YÜKLENİYOR
CHP Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, MYK Üyesi Erhan Adem Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.
CHP’nin tarım politikalarının ana unsurları nelerdir?
ERHAN ADEM: Cumhuriyet Halk Partisi, gıda egemenliğini temel alan, üretici ve tüketici odaklı, çevre ve doğayla uyumlu, kırsal yaşam, kırsal aydınlanma ve kırsal kalkınmanın temel ekonomik gücü olan bir tarım sektörünü hedef alır.
Partimiz, tarımı ekonominin üzerinde bir yük olarak değil, ülke kalkınmasına güç verecek lokomotif sektör olarak görmektedir. Öncelikli hedefimiz, dünyada yaşanan savaşlar, iklim krizi, göç dalgası gibi birçok riske karşın kendi kendine yetebilen, gıda egemenliğini koruyan ve güvence altına alan bir tarım politikası oluşturmaktır. Aynı zamanda ülkemize gelen turistlerin gıda ihtiyacını karşılayabilen ve dünyada lider olduğumuz stratejik ürünlerin üretimine ve ihracatına yönelik doğru bir planlamayla global pazardaki yerimizin korunmasını sağlayacağız. Bitkisel ve hayvansal ürünlerde ithalatçı anlayıştan kurtularak, çiftçimizin üretime devam etmesini garanti altına alacağız, ürün fiyatı ve destekleme politikalarıyla üretim temelli bir anlayış geliştireceğiz. Verimli, rekabet gücü yüksek, doğaya saygılı ve insan odaklı yeni tarım düzeni oluşturacağız. Üreticileri ve tüketicileri koruyan, mağdur etmeyen, kamucu bir anlayışın tarım sektörüne hâkim olmasını sağlayacağız. Yüksek girdi maliyetleri, arazi toplulaştırması, sulama altyapısı sorunları, üreticiden tüketiciye pazarlama zincirindeki sorunlara çözüm bulacağız, üretime ve kalkınmaya dayalı yeni bir düzen kuracağız. Tarımdaki en temel sorunların yanlış toprak-su kullanımı, çiftçi nüfusunun yaşlanması, örgütlenme problemleri, yetersiz teknoloji olduğunun farkındayız. Bu problemlerin hepsini partimizin iktidarında çözmeye hazırız.
Finansman, maliyet, üretim ve pazarlama sorunları nedeniyle çiftçiler seslerini duyurmak için ülke genelinde eylem yapmaya başladı. Tarımsal üretimi ve çiftçilerin refahını olumsuz etkileyen bu sorunların çözümü için kısa, orta ve uzun vadede neler yapılmalı?
ERHAN ADEM: Kısa vadede, üreticinin sorun yaşadığı ürünlerle ilgili pazarlama zinciri oluşturulmalı, çiftçinin ürünü alınarak tüketiciye en kısa ve en az maliyetli yöntemlerle ulaştırılmalıdır. Türkiye Tarım Kredi Kooperatif Marketleri başta olmak üzere kurumların tüm imkânları değerlendirilmeli, ürünlerin tarlada heba olmasına izin verilmemelidir. Ekonomik değeri yüksek olan ürünler ekonomiye kazandırılmalıdır. Çiftçilerin devlet bankalarına borçlarının faizleri silinmeli, ödemeler iki yıl ötelenmelidir. Böylelikle çiftçilerin önümüzdeki yıl üretim sezonuna borç yükü olmadan başlaması sağlanmalıdır.
Orta vadede, çiftçilerin tarımdan kopmaması için uygun kredi imkânlarının sunulması ve tarıma yapılacak yatırımın artırılması şarttır. Girdi maliyetlerinin tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla düşürülmesi, mazotta ÖTV ve KDV’nin kaldırılması ya da minimuma indirilmesi, alınması gereken tedbirlerin başında gelmektedir. Tarım kredi kooperatifleri, çiftçilere hizmet etmesi gereken kurumdur, girdi maliyetlerinde ve ürün pazarlamasında, dünya örneklerinde olduğu gibi, aktif görev üstlenmelidir. İthalat temelli tarım politikaları terkedilmelidir, ithalata harcanacak para çiftçilere aktarılmalıdır. Doğru üretim planlamasıyla ülkemizin bitkisel ve hayvansal ürünlerin karşılanmalıdır. Ürünler özelinde kurulmuş kooperatifler, ürün ticaretinde daha etkin rol almalı, dünya pazarlarını takip ederek ekilecek ürünlerin planlanmasında ve ürünlerin stoklanmasında üretici lehine doğru adımlar atmalıdır. Son yıllarda Toprak Mahsulleri Ofisi, çiftçinin kara gün dostu olduğunu unutarak, serbest piyasa koşulları anlayışıyla yönetilmiştir ve hasat sezonunun başladığı dönemlerde ithalat izinlerini açmıştır. TMO, taban fiyat uygulamalarını sürdürmeli, taban fiyatları belirlerken çiftçilerin refahını gözetmelidir.
