YÜKLENİYOR
BAÇEM Şube Müdürü, Anadolu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Derneği Başkanı Nazım Tanrıkulu CHP Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.
Türkiye tarımının başlıca sorunları sizce nelerdir? Tarımsal destekleme uygulamaları tarımdaki güncel sorunların çözümü için yeterli olacak mı?
NAZIM TANRIKULU: Türkiye tarımının başlıca sorunlarını şu başlıklar altında toplayabiliriz.
Tarım ve Orman Bakanlığı Teşkilatlarının Yapısı: Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tüm il ve ilçelerde birimleri var. Bu anlamda bakanlık, geniş bir örgütlenme ağına sahip. Fakat bu birimlerdeki teknik personel, büro işleri nedeniyle asli görevlerine vakit ayıramıyor. Bakanlığın il/ilçe müdürlüklerinin şehir merkezlerinden o şehrin çeperlerine taşınması, çiftçi adına tarımsal üretim ve Ar-Ge yapılan alanlara dönüştürülmesi, personelin kendini geliştirmesinin ve çiftçilerle bilgi paylaşımı yapılmasının önünü açacaktır. Bir nevi tarımsal eğitim ve üretim merkezleri olacaktır. Çiftçiler de çalışmaları yerinde görecek, kendi imkânları ve deneyimleriyle çözemedikleri konularda destek alacaklardır. Tarımla ilgili çalışan kamu kurumları, araştırarak, üreterek, bilgi paylaşarak tarımı geliştirmelidir. Bu kurumlar, illerindeki veya yakın illerdeki üniversitelerin ziraat fakülteleri, araştırma enstitüleri ve tarım örgütleriyle işbirliği yaparak çalışırsa, Türkiye tarımı gelişecek ve ilerleyecektir.
Su Kaynaklarının Azalması ve Kuraklık: İklim değişikliği ve yanlış sulama uygulamaları, su kaynaklarının azalmasına ve kuraklık riskinin artmasına neden olmaktadır. Sulama sistemlerinin verimli kullanılması, su kaynaklarının korunması ve toprağın su tutma kapasitesinin artırılması önemlidir. Gerek tarımsal üretim alanlarında gerek doğal alanlarda, giderek azalan yağmurlarla gelen suyun akıp gitmesinin önüne geçilebilecek yağmur suyu hasat yöntemlerinin yaygınlaştırılması, ülkenin tarım ve doğa politikası olacak derecede önem arz etmektedir.
Su kaynaklarının sınırlı olduğu ülkemizde, tarımda suyun etkin kullanımı önem taşımaktadır. Damla sulama gibi modern sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması, su tasarrufu sağlarken verimi de artıracaktır. Ayrıca kuraklığa dayanıklı tarımsal ürünlerin teşvik edilmesi, gelecekte yaşanması muhtemel sulama kaynaklı kriz için çıkış yolu olabilir. Hayvancılık sektöründe yem girdisi önemli gider kalemlerinden biri olduğu için sulu tarıma dayalı yem bitkilerinin yerine kuraklığa dirençli yem bitkilerinin tarımı önem arz etmektedir. Topraktaki su kaybının buharlaşmayla önlenmesi, su tutma kapasitesini artırmak için malçlama, kes-bırak diye tabir edilen ara çapalamasız tarımın da ülke genelinde yaygınlaştırılması için seferberlik ilan edilmesi gerekmektedir.
Toprak Verimliliğinin Düşmesi: Aşırı gübre kullanımı, tarım arazilerinin tarım makineleriyle işlenerek işlevsizleştirilmesi, yanlış ekim rotasyonları ve erozyon gibi faktörler, toprak verimliliğini düşürmektedir. Toprak verimliliğini artırmanın yolu, üstenci, insan merkezli bakışı bırakarak, agroekolojik bir bakış açısıyla ekosistem bileşenlerinin hayrını gözeten düşünsel değişimden geçmektedir. Agroekolojik perspektifte doğanın döngüsü takip edilerek toprağa yapılacak mekanik müdahaleler azaltılmalı, toprak işlemesiz tarım, münavebe, mikrobiyolojik gübreleme, yeşil gübreleme gibi yöntemler kullanılmalı, toprağın üzerinin çıplak bırakılmaması sağlanmalıdır. Onarıcı tarım, organik tarım, biyodinamik tarım, permakültür gibi yöntemlerin bu konudaki çözüm önerileri dikkate alınmalıdır.
