YÜKLENİYOR
ICHILD Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği Başkanı Zeynep Betül Demirses CHP Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.
ICHILD Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği’nin çalışmalarından bahseder misiniz?
ZEYNEP BETÜL DEMİRSES: Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği, kısa adıyla ICHILD, çocukların katılım haklarının güçlenmesi hedefiyle gençler tarafından kurulmuş bir sivil toplum kuruluşudur. 2019 yılından itibaren resmî olarak faaliyet gösteren ICHILD, 13-18 yaş arasındaki çocuklarla birlikte çalışmalarını yürütüyor. Bu yaş grubuyla çalışmalar yürütülmesinin özel bir sebebi var: Sivil toplum alanındaki çalışmaların çoğuna baktığımızda, çocuk çalışmaları denilince akla daha çok 12 yaş ve altı çocuklar geliyor. Gençlik çalışmaları ise, 18 yaş ve üzerini kapsıyor. ICHILD, 13-18 yaş arasındaki çocukların ne çocuk ne de gençlik çalışmalarında yer bulduğunu fark etti, çocukluk algısını gündemde tutarak bu alanı görünür kılmak amacıyla çalışmalar yürüttü. ICHILD’ın çalışmalarını birkaç başlık altında aktarmaya çalışacağım:
Çocukluk Algısı:
Çocuk ve çocukluk kavramlarına dair toplum tarafından genel kabul gören bazı yaklaşımlar; çocukların masum, saf, temiz, korunmaya muhtaç, aciz, kendi kararlarını veremeyen, şirin ve eğlenceli küçük insan yavruları olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu genel yaklaşım, çocuğun gelişen kapasitesini ve yapabilirliğini göz ardı ettiği için çocuk ve yetişkin arasında bir güç ilişkisi, eşitsizlik, daha doğrusu hiyerarşi yaratıyor. ICHILD olarak bu algıyı çocuk haklarını referans alan ve destekleyen bir yerden güçlendirmeye çalışıyoruz. Bunu iletişim çalışmalarımızda, yetişkinlerle yaptığımız bireysel görüşmelerimizde, etkinliklerimizde ve yine derneğin kurumsal yaklaşımında ele alarak kapsayıcı bir şekilde alan tutmaya çalışıyoruz. Çocuklarla eşitler ilişkisi kurabilirsek, her çocuğun kendi haklarını hayata geçirebileceği bir yaşama da merhaba demiş oluruz. Böylelikle çocuklarla aciz, muhtaç, güçsüz kavramları üzerinden değil, gelişen kapasitesine oranla desteklenen, güçlü ve cesur kavramları üzerinden etkileşime geçme fırsatı yakalayabiliriz.
Çocukların Güçlenmesi:
ICHILD olarak çalışmalarımızın ana temasını bu başlık oluşturuyor diyebilirim. Çeşitlenen temalar ve yöntemlerle çocukların güçlenmesini destekleyecek çalışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmalar arasında farklı alanları kapsayan eğitimler, atölyeler, çalıştaylar ve toplantılar yer alıyor.
Örnek olarak ICHILD İklim Hareketi’nden bahsetmek istiyorum. Çocuklar tarafından kurulan ICHILD İklim Hareketi ekibi yaklaşık üç yıldır “İklim Değişikliği ve Çocuk Hakları” üzerine çalışmalarını sürdürüyor. Bu ekip, Türkiye’nin dört farklı şehrinde (Ankara, Diyarbakır, İstanbul ve Samsun) yaşayan 13-18 yaş arasındaki beş kız çocuğundan oluşuyor. ICHILD İklim Hareketi, son bir yıldır “İklim Değişikliği ve Çocuk Hakları” kesişimselliği üzerine “İnsan Hakları İzleme Çalışmaları” yürütüyor. Bu çok heyecan verici, çünkü sürecin tamamı çocuklar tarafından tasarlandı. Çalışmaları da çocuklar yürütüyor. Çocuklar, gösterge temelli izleme yapıyor, bilgi edinme başvurusunda bulunuyor ve süreci raporluyor. ICHILD İklim Hareketi ekibindeki çocuklar, Türkiye’deki politika belgelerini analiz ederek, çocuk hakları ve iklim krizinin kesişimselliğini inceledi. Çalışmalarını rapora dönüştürme aşamasındalar. Bu çalışmada ICHILD olarak İklim Hareketi ekibinin tematik alanlarda güçlenmesine destek sunan eğitimler ve buluşmalar düzenledik. Ekibin çalışmalarını desteklemeye devam ediyoruz. Çocukların kendi başlarına yapabilecekleri şeyleri onların adına/yerine yapmayarak, çocukların güçlenmesini desteklediğimiz bir evrende çok fazla şey mümkün oluyor.