Uzun vadede, arazi toplulaştırmasının, modern sulama sistemlerinin, tarımda teknoloji kullanımının, kredi ve destek uygulamalarının, meyve-sebze tedarik zincirinin üreticiyi ve tüketiciyi koruyan bir anlayışla yeniden kurgulanması gerekmektedir. Tarımda marka olduğumuz ihracat ürünleriyle ilgili uzun vadeli planlama yapılmalıdır. Dünya pazarlarındaki yerimizi sürdürülebilir kılacak politikalarla hem ihracatçıların hem de üreticilerin refahı garanti altına alınmalıdır.
Tarımda yeni üretim, satış ve pazarlama modelleri oluşturacak, teşvik ve destek programlarıyla iyi tarım uygulamalarını geliştirecek ve tarımsal üretimde kaliteyi yükseltecek tarım politikaları nasıl yapılandırılmalı?
ERHAN ADEM: Tarımda yeni üretim, satış ve pazarlama modelleri oluşturulurken bitkisel ve hayvansal üretim için farklı stratejiler ortaya konulmalıdır. Bitkisel üretimde ülkemiz için stratejik ürünlerin belirlenmesi gereklidir. Örneğin, buğday, pamuk, mısır, ayçiçeği ve yağlı tohumlar, şeker pancarı gibi tarla ürünleri için sektör temsilcileriyle bir araya gelerek kısa, orta ve uzun vadeli planlama yapılmalıdır. Bu ürünlerle ilgili gelecek projeksiyonu dikkate alınarak üretim stratejileri ortaya konulmalı, buna bağlı olarak üretim planlaması yapılmalı, dünya çapında tarım coğrafyası ve sosyolojisi dikkate alınarak stratejiler uygulanmalıdır.
Kayısı, incir, kiraz, elma, Antep fıstığı, turunçgiller, fındık, çay gibi ürünlerin üretiminde kendi kendimize yetebilmemiz, dünya pazarındaki yerimizi korumamız, pazardan daha fazla pay almamız için adımlar atılmalı, sektörün tüm paydaşlarıyla ortak akılla kararlar alınmalıdır. Ürünlerin üretilmesi, daha kaliteli ve verimli hâle gelmesi için ürün ihtisas araştırma merkezleri daha etkin rol üstlenmelidir, yapılan çalışmalar üniversiteler, özel sektör ve devlet aracılığıyla çiftçilere aktarılmalıdır. Stratejik ürünlerin depolanması, katma değerli ürünlerin ihracatıyla ilgili Ar-Ge çalışmalarına destek verilmelidir. Üreticilerin ihracattan daha adil pay alabilmesi için kooperatifçilik başta olmak üzere alternatif pazarlama kanalları geliştirilmelidir.
Yaş meyve-sebze ticaretinde üreticiden tüketiciye daha adil bir değer zinciri oluşturmak koşuluyla bir sistem kurulmalıdır. Bu zincir sayesinde sağlıklı meyve-sebzenin vatandaşlarla buluşması sağlanacaktır. Tohumdan sofraya gelinceye dek tüm kontrol noktaları belirlenmelidir. Bakanlık başta olmak üzere yerel yönetimlerin işbirliğiyle kontrol noktaları denetlenmelidir.