Küçük Çiftlik Yapısı: Türkiye’deki tarım arazileri genellikle küçük parçalara bölünmüştür. Bu durum, modern tarım tekniklerinin uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Küçük aile çiftçiliğinin çıkış yolu olarak markalaşmaya destek verilmeli, ürünlere katma değer katacak çözümler düşünülmelidir.
Tarımsal Ürünlerin Düşük Fiyatları ve Komisyonculuk: Küresel pazardaki rekabet ve aracıların yüksek kâr marjları, üreticilerin gelirlerini düşürmektedir ve tarıma yönelik ilgiyi azaltmaktadır. Komisyonculukla ilgili sorunun hepimiz farkındayız. Ancak bu alanda yapılması gerekenlerle ilgili ciddi adımlar atılmıyor. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ahmet Akın’ın öncülüğünde çiftçilerin refahını yükseltecek, tekrar milletin efendisi olmasını sağlayacak çalışmalara başladık. Gömeç bamyası olarak bilinen sultani bamya çeşidinin katma değerini artırmak için inovasyon çalışmaları yaptık, dondurarak kurutma yöntemiyle cips hâline getirdik. Bu ürünler, önümüzde dönemde kurulacak “Yakın Marketler” aracılığıyla satılacak, yurtdışı pazarına girecek, kazanç yine üreticiye dönecek ve üretimde sürdürülebilirlik sağlanacak. Bu çalışmaları, Balıkesir’de pazar sorunu yaşayan diğer tarımsal ürünler için de yapacağız.
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Çiftçi Eğitim Merkezi’nden (BAÇEM) eğitim alan çiftçiler için “Sözleşmeli Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Projesi” başlattık. Bu projeyi de “Tarladan Eczaneye” anlayışıyla hayata geçirdik. Proje, ürün-değer zinciri mantığıyla ilerliyor. Proje kapsamında çiftçiden aldığımız tıbbi bitkileri üniversitelerimizin desteğiyle işleyerek, şurup, pastil, boğaz spreyi gibi ürünlere dönüştüreceğiz. Ürünleri öncelikle Balıkesir ve Bursa bölgesindeki eczanelere satmayı planlıyoruz. Bu projeyle, yerli hammaddeyle bu tür ürünlerin üretilemeyeceğini dair algıyı değiştirmeyi, üretmek isteyen girişimcilere rol model olmayı, Balıkesir’i tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda çekim merkezi yapmayı hedefliyoruz.
Teknolojik Yetersizlik: Tarımda modern teknolojilerin kullanımı yetersiz kalmaktadır, verimlilik artışı ve yüksek kalite engellenmektedir. Tarımsal teknolojinin geliştirilmesi, tarım örgütlerinin sorunlarına dair ihtiyaçların tespiti, üniversitelerin ilgili alanlarındaki bilim insanlarının ve bu alandaki makine üreticilerinin işbirliğiyle mümkün olabilir.
Kırsal Göç: Genç nüfusun tarımdan uzaklaşması, yaşlanan nüfus ve buna dayalı emek yoğun tarımdaki işgücü kıtlığı, tarımsal üretimde ciddi sorunlara yol açmaktadır. Kırsal alandaki göçün temel sebepleri arasında neoliberal politikalar, köy okullarının taşımalı eğitim sistemiyle kademeli olarak kapatılması, eğitim imkânlarından ve değişime uyumlanabilecek sosyo-kültürel olanaklardan kırsal bölgelerin mahrum bırakılması sayılabilir. Üstenci kentlinin “köylülük” tanımı bile bu yıkımın sebebidir diyebiliriz. Yerini, yurdunu terk eden köylünün tarlaları şirketlere, sermaye sahiplerine satıldı. Tarımsal üretim için değil, sadece “yatırım” maksatlı alınan bu araziler ekilmedi, birçok orman köyünde zamanında ekilecek yer olmayan tarlaların hepsi boş bırakıldı.
Göçü tersine döndürmenin yollarından biri, kendim de köyünden göç eden biri olarak söyleyebilirim ki, köylerdeki yaşam refahını yükseltmek ve göçün sebeplerini ortadan kaldırmaktır. Kentlerdeki asgari asgari refah unsurlarının, devlet eliyle yapılacak kırsal kalkınma hamlesiyle hazırlanması gerekmektedir.