Sivil Toplum Kuruluşları ve Çocuk Katılımı:
Çocuk katılımı dediğimiz zaman aklımıza neler geliyor? Çocukların bir etkinliğe katılımı mı? Bir eğitime dahil olmaları mı? Ya da bir fikre katılmaları mı? Elbette hayır. Çocuk katılımı, çocukların kendilerini etkileyen konularda fikirlerini ifade edebilme, karar süreçlerine dahil olabilme ve etkin roller üstlenebilme hakkını ifade eder. Bu kavram, çocukların birey olarak değerli olduklarını, görüşlerinin önemsendiğini, sosyal, kültürel, politik ya da çevresel karar mekanizmalarında yer alabileceklerini vurgular. Yukarıda bahsettiğimiz çocukluk algısı ve eşitler ilişkisiyle ne kadar yakın olduğunu burada da görebiliriz.
Peki her kararı her çocukla nasıl alacağız? Burada da deneyimlerin çeşitliliği, ihtiyaçların çeşitliliği, çocuğun yüksek yararı ve biricikliğini anımsayarak yola devam edeceğiz. Katılımın derecesi, çocukların yaşı, gelişim düzeyi, konuyla ilgili bilgi ve deneyimleri göz önünde bulundurularak farklı şekillerde olabilir. Buna çocuklarla birlikte karar verebilirsiniz. Çocukları sadece özel ve resmî günlerde bir yerlere davet ederek, birkaç büyük boy sandalyeye oturtarak ya da yetişkinler için oldukça önemli açılış törenlerinde çocukları da ön sıraya “dizerek” çocuklarla işbirliği yapmış olmuyoruz, aksine, bu oldukça sembolik bir süreci ifade ediyor.
ICHILD olarak sivil toplum alanında çocukların aktif olarak fikirlerini paylaşabilmeleri, önerilerde bulunabilmeleri ve bu önerilerin karar alma süreçlerinde somut etkiler yaratabilmesi üzerine çalışmalar yürütüyoruz. Buna elbette önce ICHILD’dan başlıyoruz. “Çocuk Danışma Kurulu”, “Gençlik Danışma Kurulu”, “Tematik Alt Çalışma Grupları” gibi mekanizmalarla, konunun öznesi ve muhatabı olan çocukları da süreçlerimize dahil ederek çalışmalarımızı çocuklarla birlikte yürütüyoruz. Alandaki farklı sivil toplum kuruluşlarına da bu konuda güçlenmeleri için destek veriyoruz.
Yerel Yönetimler ve Çocuk Katılımı:
Özellikle 2024 yılı itibarıyla ana çalışma konularından birini yerel yönetimler ve çocuk katılımı olarak belirledik. Çocuklarla yaptığımız çalışmalar kapsamında, 13-18 yaş grubunun yaşadığı kente, ilçeye, mahalleye dair söyleyecek çok fazla şeyinin olduğunu bir kez daha görmüş olduk. İlgili yaş grubunun kentle olan ilişki dinamiği oldukça yüksek, bu nedenle programlama, karar alma, izleme ve değerlendirme süreçlerine dahil olabilecekleri çalışmaları tasarlamaya gayret ediyoruz.