Hayvansal ürünler için ortaya koyacağımız politikaların başında et ve süt sektörü gelmektedir. Beyaz et, balıkçılık ve yumurta, hayvansal üretimin önemli bileşenlerindendir. Her üç ya da beş yılda kriz yaşadığımız et ve süt sektörüne önem verilmesi gerekmektedir. Büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde et ve süt hayvancılığı ayrımı olmasına karşın et ve süt sektörünü birbirinden ayrı sektörler gibi değerlendirmek yanlıştır. Bu iki sektörü birbirinden ayırmadan, “Ana Varsa Dana Var” ilkesini gözeterek değerlendirmek gereklidir. Öncelikle ithalatçı anlayıştan vazgeçilmelidir, ithalata yapılan harcama çiftçilere ve besicilere aktarılmalıdır. Türkiye, et ve süt üretebilme kapasitesine, becerisine sahiptir. Yeter ki, doğru politikalar ortaya konulsun ve uygulansın. Hayvan ve işletme sayısı doğru tespit edilmelidir. Doğru politikalar uygulayabilmemiz için gerçek rakamlara ulaşmamız gerekmektedir. Ülkemize uygun, doğru süt ve besi ırkları belirlenmelidir, devlet kontrolünde (özel ve kamu) anaç yetiştirme merkezleri kurulmalıdır. Bu sayede her yıl ithalata ödenen milyarlarca liranın önüne geçilecektir. Böylelikle Et ve Süt Kurumu, ithalat lobilerinin kâr etme ve gelir kapısı konumundan uzaklaşarak üretici ve tüketiciyi koruyan, toplum refahını gözeten, etkin bir kurum olacaktır. Küçükbaş hayvancılık, et krizinin çözümünde önemli bir rol üstlenecektir. Meraların daha etkin kullanımı ve verilecek desteklerle küçükbaş hayvan sayısı artacak, kırmızı et sorununun çözümünde küçükbaş hayvancılık sektörü etkili olacaktır.
Türkiye, ithalata bağımlı tarımdan kurtulabilecek mi? Tarımsal üretim süreçleri planlanırken nelere dikkat edilmeli?
ERHAN ADEM: Türkiye ithalata bağımlı tarımdan kurtulabilir. Daha önce vurguladığım gibi, ithalattan kurtulabilmemiz için bir an önce tarım sayımının yapılması, doğru yöntemlerle gerçek rakamlara ulaşılması gerekiyor. Planlama yapmak için ne kadar ekilebilir arazimiz var, meyve ağacı varlığımız nedir, tarım makineleri parkurumuz ne durumdadır, teknolojiye ve günün şartlarına ne ölçüde uyuyoruz, bilmeliyiz. Çiftçi sayısı, su kapasitesi, sulanabilir alan potansiyeli, hayvan varlığı gibi konularda doğru ve gerçek rakamlara ihtiyaç var. Bu verilere ulaştıktan sonra planlama aşamasına geçebiliriz.
Türkiye, son 22 yılda toplam 150 milyar dolar tarımsal ithalat yaptı. Bu tutar, tarımsal altyapının geliştirilmesi, üreticilerin teknolojiyle buluşması için harcansaydı, ithal eden değil, üreten bir ülke olurduk. 2006 yılında “gayrisafi millî hasılanın %1’i tarımsal destek olarak verilir” diye kanun çıkmasına karşın bu destek hiçbir zaman %1 olarak verilmedi. Geçtiğimiz yıl destek binde 2.5 olarak verildi. Çiftçiler, borçlarla boğuşuyor, verilmesi gereken desteği alamıyor. Her geçen gün çiftçi sayısı azalıyor, son 10 yılda 500.000 çiftçi üretimden vazgeçti. Çiftçilik yapanların yaş ortalaması 58’den fazla. Her geçen yıl üretici sayısı azaldığı gibi, üreticiler yaşlanıyor. Çiftçiler mutlu değil. Bu sorunlar çözülmeden ithalattan kurtulmak mümkün değil.
Partimizin iktidarında en önemli hedefimiz, çiftçilerin mutlu olmasını, gelecek kaygısı taşımamasını sağlamak.
Coğrafi şartları dikkate alarak, ürün deseni doğrultusunda çiftçilerin hakça kazanç elde edebileceği şekilde tarımsal planlama yapacağız. Çiftçileri, tarım ekonomisi derslerinde okutulan örümcek ağı teorisinden kurtaracağız, yani çiftçiler bir yıl kazanıp, ertesi yıl zarar etmeyecek. Hak ettiği kadar kazanan, refah içinde yaşayan Türkiye çiftçisi hayal ediyoruz, bunu gerçekleştireceğiz.
Ziraat Bankası, çiftçinin bankası olacak, üretim için finansmanın garantörü olacak. Tarım kredi kooperatifleri, çiftçilerin gübre, sulama borusu, ilaç, tohum gibi ihtiyaçlarını karşılayan, çiftçileri destekleyen ana kooperatif olarak aktif rol üstlenecek, ülke çapında yapılanmasıyla tarımsal ürün pazarlamasında üstüne düşen görevi yerine getirecek. Tarım satış kooperatiflerini daha aktif hâle getirerek, zeytinyağı, pamuk, incir, kayısı, fındık gibi birçok stratejik ürünün depolanması ve pazarlanması sürecinde, çiftçinin ortaklığında daha fazla kâr edilmesini sağlayacağız.