Çiftçilere verilen tarım sübvansiyonları, tarım sektörünün önemli bir parçasıdır. Bu sübvansiyonlar hem çiftçilerin gelirlerini destekleme hem de sürdürülebilir gıda üretimi amacıyla kullanılmaktadır. Ancak sübvansiyon sisteminin geliştirilmesi ve sorunların çözülmesi gerekmektedir. Destek sisteminin, bazı ürünlerde aşırı üretim, çevresel sorunlar ve büyük çiftliklerin küçük çiftliklere kıyasla destekten daha fazla faydalanması gibi olumsuz yönleri de bulunmaktadır.
• Desteklemelerin Hedeflenmesi: Desteklemeler, küçük aile çiftçilerine, organik üretime, su tasarrufu sağlayan teknolojilere ve yüksek katma değerli ürünlere öncelik verilerek daha etkili hâle getirilebilir.
• Desteklemelerin Çeşitlendirilmesi: Sadece fiyat destekleri yerine, üretimde verimliliği artıracak, pazarlama kanallarını geliştirecek ve risk yönetimine katkı sağlayacak farklı destekleme mekanizmaları geliştirilmelidir.
• Araştırma ve Geliştirme Yatırımı: Tarımsal araştırmalara yapılan yatırımlar, yeni çeşitler ve su tasarrufu sağlayan teknolojiler geliştirerek tarımın sürdürülebilirliğini sağlayabilir.
• Kırsal Kalkınma: Tarımın yanı sıra kırsal alandaki diğer sektörlerin de desteklenmesi, gençlerin tarıma ilgisini artırabilir ve kırsal göçü önleyebilir.
• Kooperatifleşme: Üreticilerin bir araya gelerek oluşturdukları kooperatifler, pazarlık güçlerini artırarak daha iyi fiyatlar alınmasını sağlayabilir.
Tarımda sürdürülebilirliği sağlamak ve tarım ithalatını azaltmak için hangi önlemler alınmalı? Türkiye’deki tarım politikalarının kapsamı nasıl olmalı?
NAZIM TANRIKULU: Türkiye’deki tarım politikalarının uzun vadeli tarım stratejisine dayalı ilerlemediğini söyleyebiliriz. Her hükümetle birlikte tarım politikaları da değişiyor, bazen çok heyecanla karşılanan bir tarım politikası sonraki dönemde rafa kaldırılıyor. Ülkemiz, 1950’li yıllardan bu yana tarım alanında tam bağımsız bir politika izleyemedi diyebiliriz. Sürdürülebilir tarımsal politikalar için ilgili kurum ve kuruluşların, çiftçi örgütlerinin, bilim insanlarının ve sektör paydaşlarının katılımıyla uzun vadeli tarım stratejilerinin hazırlanması, başlatılan projelerin bu stratejik plan esnetilmeden ilerlemesini sağlayacak devletçi yaklaşımla ele alınması, tarımda kümelenme ve markalaşma hareketiyle ilerlenmesi gerekiyor. Kapsama ilişkin ana başlıkların nasıl olması gerektiğini şöyle sıralayabilirim:
• Su Yönetimi: Sulama sistemlerinin modernizasyonu, su tasarrufu sağlayan yöntemlerin yaygınlaştırılması ve su kaynaklarının etkin kullanımı.
• Toprak Koruma: Erozyonla mücadele, organik gübre kullanımı, toprak analizleri ve buna göre gübreleme.
• Biyoçeşitlilik: Biyolojik mücadele yöntemlerinin desteklenmesi, genetik çeşitliliğin korunması ve doğal düşmanların korunması.
• Enerji Verimliliği: Tarımda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, enerji verimli ekipmanların teşviki.
Türkiye Tarımsal Araştırmalar Merkezi (TÜTAM): TÜBİTAK, ASELSAN gibi özerk bir yapısı olan, tarımsal üretim için stratejik araştırmalar yapan bağımsız bir kuruluş gerekmektedir. Bu kuruluş, çiftçi, sektör, üniversiteler, sektör bileşenleriyle koordinasyonu sağlayan, ürün geliştiren, sorunlara ekolojik çözümler üreten ve politika oluşturan bir kurum olmalıdır. Patent ve faydalı model üretmeye dayalı çalışmalar da yapmalıdır. Her il veya bölgede şubeleri olacak bir yapılanmayla kurgulanmalıdır. Bu kuruluşta şu bileşenler olabilir:
• Tarımsal Eğitim Merkezi: Bu merkez bünyesinde halka açık kurs programları düzenlenerek merkeze gelir kazandırılabilir. Üreticiler, eğitimler sayesinde bölgelerinde öncü olacaktır.
