YÜKLENİYOR
Tourismo Group Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Kızıltan Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.
Uzun yıllardır turizm sektörünün içindesiniz. 1989 yılında Tourismo’yu kurdunuz. Tourismo’nun turizm sektöründeki faaliyetlerinden ve amaçlarından bahseder misiniz?
CEMAL KIZILTAN: Kuruluşundan bu yana Tourismo’nun değişmeyen sloganı, “Farklıyız, Fark Yaratırız” idi. Tourismo faaliyete başladığında turizm sektörü üç ana kolda hizmet veriyordu: Yurtiçi turlar (ingoing), yabancı turistlerin ülkemizde gezdirilmesi ve ağırlanması (incoming), Türk vatandaşlarının dünyayı gezmeleri için düzenlenen yurtdışı turları (outgoing). Kongre ve toplantı organizasyonları ülkemizde yeni yeni başlıyordu. Biz, ülkemize döviz kazandırmak için yurtiçi turlar düzenliyorduk, bunun yanı sıra bu alandaki fırsatları görüp, kongre ve toplantı organizasyonlarına yöneldik. 34 yıldır ulusal ve uluslararası şirketlere, devlet kongrelerine, vakıflara ve benzeri sivil toplum kuruluşlarına hizmet veriyoruz. Son yıllarda yaptığımız işi marka etkinlikleri ve itibar yönetimi olarak tanımlıyor, fark yaratmak için çabalıyoruz, turizm, içerik, etkinlik ve deneyim tasarımı gibi alanlardan yararlanıyoruz. Bu bileşenleri harmanlıyoruz, markalar için başarı hikâyeleriyle fark yaratıyoruz. Kurulduğumuz günden bu yana uzun bir yol katettik, en önemli yatırımların ve hedeflerin altına imzamızı attık, ülkemizin gelişimine katkıda bulunduk, daha da büyüdük ve geliştik. Zamanın ruhuna, müşterilerimizin beklentilerine göre kendimizi sürekli, yeniden biçimlendirdik.
2023 yaz sezonu turizmcilerin beklentilerini karşılayacak mı? Sezona ilişkin rekor ve büyüme hedefi sizce ne ölçüde gerçekleşecek?
CEMAL KIZILTAN: Söze olumsuz ifadelerle başlamak istemem, tarzım değil, ama bu sorunuza vereceğim yanıt ne yazık ki öyle. Yeni sezona “rekor” umuduy¬la başladık, 2023 yılında 60 milyon ziya¬retçi ve 56 milyar dolar gelir he¬defliyorduk. Nitekim ön rezervasyonlar olumlu seyrediyordu, ancak siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın üstüne deprem ve seçimler gelince frene bastık. Vergiler ve zamlar nedeniyle her şeyin fiyatı orantısız arttı. Türkiye’de durum ortada, ama fiyatlar Avrupalı turistlerin dahi satın alma gücünün üstüne çıktı. An itibarıyla, yüksek sezonda olmamıza rağmen, doluluk oranı Ege Bölgesi’nde %45, Antalya genelinde %60 seviyesinde. Olumsuzluk bununla da kalmadı, iş¬çilikte ve enerjideki maliyet artışı kârlılığı ciddi oranda aşağı çekiyor. Yıl sonunda işletmelerin maliyet enflasyonuyla ne ölçüde başa çıkabildiğini göreceğiz. 2023, hedeflere ulaşılamayacak, kayıp bir yıl olmaya aday.
Ekonomik krizin sonuçları turizm sektörünü hangi açılardan etkileyecek? Yerli ve yabancı turist hareketliliğinin sağlanması, sürdürülebilir turizm stratejilerinin belirlenmesi, destinasyonların geliştirilmesi, alternatif turizm türlerinin yaygınlaştırılması sürecinde turizm politikaları nasıl yapılandırılmalı?
