, çocuğun refahına ve gelişmesine bütünsel olarak yaklaşır.” (ERG Sözlük) Bu nedenle eğitim kurumları ve öğrenim ortamlarının tüm çocukların özgün ihtiyaçlarını karşılaması, hiçbir çocuğun eğitim sistemi dışında kalmaması için gerekli koşulları sağlaması gerekiyor. Bu noktada erişilebilirlik[10] ve evrensel tasarım,[11] yerine getirilmesi gereken standartlardan ziyade bakış açısı olmalı. Aksi hâlde, çocuk haklarını ve çocukların farklılaşan ihtiyaçlarını, beklentilerini merkeze koymayan, göz ardı eden öğrenim ortamları, çocuğun iyi olma hâline katkıda bulunamıyor, tam tersi, zarara neden oluyor. 6 Şubat tarihinde meydana gelen yıkıcı depremlerin ardından eğitimin onarıcı, iyileştirici, koruyucu, önleyici işlevlerinin çocukların hayatına etkisini bir kez daha gördük. Deprem bölgesindeki çocukların eğitiminin devamlılığı açısından öncelikle okul binalarının veya eğitim tesislerinin hasar durumu, fiziksel güvenliği veya afet sonrası toplu barınma için kullanımı belirleyici oldu. Aynı şekilde, çocukların ve ailelerinin depremden etkilenme durumu (enkaz altında kalmak, tedavi görmek, ampute olmak, ebeveynlerinden ayrı düşmek, evini, eşyalarını kaybetmek, mental sağlık ve psikososyal destek ihtiyacı ve durumu) hem bireysel ve toplumsal iyi olma hâlini hem de eğitime devamı etkiledi. Okul ile çocuk koruma sistemi arasında bağ kurulamadı. Oysaki eğitim kurumları ve öğrenme ortamları, çocuğa yönelik her türlü ihmal ve istismar riskinin tespit edilmesini, koruyucu ve önleyici mekanizmaların devreye girmesini ve çocuğa karşı olası şiddet veya ayrımcılık durumunda bildirimin hayata geçmesini sağlıyor. Eğitim sistemi ve çocuk koruma sisteminin bu bağının toplu barınma alanları olan çadır kentler, konteyner kentler, yurtlar vb. konaklama alanlarında da kurulması elzem. Tüm öğrenme ortamlarının güvenli ve koruyucu olması gerekiyor. Sadece akademik başarıya odaklanmadan çocuğun fiziksel, psikolojik, zihinsel, sosyal ve duygusal gelişimini önceliklendirmek de oldukça önemli. Depremden doğrudan veya dolaylı etkilenen çocuklarla deprem bölgesinin dışında depremden etkilenmeyen çocuklar için bu anlayışla eğitimin sürekliliği kurgulanmalı. Ne var ki, çocukların farklı aidiyetlerini, koşullarını ve içinde bulundukları olağanüstü durumları göz önünde bulundurmak, tek bir iyi olma hâlinden ziyade farklı ve çeşitli iyi olma hâllerinin olduğunu da unutmamak gerekiyor.

 

Türkiye’de erken çocukluk bakımı ve okul öncesi eğitim hizmetleri yeterli mi? Okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak amacıyla geliştirilecek eğitim politikaları hangi kapsamda olmalı?

 

