YÜKLENİYOR
Kültür ve Turizm Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülşah Deniz Atalar, CHP Belediye Gazetesi’nin sorularını yanıtladı:
CHP’nin kültür-sanat politikalarının kapsamı nedir?
GÜLŞAH DENİZ ATALAR: Türkiye’nin çok kültürlü yapısı, farklı etnik, dinî ve kültürel kimliklerin tarih boyunca birlikte yaşadığı bir zenginliği temsil eder. Ancak kültür politikalarının bu çeşitliliği kucaklayıcı bir şekilde tasarlanmadığı durumlarda toplumsal uyumun zedelendiği ve kutuplaşmanın arttığı görülebilir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin kültür ve sanat politikaları, Türkiye’nin köklü kültürel mirasını koruyan, çoğulculuğu esas alan ve sanatı özgürleştiren bir anlayışa dayanmaktadır. Partimizin politikaları, kültür-sanat etkinliklerine toplumun her kesiminin eşit şekilde erişimini sağlamak, sanatı yalnızca belirli merkezlerde değil, kırsal alanlarda ve küçük yerleşim yerlerinde de desteklemek, özellikle belediyeler aracılığıyla kültür-sanat etkinliklerini toplumun her kesimine ulaştırmaktır. Sanatçıların bağımsız ve özgür bir şekilde çalışmalarını sağlayarak, sansüre karşı çıkarak, yaratıcı özgürlüğün güvence altına alındığı bir ortam yaratmaktır.
Türkiye’nin kültürel mirasını uluslararası platformlarda tanıtmak ve kültürel diplomasiyi güçlendirmek, partimizin öncelikleri arasındadır. Bu politikalar, kültürün sadece bir alan değil, toplumsal dönüşümün ve demokrasinin taşıyıcısı olduğu bilinciyle şekillendirilmiştir.
Türkiye’de kültür odaklı planlama anlayışının geliştirilmesi, özellikle kentler nezdinde kültürün kamusal planlamadaki etkisinin artırılması için sizce neler yapılmalı?
GÜLŞAH DENİZ ATALAR: Türkiye’de kent planlaması yapılırken kültürel çeşitlilik ve sanatsal üretim süreçleri göz ardı edilmemeli, kültürel kalkınma ve sosyal adalet temelli bir planlama anlayışı benimsenmelidir. Kültür odaklı planlama sadece sanatsal üretimi teşvik eden değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı güçlendiren, ekonomik fırsatlar yaratan ve kentlerin hafızasını canlandıran bir dönüşüm sürecidir.
Kültür politikaların kent yaşamının merkezine yerleştirilmesi, Türkiye’de daha yaşanabilir, yaratıcı ve katılımcı kentlerin inşa edilmesini sağlayacaktır. Kültür odaklı planlama, kentlerin sosyal, ekonomik ve çevresel kalkınması için önemli bir araçtır. Kentlerin mekânsal planlamasında kültürel miras, sanat alanları, müzeler, kamusal sanat eserleri ve toplumsal hafıza mekânları dikkate alınmalıdır. Kültürel miras alanları rant projelerine kurban edilmemeli, tarihî yapılar sadece turistik gelir elde etmek için değil, yaşayan mekânlar olarak değerlendirilmelidir. Kentsel dönüşüm projelerinde kültürel varlıkların korunması, bu alanların sanata ve kamusal kullanıma uygun şekilde dönüştürülmesi sağlanmalıdır.