• Yaşayan Tarım Müzesi: Tarım tarihinin ve kültürünün yaşatıldığı, yerel tohumlar gibi kaybolmaya yüz tutmuş tarım kültürü unsurlarının yaşatıldığı bu merkez hem bir çekim alanı olacaktır hem de somut olmayan tarım kültürünü yaşatarak gelecek nesillere aktaracaktır. Bu müze, farklı disiplinlerden yetkin kadrosuyla (halk bilimi, botanik, antropoloji, ziraat vb.) geçmiş ve gelecek arasında Anadolu’yu temel alan tarım kültürünü aktaracaktır. Ayrıca unutulan tarım geleneklerini araştırma ve derleme faaliyetleri de yürütecektir.
• Tarım Kütüphanesi: İhtisas kütüphanesi olacaktır. Ulusal tarım dergisi de bu kütüphane sayesinde yayımlanacaktır.
• Yerli Tohum Çeşitliliği: Genetik çeşitliliği koruyarak, iklim değişikliğine daha dirençli ve yerel koşullara uygun yerli tohum çeşitlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir. Bu sayede dışa bağımlılığı azaltırken, biyolojik çeşitliliği de koruyacağız.
• Su Yönetimi: Su kaynaklarının sınırlı olduğu ülkemizde, tarımda suyun etkin kullanımı önem taşıyor. Damla sulama gibi modern sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması, su tasarrufu sağlayacak, aynı zamanda verimi de artıracaktır.
• Değer Zincirinde İyileştirme: Üreticiden tüketiciye kadar tüm değer zincirinde iyileştirme yapılması, gıda kayıplarının azaltılması ve tarımsal ürünlerin katma değerinin artırılması gerekmektedir. Kooperatifleşme, pazarlama kanallarının çeşitlendirilmesi ve gıda işleme tesislerinin sayısının artırılması, bu konuda atılabilecek önemli adımlardır.
• Çevre Dostu Üretim: Tarımda çevreye duyarlı üretim yöntemlerinin teşvik edilmesi, toprak verimliliğini koruyacak ve kirliliği önleyecektir. Organik tarım, biyolojik mücadele ve entegre zararlı yönetimi gibi uygulamalar, sürdürülebilir tarım için vazgeçilmezdir.
• Genç Çiftçilere Destek: Tarıma gençlerin ilgisini çekmek ve onları bu sektöre kazandırmak için eğitim ve istihdam olanaklarının artırılması gerekmektedir. Tarımla ilgili meslek yüksekokullarının sayısının artırılması, kredi imkânlarının genişletilmesi ve genç çiftçilere yönelik destek programlarının geliştirilmesi, bu hedef doğrultusunda atılabilecek önemli adımlardır.
Türkiye’nin tarım politikaları, geleceğe yönelik bir vizyonla yeniden şekillendirilmelidir. Teknolojik dönüşüm, yerli tohum çeşitliliği, su yönetimi, değer zincirinde iyileştirme, çevre dostu üretim ve genç çiftçilere destek, bu vizyonun temel unsurlarıdır. Türkiye bu sayede tarımsal üretimde kendi kendine yeten bir ülke olacaktır ve dünya pazarlarında daha rekabetçi bir konuma yükselecektir.
Tarımda ithalatın azaltılması için yapılması gerekenler:
• Yerli Üretimi Destekleme: Yerli üreticilere kredi, teşvik ve teknik destek sağlanması, gıda güvenliği standartlarının yükseltilmesi.
• Depolama ve Pazarlama Sistemlerinin Geliştirilmesi: Ürünlerin kayıpsız depolanması ve pazarlanması için soğuk hava depoları, ambalajlama tesisleri gibi altyapı yatırımları.
• İşlenmiş Ürün Üretimi: Tarım ürünlerinin işlenerek katma değerinin artırılması ve ihracata yönelik ürünlerin üretimi.