SİNEM SEFA AKAY: Nitelikli erken çocukluk eğitimi hizmetleri, sosyo-ekonomik eşitsizliklerin, çocukların eğitim hayatına etkilerinin azaltılmasına ve eşitsizlik kaynaklı risklerin giderilmesine önemli katkılar sunuyor. Araştırmalar, kırılgan gruplardaki çocukların iyi olma hâllerinin güçlendirilmesi ve okula devam etmelerinin sağlanabilmesi için erken çocukluk eğitimi hizmetleriyle yapılan müdahalelerin diğer eğitim kademelerinde yapılanlara kıyasla daha etkili olduğunu ve çocukları, ileri yaşlarda karşı karşıya kalabilecekleri potansiyel zorluklar karşısında daha dirençli kıldığını gösteriyor.[12] Çocuğun gelişimi için kritik bir dönem olan 0-3 yaş arasındaki döneme yönelik bakım ve eğitim programlarının özellikle daha dezavantajlı kesimlerdeki aileler için yaygınlaştırılması önemli bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor. Okul öncesi eğitim hizmetlerine baktığımızda ise, 2021-2022 eğitim-öğretim döneminde öğrenci sayısının (1 milyon 885 bin 4) önceki yıla kıyasla %53.8, Covid-19 salgını sebebiyle yaşanan düşüş öncesindeki son eğitim-öğretim yılı olan 2019-2020’ye göre %15.7 oranında arttığını görüyoruz. Ne var ki, okullulaşma oranlarında bölgesel eşitsizlikler devam ediyor, 5 yaşta okullulaşma oranının en düşük ve en yüksek olduğu bölgeler arasında %20.8 fark olması, bölgesel eşitsizliklerin ne denli keskin olduğunu gösteriyor.[13] Okul öncesi eğitim hâlen zorunlu eğitim kapsamına alınmamış olsa da, yaygınlaştırılması için kurum sayısının artırılması, ücretsiz okul yemeği programlarıyla erişimin teşvik edilmesi ve okula devamın sağlanması politikaları hâlihazırda devam ediyor. Son dönemde bazı yerel yönetimlerin bu konuyu önemsemesi ve ciddi yatırımlar yapması da olumlu gelişmeler arasında. Bu noktada Türkiye’de erken çocukluk politikalarının çok aktörlü (Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve yerel yönetimler) yapısı göz önünde bulundurulmalı. Bu nedenle erken çocukluk eğitiminde nitelik, izlenebilirlik, belli standartların korunması ve erken çocukluk eğitimini bütünsel bir sistem altında sunmaya dair politikalar önem taşıyor. Okul öncesi eğitimin zorunlu ve tamamen ücretsiz hâle getirilmesi hedefi kapsamında en dezavantajlı grupların ve bölgelerin önceliklendirilmesi, yereldeki dinamiklere ve çocukların özgün ihtiyaçlarına göre özgül çözümler sunulması gerekiyor.

 

Yerel yönetimler, eğitime yönelik hizmetlerde sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğini güçlendirmek ve çocuk katılımını artırmak için neler yapmalı?

 

SİNEM SEFA AKAY: Devletin, çocukların insan haklarına dair yükümlülükleri ve taahhütleri var. Bu sorumluluklar, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin onaylanmasıyla birlikte ulusal mevzuata yansıtıldığı, Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program, Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı gibi üst politika belgelerinde belirtilen hedeflerle eşleştirildiği için hesap verebilirliğe açık durumda. Kamu idaresinin, hakların kullanımını sağlama, hayata geçmesi için elverişli ortamı sağlama ve gözetme görevleri de unutulmamalı. Bu görevleri yerine getirirken yerel yönetimlerin ve sivil toplumun sürece katkısı ve desteği hem karar alma ve uygulama süreçlerinin çoğulculuk ve katılımcılıkla yürütülmesini hem de kaynakların daha etkin kullanılmasını sağlar. Ayrıca hak sahipleriyle doğrudan, daha hızlı, esnek, düzenli iletişim ve ilişki hâlinde olan sivil toplum aktörleri ve yerel yönetimler arasındaki eşgüdüm ve diyalog, özellikle dezavantajlı gruplardaki çocuklara erişimi kolaylaştırıyor. Sahada hâlihazırda bu gruplarla çalışma deneyimi olan sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte hareket etmek, eğitime erişimde zorluk yaşayan ve eğitim dışında kalan çocuklara dair özel önlemlerin alınmasına katkıda bulunabilir.

 

Çocuk derken aslında oldukça geniş ve çeşitliliği olan bir topluluktan bahsediyoruz. 0-3 yaşın ihtiyacıyla 6 yaş sonrasının ihtiyacı farklı, ergenlik döneminin ise bambaşka. Ayrıca cinsiyet, sosyo-ekonomik durum, bölgesel koşullar, yerel dinamikler gibi birçok unsur da ihtiyaçları belirliyor. Mesela tarım işçisi Roman bir kız çocukla engeli olan veya mülteci bir kız çocuğun ihtiyaçları birbirinden farklı olabiliyor. Bu önemli farkları ve çocuğun özgün ihtiyaçlarını doğru tespit edebilmek ve anlayabilmek için aktif, anlamlı çocuk katılımı elzem. Hangi çocukların neye ihtiyacı olduğunu, eğitime erişimin desteklenmesi için yerel yönetimlerin neler yapabileceği ancak çocukları dinleyerek, duyarak, dikkate alarak belirlenebilir. Aksi durumda, okul terkini ve öğrenme kayıpları riskini, dolayısıyla eğitime erişimde eşitsizlikleri artıran kök nedenler ortaya çıkmıyor. Bu da sunulan eğitim hizmetlerinin beklenen etkiyi yaratmamasına ve sürdürülebilir olmamasına neden oluyor. Çocuk katılımını artırmak için faaliyetlere kaynak ayrılması veya farklı paydaşlarla işbirlikleri kurularak kaynak yaratılması gerekir. Bu kapsamda okul öncesi eğitimden itibaren gelişim düzeylerini gözeterek çocuklara yönelik insan hakları, çocuk hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği temalı programların uygulanması etkili oluyor. Akrandan akrana eğitim, serbest oyun modelleri, rehberler,[14] resimli çocuk kitapları, animasyon filmleri,[15] karikatürler,[16] kart veya kutu oyunları[17] ve podcastler, sosyal beceri kazandırmayı hedefleyen diğer yöntemler arasındadır.