Gerçekleştirdiğimiz en son projenin anlamlı bir çıktısını burada sizlerle de paylaşmak isterim: 6 Şubat depremlerinden tam bir sene sonra Ankara’da çocuklarla bir araya gelerek bir çalıştay düzenledik. Bu çalıştay kapsamında çocuklar daha dirençli ve güvenli şehirler için kendi çözüm önerilerini sunup bir politika notu hazırladılar. Ardından, bu politika notunun savunuculuğunu yapmak üzere savunuculuk stratejisi hazırlandı. Önümüzdeki bir-iki ay içinde Ankara’da üç farklı belediye üzerinden bu savunuculuğu gerçekleştirmeyi, belediye başkanlarından çocuklar ve gençler için daha güvenli şehirlere katkı sunmaları için taahhüt almayı hedefliyoruz. Çocukların taleplerini içeren politika notuna web sitemiz (ichildforchild.org) üzerinden veya bit.ly/3XL0j67 adresinden ulaşabilirsiniz.
Türkiye’de eğitimin başlıca sorunları nelerdir? Mevcut eğitim sistemi bu sorunların çözümünde sizce neden etkili değil?
ZEYNEP BETÜL DEMİRSES: Türkiye’de eğitim sistemi merkezî bir karar alma yapısına dayalı olarak geliştirildiği için yerele göre çeşitlilik gösteren ihtiyaçları tam olarak anlayamıyor ve karşılayamıyor. Peki eğitim sistemine ayrılan kaynakları verimli kullanabiliyor muyuz? Altyapı eksikliğinden ve mevcut sistemin ihtiyaçları karşılamadığından bahsedip duruyoruz. Bunun değişmesi için nasıl bir strateji benimsemek gerekir? İstatistiklerle, verilerle ve değişen ihtiyaçları çocuklardan dinleyerek makul bir bütçe planlaması yapmamız gerekiyor. Kaynakların verimli kullanımı, daha fazla öğretmen istihdam etmek anlamına gelmemeli. İstihdam edilen öğretmenlerin bakış açısı, kullandıkları yöntemler, psikolojik hazır oluş hâlleri ve elbette takip edecekleri “sistemin” gelişmiş olması çok daha iyi bir tercih olacaktır. Bu nedenle mevcut eğitim sisteminin henüz planlama aşamasında yeni bir bakış açısına ihtiyacı var.
Aynı zamanda Türkiye’de eğitim sistemi, geçmişten günümüze süregelen sorunların yanı sıra toplumsal yapıda yaşanan değişimlerle birlikte yeni problemlere de ev sahipliği yapıyor. Kız ve oğlan çocukların eğitimde fırsat eşitliği değerlendirildiğinde, günümüz Türkiye’sinde, özellikle belirli bölgelerde, örgün eğitime erişim ve devamlılık konusunda ciddi engellerle karşılaşılıyor. Özel eğitim kurumlarının sayısındaki artış, devlet okullarında eğitim kalitesinin ve niteliğinin azalmasına neden oluyor. Bu durum, her çocuğun ücretsiz, nitelikli ve erişilebilir eğitim imkânlarından faydalanmasının önünde engel teşkil ediyor.
Kültürel çeşitliliğe (dil, etnisite, ırk) duyarlı bir eğitim sisteminin eksikliği, karşılaşılan en önemli sorun alanlarından biridir. Eğitime erişimin önündeki bu sistemsel eksikliklerin yanı sıra okullarda bireylerin kimliklerine yönelik artan akran zorbalığı ve sosyal dışlanma sorunları da giderek artıyor.
Türkiye’deki eğitim sisteminde hâkim olan genelci yaklaşım, öğrencilerin yetkinlikleri ve yeterliliklerine odaklanmaktan ziyade herkesin aynı dersleri almasını öngörüyor. Bu durum, özellikle farklı yetenek ve ilgi alanlarına sahip çocukların temel bilimlere olan ilgisizliği nedeniyle “yetersiz” olarak değerlendirilmesine yol açıyor ve potansiyellerinin göz ardı edilmesine sebep oluyor.
Yeni eğitim-öğretim dönemi, ekonomik/toplumsal kriz, barınma krizi, eğitimin dinî kurallarla yeniden dizayn edilmesi, okulların temel ihtiyaçlarının karşılanamaması, karma eğitimin tartışmaya açılması gibi önemli krizlerle başladı. Bu süreçte çocukların ve gençlerin üstün yararını gözetecek, çocuk/genç işçiliğini ve yoksulluğunu önleyecek, hak temelli eğitim politikalarını yapılandırmak mümkün mü?