CEMAL KIZILTAN: Önceki sorunuzda da belirttiğim gibi, kriz kelimesi olumsuz bir durumu yansıtıyor, bu kelimeyi kullanmaktan pek hoşlanmıyorum. Çünkü bu kelime, bilimin her alanında farklı bir anlama bürünebiliyor. Tıpta kriz, bir organda birdenbire ortaya çıkan fizyolojik bozukluk olarak tanımlanıyor: Kalp krizi, sinir krizi vb. Ekonomide kriz, bir malın veya hizmetin azalması, bir ülkenin resmî parasının değer kaybetmesi, borsa endeksinin aniden düşmesi, enflasyon olarak bilinen fiyat genel düzeyinin sürekli yükselme eğiliminde olması vb. durumları çağrıştırıyor. Krizin şekli ve çağrıştırdığı algı ne olursa olsun, turizm faaliyetleri, kitleleri etkileyen her krizden etkilenir, bazen bireysel krizler bile turistlerin rotalarını değiştirmesine, tatil hayallerinin bir başka bahara kalmasına neden olabilir. Türkiye turizmini etkileyen krizlere birkaç örnek vereyim:
• Körfez Savaşı: 1990 yılında Ağustos ayında turizm sezonunun bittiği dönemde başlayan Körfez Savaşı, savaş bölgesine yakın olan ülkemizin imajını da kötü etkilemişti. 1990 yılında 3.2 milyon dolar olan turizm gelirleri, 1991 yılında 2.6 milyon dolara düşmüştü. Ülkemize 1990 yılında AB ülkelerinden gelen ziyaretçi sayısı 2.7 milyondu, bu rakam 1991 yılında 1.7 milyona geriledi. OECD ülkelerinden gelen ziyaretçi sayısı 1990 yılında 3.3 milyondu, 1991 yılında 2.4 milyona düştü.
• 1999 Marmara Depremi: Bu depremden sonra Türkiye’nin turizm gelirlerinin bir önceki yıla göre %40 azalması, depremin turizm talebi üzerindeki doğrudan etkisini göstermektedir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, ayrıca son dönemde küresel ekonomik krizin de Türkiye turizmini olumsuz yönde etkilediğini söylemem gerekiyor. Küresel boyutta finans piyasalarında yaşanan kriz, dünya ülkelerini ve Türkiye ekonomisini de ciddi boyutlarda etkilemiştir. Çünkü turizm, zorunlu bir harcama olmadığı gerekçesiyle tasarrufa gidilen ilk harcama kalemi olarak değerlendirilmektedir. Turizm sektörünün küreselleşmeden önemli ölçüde etkilenmesi sebebiyle de krizin en fazla etkilediği sektörlerin başında turizm gelmektedir. Turizm gelirleri, ülkelerin ekonomisine her zaman pozitif yönde katkıda bulunsa da, en ufak krizden dahi etkilenmektedir. Bu durum, turizm gelirlerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle ülkemizin, sadık müşteri potansiyeli olan turizm türlerini geliştirip pazarlaması, turizm direncini artırması gerekiyor.
Sadık müşteri potansiyeline sahip olan turizm türlerinin başında sağlık, termal, inanç, kültür, iş ve fuar turizmi gelmektedir. İstanbul’un kıyı turizmi avantajının yanı sıra alternatif turizm türleri açısından da eşsiz imkânlara sahip olduğu göz önünde tutulmalıdır, kruvaziyer, sağlık, termal, kongre, kültür, inanç, spor ve tarih gibi çok çeşitli turizm olanakları değerlendirilmeli, bu olanaklar turizme gelir olarak kaydedilmelidir. Mücevher, deri, halı gibi otantik ve katma değeri yüksek ürünlerin sunulduğu Kapalıçarşı gibi stratejik mekânlar hareketlendirilmelidir. Havalimanı-kent merkezi arasında toplu ulaşım sistemleri acilen devreye alınmalıdır. Belediyeler, teknolojiye yatırım yapmalı, uzmanların, turizmcilerin yönlendirmesi doğrultusunda tarihî ve turistik noktalara konuşlandırılacak sensörler ve yapay zekâ (chatbot) desteğiyle anlatım ve rehberlik hizmetleri sunulmalıdır. Kentin ana arterlerinde ve turistik yerlerde yön ve bilgilendirme tabelaları Türkçe-İngilizce olarak değiştirilmelidir. Bu vesileyle, henüz krize dönüşmemiş ancak gelecekte turizm açısından risk oluşturabilecek bazı unsurlara da dikkat çekmek istiyorum:
• Turizm arzının kitle turizmi çerçevesinde yoğun kullanılması ve sürdürülebilir turizme önem verilmemesi,
• Kültürel değerlerin korunmaması,
• Doğal kaynakların kalitesinin korunup geliştirilmesine dayalı turizm ürün ve hizmetlerinin yeterince üretilmemesi,
• Turizmden kısa sürede yüksek ekonomik kârlılık sağlama düşüncesiyle hareket edilmesi,
• Sanayileşmiş tarım faaliyetlerinin yarattığı olumsuzluklar,
• Kıyılardaki çarpık yapılaşma,
• Türkiye’nin ucuz turizm ülkesi olması algısının silinememesi, Türkiye turizminde krize neden olabilecek riskler arasında sayılabilir.