Sürdürülebilir tarımsal üretim için toprağın, suyun, bitkisel üretimdeki genetik varlığın, çeşitliliğin, çiftçilerin korunması şart. Toprak, tohum, su, üretici, bilgi ve beceri yoksa, ürün yok. Gelecekte gıdanın ne kadar önemli olacağını hepimiz biliyoruz. Kendimize yetip, ihracatta dünyadaki yerimizi korumak için üretimin her unsurunu korumalı ve gelecek nesillere aktarmalıyız. Küresel iklim krizi karşısında çiftçileri savunmasız bırakmamalıyız. İklim kriziyle mücadeleye yönelik çalışmalara öncelik vermeli, çiftçimizi eğitmeliyiz.
Kırsal kalkınmayı destekleyecek, tarımsal üretimde verimliliği sağlayacak çalışmalar kapsamında yerel yönetimler nasıl bir rol üstlenmeli?
ERHAN ADEM: Büyükşehir Yasası nedeniyle büyükşehir belediyeleri kırsal bölgelerle daha fazla ilgilenmek zorunda kaldı. Köylerin mahallelere dönüştürülmesinin doğru olmadığının bir kez daha altını çizmek isterim. Büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere tüm belediyelerimiz kırsalda güzel çalışmalar yaptı. Üreticilere her zaman destek oldular. Belediye ismi vermeden birkaç projeye değinmek isterim. Belediyelerimiz, sulama suyu sorunu yaşayan birçok ilçe, belde ve köyde modern sulama suyu altyapısı, kapalı devre yağmurlama ve damla sulama sistemleri kurdu. Bu sistemleri de güneş enerjisi sistemlerine entegre ederek “sıfır enerji, sıfır atık” anlayışıyla sudan maksimum fayda elde etme imkânı sundular.
Çiftçilerin mazot, gübre, fide, tohum, gübre gibi girdi ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra küçükbaş hayvan projeleriyle kadınların ve gençlerin tarımdan uzaklaşmasını engellemek için büyük rol üstlendiler. Elbette bunlar yeterli değil. Merkezî yönetim bu sorunları dert edinmeli.
Belediyelerimiz, “Halk Ekmek” ve “Halk Süt” aracılığıyla ürünleri hak ettiği fiyattan veya değerinin üstünde alarak, tüketicileri güvenilir, uygun fiyatla ürünlerle buluşturdu. Halk Marketler aracılığıyla ürünlerin tarlada kalmasını engellediler, tüketicilerin uygun fiyatlı meyve- sebzeye ulaşmasına aracı oldular.
Bu çalışmaların Tarım ve Ormancılık Bakanlığı işbirliğiyle ülke ekonomisine katkıda bulunacak şekilde yapılması gerekiyor. Merkezî yönetimle yerel yönetimler arasındaki işbirliğiyle projelerde kaynak israfının önüne geçmek, projelerden faydalanan kişi sayısını artırmak ve kırsalda kalkınmayı sağlamak mümkün. Biz, her türlü işbirliğine açığız, iktidarımızda belediye ayrımı yapmadan bu koordinasyonu sağlayacağız.
Belediyelerimiz, geçmişte köy, bugün mahalle konumundaki yerleşimlerde kreş, sağlık, evde bakım, ulaşım gibi birçok hizmet başlığında çalışmalar yaptı. Daha yaşanabilir köyler, mahalleler yaratmak, belediyelerimizin en önemli amaçları arasında yer alıyor. Çünkü kırsal nüfus göç ediyor, kimse köyde kalmak istemiyor, köylerde nüfus yaşlandı. Bu nedenle belediyelerimizin dezavantajlı bölgelere daha fazla hizmet götürmesi ve o bölgelerde yaşayan vatandaşlara daha fazla imkân sunması gerekiyor.
Köylerde yapılan şenlikler, kırsal turizmi hareketlendirme girişimleri, CHP’li belediyelerin öncelikleri arasında yer aldı, almaya da devam edecek. Bu sayede kırsalda yaşayan vatandaşlar mutlu oluyor, kentli nüfus kırsalı tanımaya, üreticilerin ürünlerini almaya geliyor, yani kent ile kırsal buluşuyor. CHP’li belediyeler, kırsal kalkınmanın öncüsüdür. Belediyelerimizin en önemli görevi, kırsalla kenti buluşturmak, toplumun gıda yükünü taşıyan çiftçilerin emeğinin görünür olmasını sağlamaktır.