• Gümrük Vergileri ve Kotalar: İthal ürünlere uygulanan gümrük vergilerinin yeniden gözden geçirilmesi ve yerli üretimi korumak amacıyla kotaların belirlenmesi.
• Tüketici Bilincinin Yükseltilmesi: Yerli ürünlerin tüketilmesinin önemi konusunda tüketicileri bilinçlendirme çalışmaları.
Endemik, tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda uzmansınız. Bu konuda kitap da yazdınız. Son yıllarda tarımda yeni akım olarak kabul edilen bitki yetiştiriciliğinin uzun vadede tarıma, yerel ve ulusal ekonomiye katkısı ne olacak?
NAZIM TANRIKULU: Tıbbi aromatik bitkilerin, bu bitkilerin endemik olanlarının uzun vadede ülke ekonomisine büyük katkısı olacak. Bu bitkilerin kullanım alanı (ilaç, boya, kozmetik, baharat, hayvan sağlığı, yem vb.) çok geniş olduğu için katma değerli ürün üretimi açısından girişimcilere sonsuz olanaklar sunuyor. Endemik tıbbi aromatik bitkilerin yetiştirilmesi, bu bitkilerin doğal ortamlarında korunmasına ve biyolojik çeşitliliğin artmasına katkıda bulunuyor. Endemik tıbbi aromatik bitkiler, genetik çeşitlilik açısından oldukça zengindir. Bu bitkilerde bulunan aktif maddeler, diğer bölgelerde yetişen aynı tür bitkilere göre farklılık gösterebilir. Bu durum, yeni ilaç ve kozmetik ürünlerinin geliştirilmesi için önemli bir potansiyel sunmaktadır. Endemik bitkiler, ülkemizin doğal zenginlikleri arasında yer alıyor, aynı zamanda biyolojik mirasın da bir parçası.
Tıbbi aromatik bitkiler, ülke ekonomisi için önemli bir potansiyel taşıyor. Bu bitkilerin yetiştirilmesi, işlenmesi ve pazarlanması sayesinde hem ülke ekonomisi güçlenecek hem de dünya genelinde hızla büyüyen bu pazarda ülkemiz önemli konuma yerleşecek. Özellikle endemik türlerin korunması ve sürdürülebilir kullanımı, gelecek nesillere daha sağlıklı ve zengin bir doğal çevre bırakmak için önem taşıyor. Yerelde de o bölgenin tarımsal kalkınmasına, turizmine katkıda bulunuyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Çiftçi Eğitim Merkezi (BAÇEM) bünyesinde tıbbi ve aromatik bitkilerle ilgili uygulamalı eğitimler veriyoruz, her yıl Balıkesir Aromaterapi Festivali düzenliyoruz. Bu çalışmalar, tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda bölgemizi çekim merkezi hâline getirdi diyebiliriz. Yatırımcılar bizden kurs alarak bölgemizde üretim tesisleri açmaya başladı. Girişimciler de kendi markalarını oluşturarak katma değerli ürünler üretmeye başladı.
Dünya çapındaki krizler, özellikle iklim krizi, tarımda verimliliği artıracak teknolojilere ve tarımsal girişimciliğe ihtiyaç duyulmasına neden oluyor. Üretimde ve gıda güvenliğinin sağlanmasında tarımsal girişimciliğin rolü nedir?
NAZIM TANRIKULU: Tarımsal girişimciliği, yeni nesil çiftçilik olarak tanımlayabiliriz. Tarım girişimcileri, başka disiplinlerden tarıma yönelseler de, yabancı dil bilmeleri, entegre bir kavrayışa sahip olmaları ve genellikle 40 yaş altı gençlerden oluşmaları sebebiyle daha proaktif olabiliyorlar. Bu girişimciler iklim krizi konusunda bilinçli oldukları için sürdürülebilir çözümler üzerinde çalışıyorlar. Geleneksel tarım yöntemlerinin yetersiz kaldığı bu dönemde girişimciler, yenilikçi teknolojiler ve uygulamalar geliştirerek tarımda verimliliği artırarak, daha az kaynak tüketerek, katma değerli tarım yapmanın yollarını arıyorlar.