ZEYNEP BETÜL DEMİRSES: Hak temelli eğitim politikalarının geliştirilmesi, öncelikle hak temelli bir yaklaşımın benimsenmesiyle mümkün olabilir. Hak temelli yaklaşım, her bireyin doğuştan sahip olduğu hak ve özgürlükleri olduğunu vurgulayan bir anlayışı ifade eder. Eğitim-öğretim sürecinde yaşanan tartışmalar incelendiğinde, bu tartışmaların çoğunun temel hak ve özgürlükler etrafında şekillendiği görülür.
Hak temelli eğitim politikalarının oluşturulması; eğitim-öğretim alanındaki sosyal politikaların etkili, sürdürülebilir politikalarla değiştirilmesini ve geliştirilmesini, eğitimde fırsat eşitliği anlayışının benimsenmesini, her çocuğun ücretsiz, erişilebilir ve nitelikli eğitime ulaşabilmesinin önemini ön plana çıkarıyor. Bu bağlamda, eğitim sisteminde her çocuğun farklı kimliklere sahip olabileceği gerçeği göz önünde bulundurulmalı, herhangi bir dayatma içeren sistem anlayışından uzak durulmalıdır. Eğitim, bireyin özgürlüklerini ve çeşitliliklerini tanıyan bir yapıda kurgulanmalıdır. Ancak bu şekilde kapsayıcı ve her çocuğun ihtiyacını karşılayan bir sistemden bahsetmek mümkün olur. Bunu yaparken standartlar üzerinden ilerlemekte fayda var. Yani Betül’ün, Elif’in ya da X kurumun, Y kurumun değerleri üzerinden değil, uluslararası standartlar üzerinden bir kurgu söz konusu olduğunda, bireysel ve kişisel ihtiyaçlardan ziyade hak temelli bir bakış açısını sahip olunabilir.
Türkiye’de okul terki oranı giderek yükseliyor, çocuklar eğitimden koparak güvencesiz ve kayıtdışı işlerde çalışmaya başlıyor. Çocuk işçiliğiyle mücadelede sivil toplumun yapması gerekenler nelerdir?
ZEYNEP BETÜL DEMİRSES: Yapılması gerekenlerden önce çocukların eğitimden kopmasının nedenlerini anlayabilmemiz gerekiyor. Bu nedenlerin arasında yoksulluk, eğitime erişimdeki eşitsizlik, eğitimin kalitesi/niteliği, kayıtdışı istihdam ve çocuk işçiliği, geleceğe güvensizlik, başarı baskısı ve stres, çocukların iyi olma hâllerinin desteklenmemesi ve okul içi şiddet yer alıyor.
Bu konuyu iki farklı açıdan ele almak istiyorum: Birincisi, eğitime erişememe, ikincisi de eğitime eriştikten sonra eğitimi terk etme. Eğitime erişimi konuştuğumuzda karşımıza “yoksulluk” çıkıyor. Eğitim masraflarının karşılanamaması, çocuğun erken yaşta aile ekonomisine katkı sunması beklentisi, ulaşım/yemek masrafı ve daha birçok konu… Mesele oldukça politik maalesef. Bunu daha da derinlemesine tartıştığımızda farklı perspektiflerden farklı risklerle, derinleşen ayrımcılıkla ve adaletsizlikle karşılaşıyoruz, ancak bu, başka bir tartışma konusu.
Peki eğitime erişim olmasına rağmen neden okul terki oranı giderek yükseliyor? Öncelikle çocukların kendilerini tanıma ve “ben” olabilme süreçlerinde destek görememelerini anlatmak istiyorum. Her çocuk kendi gelişimsel sürecinin farklı düzeylerinde gerek seçimleri gerek reddettikleriyle “ben” olmaya çabalıyor. Bu çaba, eğitim sistemi, hatta toplumsal bakış açısıyla destek görmeyen, çocuğu dışlayan ve etiketleyen bir sistem. Bu süreçte açık öğretimi örgün öğretime tercih eden birçok çocukla tanıştım. Diğer bir konu da merkezî sınav sisteminin öğrenciler üzerinde baskı yaratması sonucunda okuldan kopuş ve eğitim sürecine dair motivasyon eksikliği. Çünkü sistem bizi teorik bir eğitimle karşı karşıya bırakıyor ve diğer ihtimalleri göz ardı ediyor.