Özetle, turizm, dinamik ve narin bir sektördür. Diğer sektörlere nazaran ulusal ve uluslararası boyutta yaşanan krizlerden daha kolay etkilenebilmektedir. Sektördeki arzın fazla olması, yerli ve yabancı turistlerin tercihlerini değiştirmesine neden olmaktadır. Turizm sektöründeki işletmeler, her ticari işletmede olduğu gibi, talepteki düşüşten önemli ölçüde etkilenmektedir. Krizlerin olumsuz etkilerini azaltmada, kriz yönetiminde etkin ve belirleyici unsur, krizin önceden tahmin edilmesi ve doğru kararların zamanında alınmasıdır. Özellikle küresel krizlerden mümkün olduğunca az etkilenmek için dünyadaki gelişmeler, ulusal ve uluslararası düzeydeki rakiplerin tepkileri yakından takip edilmelidir.
Ekonomik krizin sonuçlarını yeni yaşamaya başlıyoruz. Bu olumsuzluklar, yerli turistlerin yurtiçi hareketini etkileyecektir. Gidiş-dönüş yurtiçi uçak bileti fiyatlarının 5.000 TL’ye ulaştığı, mazot ve benzin fiyatlarının tavan yaptığı, otel, rehber, otobüs ve şoför maliyetlerinin en yüksek seviyede olduğu bugünlerde yurtiçinde dört günlük bir kültür turunun fiyatı dahi 20.000 TL’ye dayandı. Yurtdışından Türkiye’ye gelen turistlerin yurtiçindeki hareketliliğini etkileyen faktörler arasında “kalite” sorunu sayılabilir. Çok yüksek gıda fiyatları, rekabet, yüksek eleman maliyetleri gibi beklenmedik etkilere maruz kalan turizmciler bazı alanlarda kısıtlamaya gitti. Yurtdışı gezilerine gitmek isteyenler döviz kurundaki artış nedeniyle “Gitmesek de olur,” demeye başladı. Anlayacağınız, yurtdışına seyahat etme alışkanlığı olan yerli turistler önümüzdeki dönemde evlerinde oturacak gibi gözüküyor.
Peki böyle bir dönemi daha kolay atlatmak için turizm stratejileri değiştirilebilir mi? Evet değiştirilebilir. Örneğin, konaklama maliyetlerini azaltmak için yatak sayıları 400.000’e varan kamu kamplarını turizme kazandırabiliriz. Günlük 5.000 TL’ye varan rehber maliyetini makul seviyelere çekmek için Türkiye’de Türklere Türkçe rehberlik yapan rehberlerin yabancı dil bilme zorunluluğu kaldırılabilir. Rehberlik üniversitelerinden mezun olanlara rehberlik yapma hakkı verilebilir. Bu örnekleri artırmak mümkün ama sayfalar yetmez.
Turizmde gelir odaklı büyüme stratejisi, hedef pazarlara ulaşmak ve turist tercihlerine yön vermek için yeterli olacak mı? Destinasyonlardaki kaliteyi artırmak için neler yapılmalı?
CEMAL KIZILTAN: Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un ilk kez 30 Eylül 2019’da açıkladığı gelir odaklı büyüme stratejisi;
• Gecelik ortalama harcamanın artırılması,
• 180 milyon dolarlık tanıtım bütçesinin Turizm Geliştirme Ajansı (TGA) üzerinden devreye alınması ve yönetilmesi,
• Paket tur oranlarının %15-%60 seviyesine çekilmesi,
• Yeni turistik ürünlerin ve potansiyel pazarların devreye girmesi,
• Yeni ya da ek seferlerle THY’nin turizm taşımacılığındaki payının artırılması olarak özetlenmişti.
Maalesef planlama hatası nedeniyle günümüz koşullarında bu hedeflerin birçoğunun gerçekleşmediğini görüyoruz. Bunun için üç aşamalı planlama yapılması gerekiyordu:
1. Strateji Öncesi
• Stratejik yönetim planının hazırlanması,
• Basın ve iletişim departmanı kurulması,
• Tanıtım, ticaret ve siyaset konularında etik davranılması,
• Seyahat ticareti ortaklarını kapsayan veri tabanı oluşturulması,
• Acil durumlar için bütçe ayrılması,
• Turistlerle güvenlik konuları hakkında iletişimin geliştirilmesi,
• Turizm polisi hizmeti verilmesi ve acil çağrı merkezleri oluşturulması,
• Özel sektördeki kilit paydaşlarla ortaklıklar kurulması.
