YÜKLENİYOR
SODEMSEN Toplu İş Sözleşmesi Avukatı Merve Nur Gök “Sosyal belediyecilik faaliyetlerinin hukuki çerçevesi” başlığında yazdı.
Sosyal belediyecilik yaklaşımının temeli, 19. yüzyılın sonuna doğru gelişen “sosyal devlet” anlayışına dayanır. Sanayi Devrimi döneminde yerel yönetimlerin sosyal politika alanındaki çalışmaları, yoksullara yardımla başlamıştır. Yerel yönetimler, dünya savaşları sonrasında yaşanan toplumsal sorunları çözmek amacıyla daha fazla sorumluluk üstlenmiştir. İşsizlik, yoksulluk, eğitim, konut, sağlık gibi önemli sosyal hizmet alanlarında merkezî idarenin bir partneri olarak hizmet üreten yerel yönetimler, yeni sosyal ihtiyaçların karşılanması için de sorumluluk üstlenmeye başlamıştır.
Devletin görevi, vatandaşlarının huzur, güven ve refah içinde yaşamasını sağlamak ve bu görevini ifa ederken vatandaşlar arasında ayrım gözetmemektir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. maddesindeki “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir,” ibaresi, sosyal devlete anayasal dayanak sunmaktadır.
Türkiye’de uygulanan sosyal belediyecilik faaliyetlerinin hukuki çerçevesini, 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu oluşturmaktadır. Ancak bir yerel yönetim birimi olan İl Özel İdaresi mevzuatı da sosyal politikalara ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
Kimsesizlerin, evsizlerin, sokak çocuklarının ve muhtaç kadınların barınma ihtiyacını karşılamak, öksüzlere çocuk yuvaları ve kreşler yapmak, yaşlılara huzurevleri tesis etmek, sağlık merkezleri, sağlık ocakları ve tanı merkezleri açmak, gezici sağlık otobüsü hizmeti vermek, hasta yakınları için hastanelerin civarında misafirhaneler oluşturmak, kültür-sanat merkezleri ve spor tesisleri açmak, bu merkezleri yaygınlaştırmak, ihtiyaç sahibi toplumsal kesimler için aşevleri ve imarethaneler kurmak, engelliler için hayatı kolaylaştıracak tedbirler almak, beceri ve meslek edindirme kursları açmak, parkları, bahçeleri ve piknik alanlarını yaygınlaştırmak, doğal dengeyi koruyan ve çevresel şartları düzenlenmiş ucuz konut alanları oluşturmak, iş kuracak kadınlara ve gençlere rehberlik hizmeti sunmak, onlara makine ve ekipman desteği sağlamak, tanzim satış mağazaları ve ekmek fabrikaları açmak, gıda, kömür, ilaç, kırtasiye malzemesi yardımı yapmak, toplumsal gruplara, sivil toplum kuruluşlarına ve kitle örgütlerine rehberlik etmek, onlarla işbirliğini ve dayanışmayı geliştirmek, gençlerin, engellilerin ve kadınların sosyalleşmesini sağlayacak merkezler açmak, sosyal belediyeciliğin kapsamına giren hizmetlerden bazılarıdır.
2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu, sosyal politika alanında belediyelere geniş yetkiler tanımıştır, hatta sosyal belediyeciliği zorunlu hâle getirmiştir. Bu kanunun sosyal politikalara duyarlılığının temel göstergesi, “hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır” ilkesidir.
Türkiye’de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi amacıyla yürütülen reform çalışmalarıyla yol katedilmiş olsa da, çözülmesi gereken birçok sorun (ölçek, kaynak, personel, özerklik, merkezî yönetimle belediyeler arasında görev bölüşümü, idari vesayet, katılım ve karar verme) vardır.
Son yıllarda yapılan yasal düzenlemeler, sosyal belediyecilik uygulamaları açısından belediyelere geniş yetki ve görevler vermektedir. Ancak yasal altyapı, yerel yönetimlerin görev ve yetkilerini gerçekleştirebilmesi için yeterli değildir. Sosyal belediyecilik faaliyetlerinin etkin ve kaliteli olması için yerel yönetimlerin mali açıdan güçlendirilmesi gerekmektedir.
Büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere birçok belediye, sosyal belediyecilik kapsamında hizmetler üretmektedir. Siyasi iktidar, sosyal belediyeciliği yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine belli dönemlerde ayni ya da nakdi yardım yapmak şeklinde algılamaktadır ve süreci böyle yürütmektedir. Sosyal belediyeciliğin amacı, sosyal sorunların çözülmesine öncü olmak, insanların ihtiyaç sahibi olmadan, eşit, adil, mutlu, huzurlu, güven duygusu gelişmiş bir toplumda yaşamasını sağlamaktır.