Gıda güvenliği açısından bakıldığında tarım girişimcileri, bitki çeşitlerini geliştirerek kuraklığa ve hastalıklara dayanıklı tarım yapmayı mümkün kılarlar. Ayrıca sulama sistemlerindeki verimliliği artırarak su kaynaklarının daha etkin kullanılmasını sağlarlar. Bu sayede iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı daha dirençli bir tarım sistemi oluşturulur ve gıda üretiminde süreklilik sağlanır.
Üretimde ise, tarım girişimcilerinin her aşamada (tarım aletlerinden üretim süreçlerine kadar) yeni teknolojiler kullanarak verimliliği artırıcı çalışmalar yaptıklarını görüyoruz. Örneğin, otonom tarım araçları, drone’lar ve yapay zekâ gibi teknolojiler sayesinde tarımsal üretim daha hızlı ve daha doğru yapılabilir. Bu da üretim maliyetlerini düşürerek çiftçilerin gelirlerinin artmasını sağlar ve daha rekabetçi bir ortam yaratır.
Tarım girişimcileri, tarım atıklarını değerlendirerek, biyodinamik, onarıcı, organik tarım uygulamaları gibi sürdürülebilir yöntemlerle üretim yaparak, yerel pazara ilham verecek işlere örnek teşkil edecek adımlar atıyorlar. Tarımsal girişimcilik, dünya çapındaki krizlere karşı tarım sektörünün daha dirençli ve verimli hâle gelmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Girişimciler, yenilikçi fikirleri ve teknolojileriyle tarımın geleceğini şekillendiriyor ve gıda güvenliğini sağlamak için çalışmalar yapıyor.
Tarımsal üretimin teşvik edilmesi ve iyi tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması için yerel yönetimler hangi inisiyatifleri üstlenmeli? Yerel tarımı geliştirmek için nasıl bir yol izlenmeli?
NAZIM TANRIKULU: Yerel yönetimler, sürdürülebilir tarımın ve kırsal kalkınmanın önemli aktörleridir desek yanlış olmayacaktır. Son yıllarda yerel yönetimlerin tarımla ilgili yaptığı çalışmalar küçük çaplı görülse de, model olması ve cesaret vermesi açısından önemlidir. Yerel yönetimler, tarımla ilgili diğer paydaşlarla işbirliği yaparak tarımsal üretimi teşvik etmek ve iyi tarım uygulamalarını yaygınlaştırmak için farklı inisiyatifler üstlenebilir. Özellikle ekonomisi ve sanayisi tarımsal üretime dayalı olan yerel yönetimler, bütçelerinin büyük bölümünü tarımsal üretime ayırarak güçlü bir ekip kurmalıdır.
Yerel yönetimler, tarımsal üretimin gelişmesi için şu çalışmaları yapabilir:
• Tarımsal Kuluçka Merkezi: Belediyeler, tarımla ilgili markalaşma fikri olan girişimciler ya da proje fikriyle açılacak çağrılarda uygun bulunanlar için “Tarımsal İş Geliştirme Merkezi” kurabilir. Bu merkezde beş yıl boyunca uygun kira, ortak hammadde kullanımı gibi desteklerden faydalanan girişimciler, üst seviye için organize sanayi bölgelerine yönlendirilebilir.
• Tarımsal danışmanlık hizmetleri vermek için “Tarım Danışmanlık Merkezleri” kurularak veya mevcut hizmetler güçlendirilerek çiftçilere ulaşılabilir.
• Üreticilerin pazar sorunlarının çözümü için çalışmalar yapmalıdır. Çiftçinin ürettiği ürüne katma değer kazandıracak Ar-Ge çalışmaları, sözleşmeli alım, kurulacak işletmeler üzerinden ilgili pazarlara satış yapılmalıdır.
• Üreticilere, işgücü maliyetlerini düşürecek makine ve ekipman desteği verilmelidir. Bu destek de bireysel olarak değil, kooperatifler veya köy tüzel kişilikleri aracılığıyla ortak kullanıma sunulacak şekilde verilmelidir.
• Kısa döngü gıda sistemleri kurularak yereldeki çiftçinin, ürününü doğrudan satabileceği yerel pazar alanları açılabilir. Yerel yönetimler, bu pazar alanlarında yönlendirici, denetleyici ve düzenleyici rol üstlenebilir. Yerel pazarlar, çiftçi pazarları, topluluk destekli tarım gibi modeller teşvik edilerek üreticiyle tüketici arasında doğrudan bağ kurulduğunda komisyonculuk da sona erecektir.