Kültür odaklı planlama anlayışının gelişmesi için kamusal alanların yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sanatsal ve kültürel bir değer taşıması gerektiği bilinci yerleştirilmelidir. Her kent için ayrıntılı bir kültürel envanter hazırlanmalı, bu envantere dayalı stratejik planlama yapılmalıdır. Sanatçılar, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları, kültürel planlama süreçlerine aktif şekilde dahil edilmelidir. Dijitalleşme süreçleri kültürün daha geniş kitlelere ulaşması için kullanılarak sanal etkinlikler planlanmalıdır. Her kentin kültürel mekânlarını, miras alanlarını, sanat atölyelerini ve etkinlik noktalarını içeren interaktif dijital haritalar oluşturulmalıdır. Dijital sanat ve yapay zekâ destekli kültürel projeler kentlerin yenilikçi kültürel planlamasına entegre edilerek akıllı kentler yaklaşımı desteklenmelidir.
Türkiye genelindeki kültür-sanat hizmetleri, yatırımları ve projeleri nitelik/nicelik açısından yeterli mi? Bu alandaki mevcut durumu değerlendirir misiniz?
GÜLŞAH DENİZ ATALAR: Mevcut iktidar politikaları doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın uygulamaları incelendiğinde, müdahaleci bir bakış açısının benimsendiği görülmektedir. Binlerce yıllık medeniyetin birikimi olan kültürel miras, iktidarı elinde bulunduranların ideolojik bakış açısıyla yeniden tanımlanmakta, yazılmakta ve bu şekilde günümüze aktarılmaktadır.
Oysa kültür, doğası gereği müdahaleciliği reddeden, tarafsız bir yaklaşımla korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması gereken bir değerdir. Ancak mevcut politikalar, kültürel mirasın bütün unsurlarıyla yaşatılmasından çok, iktidarın ideolojik bakışını destekleyecek unsurların çarpıtılarak ön plana çıkarılmasına dayanmaktadır.
Cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte inşa edilen, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla yükselen çağdaş, laik ve demokratik kazanımların, ideallerin ve ülkemizin binlerce yıllık birikimi olan kültürel çeşitliliğin yaşatılması için yeterli çalışmaların yapılması gerekmektedir. Atatürk’ün devrimleri bizatihi kültür devrimleridir. Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana geçen dönem içinde kültür politikalarının genel gelişim çizgisine bakıldığında, Türkiye’de sürekli ve birbiriyle uyumlu politikaların izlendiğini söylemek zordur. Türkiye’de siyasal iktidarların değiştiği dönemlerde “sil baştan” anlayışıyla getirilen uygulamalar, kültür alanına da yansımakta, çoğu kez birbiriyle çelişen politikalar yaşama geçirilmeye çalışılmaktadır.
Bu doğrultuda, kültür alanına ayrılan merkezî bütçenin dağılımında tarafsız ve kapsayıcı bir yaklaşım yerine belirli kişi, topluluk ve oluşumların projelerine öncelik verilen bir yaklaşımın benimsendiği görülmektedir. Bu projelerin, ülkemizin çağdaş kazanımlarını yeterince desteklemeyen ve alternatif kültürel anlayışları öne çıkaran bir niteliğe sahip olduğu görülmektedir. Ayrıca bu kaynakların kültürel projelerden ziyade ekonomik kazanç sağlamaya yönelik kullanıldığına dair kaygılar bulunmaktadır.
İktidarın kültür politikası, toplumun düşün dünyasını geliştirmekten ziyade kendi siyasi ve ideolojik düşüncelerini topluma dayatmaya yönelik kurulmuştur. Turizmin ekonomik getirisi, kültür politikalarından daha hızlı ve görünür sonuçlar verdiği için hükümet politikalarında kültür genellikle bir araç veya yan unsur olarak görülmektedir. Bakanlık, turizmi tanıtım ve kalkınma odaklı işlerken, kültürü daha az yatırım yapılan bir alan olarak değerlendirmektedir. Bu da kültürel üretimi ve kültürel mirasın korunmasını zayıflatmaktadır. Ayrıca 2002 yılından bu yana Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda göreve gelen bakanların söylemleri de kültür endüstrileri, sanata erişim, kültürel çeşitlilik, yaratıcı kent, kültür odaklı kalkınma gibi kültür politikasının dünyadaki temel meselelerini pek içermemektedir.
