YÜKLENİYOR
SODEMSEN İdari ve Mali İşler Müdürü Ata Alkan “Cumhuriyet sonrası Türkiye’de eğitim” başlığında yazdı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte eğitim alanında büyük devrimler yapıldı. Atatürk'ün önderliğindeki bu devrimlerin en önemli unsurlarından biri, eğitim sisteminin modern, bilimsel ve aydınlanmacı bir temel üzerine inşa edilmesiydi. Bu dönemde hayata geçirilen “Köy Enstitüleri” yalnızca Türkiye’nin eğitim sistemine değil, ülkenin sosyal yapısına da katkıda bulundu. Bu modelin kısa ömrü, Türkiye’de eğitimin zamanla nasıl bir dönüşüm geçirdiğini gözler önüne seriyor.
Hepimizin bildiği gibi, 1930’lu yıllarda Türkiye, kırsal nüfusun yoğun, okuryazarlık oranının düşük olduğu bir ülkeydi. Bu tabloyu değiştirmek ve eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak amacıyla dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve eğitimci İsmail Hakkı Tonguç önderliğinde 1940 yılında “Köy Enstitüleri” kuruldu. Bu enstitüler, köylerde öğretmen ihtiyacını karşılamanın yanı sıra köylerdeki çocukları eğitmeyi ve topluma kazandırmayı hedefliyordu. Köy enstitülerinin dikkat çekici yönlerinden biri, eğitimi yalnızca teorik bilgiyle sınırlamamasıydı. Enstitülerde okuyan çocuklar, tarımdan sanata, teknik beceriden pedagojik formasyona kadar çok yönlü bir eğitim alıyordu. Öğrenciler, sabah teorik derslerde eğitim görürken, öğleden sonra tarlada çalışıyor, inşaat yapıyor, zanaat öğreniyor ve kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek beceriler geliştiriyorlardı. Bu model, eğitimi yaşamla birleştiren bir yaklaşımdı ve toplumsal kalkınmaya doğrudan katkıda bulunuyordu.
Bu sistemin en önemli kazancı, kırsal bölgelerdeki çocukların yalnızca öğretmen değil, aynı zamanda toplum lideri olarak yetiştirilmesiydi. Öğretmenler, köylerin ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan gelişmesine de önderlik ediyordu. Köy enstitülerinin yetiştirdiği öğretmenler, kırsal kalkınmayı destekleyen, Türkiye’nin aydınlanma projesini köylere taşıyan liderlerdi.
Köy enstitüleri, 1950’li yıllarda kapatılmak istendi. Çok partili sisteme geçişin ardından, özellikle Demokrat Parti iktidarı döneminde köy enstitüleri, “komünist yuvası” olduğu iddialarıyla hedef alındı. Enstitüler kapatıldı, bütüncül ve toplumu kalkındıran eğitim yaklaşımı yok edildi. Türkiye’nin kırsal kesimdeki kalkınma hamlesi duraksadı, millî eğitim sisteminde ideolojik kayma yaşanmaya başladı. Eğitim sisteminde merkeziyetçi, ezberci ve sınav odaklı bir yapı hâkim oldu. Eğitimde fırsat eşitliği giderek bozuldu, köy okulları ihmal edildi, öğretmenler yeterince desteklenmedi. Bu durum, Türkiye’nin kalkınmasına ciddi zarar verdi. Eğitimdeki bu olumsuz dönüşüm, toplumsal yapının da bozulmasına zemin hazırladı.
2000’li yılların başından itibaren iktidara gelen hükümetler, eğitimi tarikat ve cemaatlerin etkisine açık hâle getirdi. Bu süreç, toplumsal dokunun laiklikten uzaklaşmasına yol açtı. Cumhuriyet ilkelerinden, Atatürk ilke ve devrimlerinden hızla uzaklaşan adımlar atıldı. Laiklik ve bilimsellik yerine dinsel referanslarla eğitim sistemi şekillenmeye başladı.
Eğitim, bir toplumun geleceğini belirleyen en önemli unsurdur. Türkiye, köy enstitüleri gibi yaratıcı ve yenilikçi eğitim modelleriyle toplumsal kalkınmasını sağlamış bir ülkeyken, bugün bu mirası unutmuştur. Tarikatların ve cemaatlerin etkisiyle şekillenen bir eğitim modeli, Türkiye’nin ilerlemesini durdurmaktadır ve genç kuşakların yaratıcı potansiyelini köreltmektedir.
Bu olumsuz gidişata son verilmesi gerektiği açıktır. Türkiye’nin eğitim sisteminin bilimsel düşünce, eleştirel zihin yapısı ve fırsat eşitliği üzerine kurması elzemdir. Yeni bir eğitim modeli, Atatürk’ün aydınlanma ideallerine sadık, yaratıcı bireyler yetiştiren, insan haklarına ve laikliğe dayanan bir sistem olmalıdır. Eğitimde reform yapılmalı, tarikatların ve cemaatlerin etkisi tamamen ortadan kaldırılmalı, eğitim, çağdaş dünyanın gereklerine uygun şekilde yapılandırılmalıdır. Köy enstitülerinden alınacak ilhamla Türkiye’nin eğitimde tekrar aydınlanma sürecine girmesi mümkündür. Bu reformlar sadece eğitimin kalitesini yükseltmekle kalmayacaktır, aynı zamanda toplumsal kalkınmayı sağlayacak, Türkiye’nin geleceğini aydınlatacaktır. Güçlü ve bilimsel temellere dayalı bir eğitim sistemi Türkiye’nin yeniden yükselmesinin anahtarıdır.