Rehberlik ve danışmanlık sisteminin eğitimde yetersiz kalması da çocukların iyi olma hâlinin desteklenmesinin önünde engel oluşturuyor, koruyucu ve önleyici çalışmaları sekteye uğratıyor. Bu konularla beraber toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ev içi şiddet, ailenin ve kültürün değer yargıları, çocuk işçiliği, kayıtdışı çalışma, eğitimin niteliği ve bazı bölgelerde eğitime erişimin (fiziksel olarak) zorluğundan bahsedebiliriz.
Çocuk işçiliğiyle mücadelede sürecinde yapısal dönüşüme ihtiyacımız var. Sivil toplum elbette birçok şey yapabilir, ancak burada “yükümlülük” ve “sorumluluk” sahibi kavramlarını yeniden hatırlamakta fayda var. Sivil toplum, devletin yapması gerekenleri, yükümlülüklerini üstlenen, sırtlanan bir yapıda olmamalıdır. Sivil toplum ancak bunun hatırlatıcısı olabilir. Bunu da savunuculuk yaparak, baskı unsuru olarak ve farkındalık kazandırarak gerçekleştirebilir.
Yerel yönetim ve eğitim ilişkisinin güçlendirilmesi, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik çalışmaların yaygınlaştırılması, beslenme ve barınma sorununa sürdürülebilir çözümler bulunması için yerel yönetimler sizce hangi inisiyatifleri üstlenmeli?
ZEYNEP BETÜL DEMİRSES: Burada daha güçlü bir işbirliğinden bahsetmemiz gerekiyor. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, özellikle beslenme ve barınma sorunlarının çözümü için kamu kurumlarının, yerel yönetimlerin, özel sektörün, sivil toplum kuruluşlarının birlikte çalışması, geliştirilecek yöntemlerin sürdürülebilir olması ve tek seferlik çözümler üretilmemesi gerekiyor.
Yerel yönetim ve eğitim ilişkisinin güçlenmesi için daha çok yerelleşmeye ve katılıma ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Buna dair mekanizmalar sıklıkla “Kent Konseyleri”, “Çocuk Meclisleri” ve “Gençlik Meclisleri” olarak karşımıza çıkıyor. Burada aktif yurttaş katılımını destekleyecek bir düzenlemeye ihtiyacımız var. Bu sayede sorunlara hep birlikte çözüm bulabiliriz. Öte yandan, merkezden yerele inen tavsiyeler, politikalar ve çözümlerle karşılaşıyoruz. Yerelden merkeze ilerleyen bir bakış açısının geliştirilmesi için yerel yönetimlere çok iş düşüyor.
Yerel yönetim ve özel sektör işbirliğinde alınabilecek önlemlerden de bahsetmek isterim. Staj ve mesleki eğitim fırsatlarında, özel sektör ve yerel yönetimin bir aradalığına, gençlerin haklarını koruyacak yasal düzenlemelere ihtiyaç var. Özellikle ücretsiz staj ve ucuz işgücü karşısında durmamız gerektiğine inanıyorum. Bu, beraberinde yaşa, deneyime ve tecrübeye dayalı güçlü ayrımcılığa ve hiyerarşiye neden oluyor, iş kazalarını ve yaşam hakkı ihlallerini de beraberinde getiriyor. İhmali ve istismarı derinleştirecek, tetikleyecek konularda yerel yönetimlerin “sıfır tolerans” politikalarını hayata geçirmesi gerekiyor.
Zeynep Betül Demirses kimdir?
Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Lise çağlarında “İl Çocuk Komiteleri” ile tanıştı. Bolu’daki İl Çocuk Komitesi’nde eş başkanlık görevini üç yıl boyunca yürüttü. Aynı yıllarda Ulusal Çocuk Forumu’nda Bolu İl Temsilcisi olarak görev aldı. “Çocuk Hakları” ve “Anlamlı Çocuk Katılımı” savunuculuğunu üstlendi, gönüllü çalışmalara katıldı. 2019 yılında ekip arkadaşlarıyla birlikte daha somut çalışmalar yapmak amacıyla ICHILD Uluslararası Çocuk Hakları Elçileri Derneği’ni kurdu.