Kültür politikalarının ideolojik bir zeminde ele alınması, toplumun geniş kesimlerinin kültürel haklarını kapsayıcı şekilde gözetmeyi zorlaştırmaktadır. Bu durum, toplumun farklı kesimlerinin kültürel ihtiyaçlarını ve çeşitliliğini görmezden gelen bir politikalar dizisine yol açmaktadır. Sanatçıların bağımsız üretim yapabileceği özgür bir ortam sağlanmamıştır, kültür daha çok devletin onayladığı, belirli ideolojik çerçevede sınırlandırılmış bir alan olarak tanımlanmıştır. Tarihî ve kültürel mekânlar genellikle turistik kazanç sağlamak amacıyla ele alınmıştır, bu süreçte restorasyonlar özensiz veya özgünlüğü bozan şekilde gerçekleştirilmiştir. Örneğin, tarihî yapılar orijinal kimliğinden uzak bir şekilde restore edilerek kültürel değerleri tahrip edilmiştir.
Kültür-sanat etkinliklerinin içeriği çoğu zaman ihtiyaç ve talepleri göz önünde bulundurmadan şekillendirilmektedir. Ayrıca kültürel projeler genellikle uzun vadeli bir vizyona dayanmamaktadır. Kültür-sanat yatırımları genellikle büyük kentlerle sınırlı kalmaktadır, Anadolu’nun birçok bölgesi bu hizmetlerden mahrum bırakılmaktadır. Bu durum, kültür ve sanatın halk nezdindeki yaygınlığını engellemektedir. Kültür ve sanat alanına ayrılan kamu bütçesi, OECD ülkeleri ortalamasının çok altındadır. Türkiye’de kültürün yalnızca “elit” bir kesimin tüketim alanı olduğu algısı, bütçe tahsislerinde geri planda bırakılmasına neden olmaktadır. Mevcut projelerde çoğu zaman yenilikçi ve deneysel çalışmalara yer verilmemektedir, klasik ve güvenli alanlarda kalınmaktadır. Bu durum, kültürel üretimi sıradanlaştırmakta, özgünlükten uzaklaştırmaktadır. Belediyelerin kültür-sanat projeleri genellikle “festival düzenlemek” gibi geçici çözümlerle sınırlı kalmaktadır. Oysa uzun vadeli ve toplumun tüm kesimlerini kapsayan projelere ihtiyaç vardır.
Bu doğrultuda, kültürün toplumun her kesimine yayılması ve genç kuşaklarda kültür bilinci oluşturulması için eğitime entegre edilmesi gereklidir. Ancak bu alanda da ciddi eksiklikler bulunmaktadır. Halkın kültürel süreçlere katılımını artıracak bir politika oluşturulmamıştır. Bu da kültürü yalnızca belirli kesimlerin erişiminde kalan bir alan hâline getirmektedir. Türkiye’nin kültürel zenginlikleri uluslararası düzeyde yeterince temsil edilmemektedir, daha ziyade turistik çekicilik üzerinden tanıtılmaktadır. Dünya genelinde kültür politikaları yaratıcı endüstrilerin desteklenmesi üzerinden şekillenirken, Türkiye’de bu alan büyük ölçüde göz ardı edilmektedir. Sinema, müzik, edebiyat gibi yaratıcı sektörlere yönelik destekler sınırlıdır. Kültür-sanat projelerine ayrılan bütçe uluslararası standartların oldukça altındadır. Bu durum, sektörde sürdürülebilirliği zorlaştırmaktadır.
Kültür-sanat politikalarının sürdürülebilir, kapsayıcı ve kültürel haklara dayalı olması için yerel yönetimler hangi inisiyatifleri üstlenmeli?