2. Strateji Aşaması
• Yerel birimlerle (belediyeler) hedef ve eylem birliği sağlanması,
• Turizme ve altyapıya yönelik ortak projelere kaynak aktarılması,
• Her koşulda adil, eşitlikçi ve şeffaf olunması,
• Doğru olmayan söylentilere açıklık getirilmesi,
• Bölgesel promosyon gezilerinin düzenlenmesi ve kampanyaların geliştirilmesi.
3. Stratejinin Uygulanması
• Yeni, niş pazar ürünlerinin oluşturulması,
• Özel fiyat tekliflerinin ve promosyonların oluşturulması,
• Özel ilgi alanlarına sahip olan turistlerin hedeflenmesi,
• İç pazarda tanıtım gezilerinin artırılması,
• Genel anlamda turizm tesislerinin ürün ve hizmet kalitesinin artırılması,
• Destinasyona yönelik bakış açısı hakkında araştırmalar yürütülmesi.
Bunların bir kısmı hayata geçirildi, ama birbirini tamamlayan eylemler zinciri eksik kaldığı için beklenen etki sağlanamadı. Umarım önümüzdeki dönemde gerçekleşir.
Yerel kalkınmaya doğrudan katkıda bulunan turizm hizmetlerini ve faaliyetleri planlarken (tüm turizm türlerini kapsayacak şekilde) yerel yönetimler hangi inisiyatifleri üstlenmeli? Yerel yönetimlerle turizm paydaşları arasındaki işbirliğinin yerel kalkınmaya etkileri nelerdir?
CEMAL KIZILTAN: Devletle yerel idari birimlerin turizmle ilgili doğrudan ilişkisi düşünüldüğünde, her ne kadar turizm kelimesini içinde barındırmasa da, turizmle çok yakın ilişkileri olduğu söylenebilir. Bu nedenle devlet desteği olmadan yerel idari birimlerin ve inisiyatiflerin tek başına başarılı olması mümkün değildir. Ancak yine de atılması gereken bazı adımlar vardır. Örneğin, istihdam ve yabancı dil, turizm sektörünün en önemli ve güncel sorunudur. Bu sorunu çözmek amacıyla eleman yetiştirecek kursların açılması, bu amaçla ticaret ve sanayi odalarıyla, meslek birlikleriyle birlikte ortak projeler üretilmesi, insan kaynağı konferansları düzenlenmesi, sergilerin, pazarların ve panayırların açılması, doğrudan turizmle ilgili faaliyetlerdir. İl özel idarelerinin gelir kalemleri incelendiğinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın onayıyla bazı yörelere giriş ve gezi ücreti almanın mümkün olduğu görülmektedir. İl özel idareleri, turistik tesislerin kuruluşunda ve işletilmesinde yetki sahibidir. Bazıları bu konuda yatırım ve işletmecilik girişiminde bulundu, ama verimlilik, hizmet kalitesi ve günümüz koşullarına uyum konularında rekabette geri kaldılar. Dünyanın farklı ülkelerindeki yerel yönetim modelinin başarıları ortadadır. Bu nedenle il özel idarelerine verilen yetkilerin yerel birimlere ve belediyelere devredilmesi önemli ve gereklidir.
Yerel kalkınmayı sadece belediye ve büyükşehir bağlamında düşünmemek gerekir. Son yıllarda kent hayatından kaçmak isteyenlerin tercih ettiği, doğal ve kültürel kaynaklarıyla çekim merkezi durumundaki köylerde imar planı doğru uygulandığı takdirde çevreye zarar verecek yapılaşma engellenebilir, doğal ve kültürel kaynakların korunur, sürdürülebilir turizm kapsamında planlı gelişme sağlanabilir.
Yerel yönetimler arasında turizmle ilişkisi en kuvvetli olan birimler belediyelerdir. Belediye idaresinin görevleri ve sorumlulukları turizmle yakından ilişkilidir. Temizlik, çevre koruma, altyapı, zabıta, ulaşım, yangınla mücadele, sağlık, sosyal destek ve tüketiciyi hizmetleri, imar planları, yapı kontrolü sadece yerel halkı değil, bölgeye gelen turistleri de yakından ilgilendirmektedir.