• Organik tarımı ve iyi tarım uygulamarını yaygınlaştırmak için çiftçiler teşvik edilmelidir. Maliyetler, özellike sertifika giderleri karşılanmalıdır.
• Yerel yönetimler, toprak analizi yaparak çiftçilere organik gübreleme ve üretim yöntemleri hakkında bilgi verebilir.
• Sulama birlikleriyle işbirliği yapılarak sulama sistemlerinin verimliliği artırılabilir ve su kaynaklarının korunmasına yönelik projeler geliştirilebilir.
• Güneş enerjisi sistemlerinin kurulması için çiftçilere destek ve teknik destek verilebilir.
• Yerel yönetimler, tarla yollarının yenilenmesi için çiftçilere destek olabilir. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Kırsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı bu konuda iyi uygulama örneklerinden biridir.
• Çiftçilerin binbir zorlukla ürettiği ürünlerin çalınması büyük bir sorundur. Jandarma koordinesiyle “Tarım Zabıtası” veya “Çiftçi Zabıtası” gibi uygulamalar hayata geçirilebilir.
• Yerel yönetimler, kırsal turizm, agroturizm gibi alanları desteklemek için çiftçilere eğitim verebilir, bu konudaki güçlü alanları tespit ederek işe koyulabilir.
Nazım Tanrıkulu kimdir?
Tıbbi ve aromatik bitkilerle ilgili profesyonel hayatına Selçuk Üniversitesi Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı’ndan 2003 yılında mezun olarak başladı. Tıbbi bitkiler alanındaki bilgilerin kökenlerini araştırmak üzere 2018- 2019 eğitim-öğretim döneminde başladığı Medipol Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Tıp Tarihi ve Etik Programı’nda Prof. Dr. Ayten Altıntaş’ın öğrencisi olarak devam eden yüksek lisans eğitimini “Ege Yöresindeki Bazı Tıbbi Bitkilerin Kadim Tıpta, Halk Tıbbında ve Bugünkü Araştırmalardaki Yerinin Karşılaştırmalı İncelenmesi” başlıklı teziyle 2021 yılında tamamladı.
Türkiye’nin ilk tıbbi bitkiler bahçesi olan “Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi” ve “Kütahya Belediyesi Hekim Sinan Tıbbi Bitkiler Araştırma Merkezi” projelerinde uzun yıllar görev yaptı. 2011-2016 yılları arasında Türkiye’de ilk defa kozmetik bitkileri tarımı yaparak “Bitkisandığı” markasıyla doğal kozmetik ürünleri üretti. Bu girişimcilik tecrübesiyle edindiği deneyimlerle butik kozmetik üreticisi girişimcilere eğitimler verdi, onları cesaretlendirdi, üretim ekonomisine katılmalarını sağladı. Uludağ Üniversitesi’nin düzenlediği doğa ve orman Pedagojisi eğitiminin eğitmenlerinden biridir. Kaz Dağları’nda çocuklara yönelik doğa eğitimleri vermek üzere kurulan “Orman İyeleri” oluşumunun da kurucularındandır.
Bitki özleri, şifalı iksirler, doğal kozmetik, şifalı bitkileri tanıma amaçlı flora yürüyüşleri, tentür, doğal boya, doğal koku, aromaterapi, mürşidim doğa, bitkilerle inziva vb. konularda atölye ve eğitim çalışmalarında eğitim veriyor. Geleneksel tıp ve tıbbi bitki konusundaki kongre, çalıştay, panel vb. organizasyonlarda görev alıyor, bu etkinliklerde bildiri sunuyor. TBMM Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Araştırma Komisyonu’nda uzman olarak görev aldı, tıbbi ve aromatik bitkiler konusunda oluşturulacak politikalara referans olacak rapora katkıda bulundu.
Anadolu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Derneği Başkanı’dır. Aromaterapi Derneği’nin yönetim kurulu üyesidir. HayyKitap tarafından yedinci baskısı yayımlanan “Tıbbi Bitkileri Doğru Kullanma Rehberi” adlı kitabın yazarıdır. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2017 yılında basılan “Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Rehberi” adlı bir kitabı daha bulunmaktadır. 2017 yılından bu yana Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nde BAÇEM Şube Müdürü olarak görev yapmaktadır.