GÜLŞAH DENİZ ATALAR: Yerel yönetimlerde kültür politikaları ağırlıklı olarak yayıncılık, kütüphanecilik, sahne sanatları, sinema, müzik, güzel sanatlar ve müzeler gibi alanlarda şekillenmektedir.
Kültürel alanın korunması, geliştirilmesi ve sanatın toplumsal yaşama entegre edilmesi konusunda yerel yönetimler önemli bir rol üstlenmektedir. Kentlerin kendine has dokusu, mimarisi, iklimi ve yaşam tarzı, kentlere kimlik ve ruh kazandırmaktadır. Bu nedenle yerel yönetimler kültür-sanat politikalarını toplumun tüm kesimlerine ulaştırmalı ve kültürel hakları güvence altına almalıdır. Bu doğrultuda, yerel yönetimlerin üstlenmesi gereken temel inisiyatifler şu şekilde özetlenebilir:
Kültürel Hakların Güvence Altına Alınması
Kültürel hakların temel bir vatandaşlık hakkı olarak ele alınması ve eşit şekilde erişilebilir kılınması büyük önem taşımaktadır. Kültürel etkinliklere erişimde eşitsizlikleri azaltmak için ücretsiz veya düşük maliyetli sanat ve kültür programları düzenlenmelidir. Dezavantajlı gruplar için kültürel ve sanatsal programlar hayata geçirilmelidir, mahalle bazlı kültürel etkinlikler artırılmalıdır.
Yerel Kültürel Mirasın Korunması ve Yaşatılması
Tarihî yapıların, kent belleğini oluşturan mekânların ve geleneksel sanat formlarının korunması için projeler geliştirilmelidir. Kültürel mirasın korunmasını sağlayacak yasal düzenlemeler desteklenmeli, rant projelerine karşı duyarlılık artırılmalıdır. Aynı zamanda yerel sanatçılar, el sanatları ustaları ve kültürel üreticiler desteklenmeli, yöresel festivaller, sanat atölyeleri ve kültürel etkinlikler düzenlenmelidir.
Kamusal Alanların Kültür ve Sanata Açılması
Kültür ve sanat yalnızca kapalı mekânlarda değil, kentlerin sokaklarında, meydanlarında ve parklarında da kendine yer bulmalıdır. Açık hava konserleri, sergiler ve tiyatro gösterileri teşvik edilmeli, sokak sanatçıları için düzenlemeler getirilerek sanatsal üretimin kent yaşamına entegrasyonu sağlanmalıdır.
Kültürel Çeşitliliğin ve Sanatsal Özgürlüğün Desteklenmesi
Kültür politikaları, toplumun her kesimini kapsayan çoğulcu bir anlayışa dayanmalıdır. Yerel yönetimler, sanatçılar üzerindeki baskıları önleyecek adımlar atmalı, sanatta ifade özgürlüğünü güvence altına alarak, ideolojik dayatmalardan bağımsız bir kültür ortamı oluşturmalıdır.
Kültürel Planlamada Katılımcılığın Artırılması
Kültür politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında toplumun farklı kesimlerinin söz sahibi olması sağlanmalıdır. Kültürel politikalar, sanatçılar, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve halkın katılımıyla şekillendirilmelidir. Belediyeler, bu kesimlerle birlikte politika üretebileceği platformlar oluşturmalı, kültürel yönetimde şeffaf ve demokratik süreçler işletmelidir. Yerel yönetimler, kültür ve sanatı yalnızca turistik bir unsur olarak değil, toplumsal kalkınmanın ve demokratik katılımın temel bir dinamiği olarak görmelidir.
Bu adımlar atıldığında, kültür ve sanat politikaları yalnızca bir yönetim aracı olmaktan çıkarak, toplumsal kalkınmanın ve demokratik katılımın temel dinamiklerinden biri hâline gelecektir. Yerel yönetimler, kültür-sanat politikalarını toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline getirerek, daha yaşanabilir, yaratıcı ve katılımcı kentler inşa edebilir.