Belediyelerin turizmle ilgili faaliyetlerinin farklı başlıklar altında toplamak mümkündür (Pazarlama ve altyapı faaliyetleri, kültürel faaliyetler, çevreyle ilişkili faaliyetler, imar faaliyetleri, denetim faaliyetleri vb.). Bu kapsamda belediyelerin veya daha geniş bir bakış açısıyla yerel yönetimlerin, turizm planlarının ve politikalarının hazırlanmasında, uygulanmasında ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Turizm, turistlere ürün ve hizmet sunan işletmelerin, misafir kabul eden ülkelerin toplumla etkileşimi sonucunda turistleri ve ziyaretçileri ağırlarken ortaya çıkan olayların ve ilişkilerin bütünüdür (Mc Intosh ve Goeldner 1990: 4) tanımı göz önüne alındığında, turizmle yerel yönetim arasındaki ilişkinin de turizm tanımını kapsadığı görülmektedir. Bunların her biri sadece uygulama alanları değil, planlama gerektiren faaliyet alanlarıdır. Yerel yönetimlerin de kendi bölgelerindeki bu faaliyetlerle ilgili planlama yapması, planlama merkezî yönetim tarafından yapılıyorsa planlama sürecinde yer alması gerekir. Turizmden fayda sağlamayı amaçlayan veya fayda sağlayan bir yerel yönetimin, pazarlama planlaması yapması ve politika üretmesi şarttır. Bölgeye turist çekebilmek, turistlerin isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılamak, bölgeyi tekrar ziyaret etmelerini sağlayacak çalışmaların yapılması gerekmektedir. Altyapı hizmetleri de çok iyi planlanmalıdır. Bölgede plansız, aniden ortaya çıkabilecek altyapı sorunlarını çözmeye çalışmak hem maddi hem de fiziki zorluklar nedeniyle imkânsıza yaklaşacaktır. Günümüz şartlarında bir bölgede altyapının eksiksiz olmasını sağlamak kolaydır, ancak artan ihtiyaçları karşılayacak çalışmaların önceden planlanmaması sıkıntı yaratabilir.
Kültürel ve doğal çevrenin, yani kaynakların korunması konusunda da yerel yönetimlere önemli görevler düşmektedir. Turizm faaliyetlerinin plansız gelişmesi, doğal kaynakların tahrip edilmesine yol açabilir. Yerel yönetimlerin en önemli görevlerinden biri, imar planları ve yapı denetimidir. Yerel yönetimler, kendi bölgelerinde planlama yaparak hem kaynakların verimli kullanılmasını sağlayabilir hem görüntü kirliliğini engeller hem de yapılaşmadan kaynaklanan problemlerin çözümüne katkıda bulunabilir.
Bir ülkede turizmin gelişmesi, o ülkedeki merkezî yönetimin, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin ve vatandaşların turizm politikalarını benimsemesiyle sağlanabilir. Yerel yönetimlerin sadece bölge halkına değil, bölgeyi ziyaret eden turistlere de hizmet sunması gerektiği aşikârdır. Kaynakların korunması ve verimli kullanılması için yerel yönetimler planların ve politikaların uygulayıcısı olmaktan ziyade planlama ve politika sürecinin değişmez unsuru olmalıdır.
Kaynakları sınırlı yerel yönetimlere görev ve sorumluk verilmesi yeterli değildir. Merkezî yönetimin, bölgelerindeki turizm faaliyetlerini planlama yetkisini yerel yönetimlere vermesi gerekmektedir. Bu yetkiler, yerel yönetimlerin bölgelerini istedikleri şekilde yönetebileceği anlamına gelmemelidir. Yapılması gereken en önemli çalışma, etkin denetim mekanizmalarının yapılandırılmasıdır. Yerel yönetimlerin turizm faaliyetlerini planlanma ve uygulama aşamasında üstleneceği rol, vatandaşlara ve meslek birliklerine turizm politikalarını benimsetecek, ortak akılla karar alınmasına imkân tanıyacak ve etkili sonuçlar elde edilecek faaliyetlerin hayata geçirilmesini sağlayacaktır.
CEMAL KIZILTAN KİMDİR?
İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Mimarlık Bölümü’nü bitirdi. Tourismo’nun kurucusudur ve isim babasıdır. 1980 yılında rehber olarak başladığı turizm hayatının henüz baharında olduğuna inanıyor. Sadece kendi işini değil, mesleğini, çalışma arkadaşlarını ve meslektaşlarını da önemser. Öğrenme isteği ve heyecanı hiç bitmez, zapt edilemez hayat enerjisi ve karşı konulamaz deneme isteğiyle şirketin temel taşıdır. Zor koşulların ustası, fırtınalı denizlerin deneyimli kaptanıdır. Her koşulda tekneyi limana sağ salim yanaştırmayı bilir. Fikirleriyle katkıda bulunmadığı proje yoktur.