Sinem Sefa Akay Kimdir?


Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Nottingham Üniversitesi Politika ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. 2004 yılından bu yana insan ve çocuk hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, sosyal politika ve sivil toplum alanlarında, UNICEF Türkiye Ofisi’nde, Avrupa Birliği teknik destek projelerinde ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında program koordinatörü, saha uzmanı, araştırmacı, eğitmen, kolaylaştırıcı olarak görev yapıyor. Ağustos 2022’de ERG Eğitim Gözlemevi’nde politika analisti olarak çalışmaya başladı. Çocuk işçiliği, toplumsal cinsiyet eşitliği, göçmenlik ve yoksulluk ekseninde eğitim politikalarına ve uygulamalarına katkıda bulunuyor.



[4] Eğitim 360° (23): Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları ve Eğitime Etkileri.

https://www.egitimreformugirisimi.org/egitim-360-23-turkiyede-kutuplasmanin-boyutlari-ve-egitime-etkileri/.



[5] Karadaş, C. (2019). Toplumsal cinsiyet eşitliği sınıf içine nasıl taşınır? Eğitim Reformu Girişimi.



[6] Arık, B. M. ve Feriver, Ş. (2022). Dünyadaşlık için Birbirimizle ve Yeryüzüyle Dayanışma Daveti. ERG Blog.

https://www.egitimreformugirisimi.org/dunyadaslik-icin-birbirimizle-ve-yeryuzuyle-dayanisma-daveti/


[7] Feriver, Ş. (2020). Gezegenimizden İlham Alarak Eğitimi Kurgulamak. ERG Blog.

https://www.egitimreformugirisimi.org/gezegenimizden-ilham-alarak-egitimi-kurgulamak/.


[8] Gökbayrak, P. (2021). Yeni Krizlere Dayanıklı Okul Ortamları Nasıl Kurulur?, ERG Blog.

https://www.egitimreformugirisimi.org/yeni-krizlere-dayanikli-okul-ortamlari-nasil-kurulur/


[10] Erişilebilirlik, herhangi bir mekânın, ürünün, içeriğin, servisin, hizmetin, hatta dijital ortamın engelliler ve yaşlılar dahil olmak üzere herkes tarafından anlaşılabilir, ulaşılabilir ve kullanılabilir olmasıdır. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Komitesi (2014) Madde 9: Erişilebilirlik Genel Yorum No: 2.

 https://insanhaklariizleme.org/vt/yayin_view.php?editid1=295.


[11] Eğitimde evrensel tasarım bağlamında önerilen çeşitli ilkeler; eğitim ortamları ile eğitim içeriğinin aktarılması süreçlerinin güvenli ve katılımcı olmasının sağlanması, eğitim öğretim süreçlerinde geribildirime yer verilmesi ve ölçme değerlendirmenin öğrencilerin farklılıkları gözetilerek oluşturulması gibi konuları içerir. (Kaynak: Rao, K., Ok, M. W. ve Bryant, B. R. (2014). A review of research on universal design educational models. Remedial and Special Education, 35 (3), 153-166. https://doi.org/10.1177/0741932513518980 , Eğitim İzleme Raporu 2020: Öğrenciler ve Eğitime Erişim.


[13] ERG (2022) Eğitim İzleme Raporu 2022, Okul Öncesi Eğitim.


[14] UNICEF Türkiye. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin Çocuk Versiyonu. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Çocuk Çalışmaları Birimi (ÇOÇA), Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi. 


[15] İstanbul Bilgi Üniversitesi, Çocuk Çalışmaları Birimi (ÇOÇA), Çocuk Hakları Sözleşmesi Animasyon Filmi.

Çocuğun katılım hakkına odaklanan bir animasyon filmi deneyimi: Yol. ICHILD-Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği ve UNICEF, (2021), Çocuk Hakları Sözleşmesi Animasyon Filmi.


[17] Uluslararası Af Örgütü İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Kart Oyunu Seti. Feminist Alfabe Seti.

Başka Bir Okul Mümkün Derneği, Duygu ve İhtiyaç Seti

İstanbul Bilgi Üniversitesi, Çocuk Çalışmaları Birimi (ÇOÇA), (2009), Söz Küçüğün Kutu Oyunu.


Önerilen Haberler